DİYORUM Kİ...- etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
DİYORUM Kİ...- etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25.12.2018

Haribo Çeşitleri

Evime ilk yerleştiğim sıralar markete gidip geldikçe çok fazla Haribo aldığımı fark ettim. Sonrasında iceleme yazısı hazırlamak istemiştim ama nasip olmadı :) Üzerinden epey bir zaman geçsede asla eskimeyeceğini düşüdüğüm Haribo şeker inceleme yazısını paylaşmak istedim. 

22.12.2018

2018 YOUTUBE'da en çok kimleri izledim


Merhaba bu yıl "2018" Youtube da en çok nelere sarmışım paylaşmak istedim. Böylece ilginizi çekenleri takip edebilir, benzer şeyleri önerebilirsiniz. Ayrıca böyle bir başlık altında blog yayını yaparsanız bana da link bırakmayı unutmayın. Merakla bekliyorum. 
   EfeDesing adlı kanal sevdiğim iki sanatçıyı bir araya getirince kendimi sık sık bu kanala tıklarken buldum.
Sagopa Kajmer ve Ahmet Kaya Arka Mahalle en sevdiklerimden oldu.

-------------------------
Hazır Müzikle başlamışken bu yıl en sevdiğim isim Feride Hilal Akın oldu. Tek kelime ile"kusursuz"  bir ses bütün şarkılarını severek dinliyorum.

------------------------
Oğuzhan Uğur'un dahiyane görüş ve yorumlarını yılmadan bıkmadan 7 gün 24 saat aralıksız dinlebilirim. Abartmıyorum. İyi ki var. Her fırsatta açın açın izleyin. Gülün eğlenin aynı zamanda ufkunuz açılsın.

-------------------------
Yiğit Can ve Onur Can Gençer ikizlerin eşsiz iki muhteşem kanalı. 
"Muhteşem" diyorum çünkü Türkiye de içecek yapımı konusunda böylesine bilgi ve tecrübe kokan başka bir kanal bulamazsınız. 
Yiğit Can'ın sunumuyla Twins Coctail kanalı bol bilgi konuk ağırlıklı akıllı bir kanal olurken. Part Tube aksine Onur Can'ın  kişiliği ile bol kokteylli renkli bir kanal. 
Her türlü tarife en güzel yorumuyla bu kanalda bulabilirsiniz. ikisini de takip edin çünkü onlar ikizler. 😄

Akıllı ve Serseri Bıdık 
---------------------------
Son olarak fazla uzatmadan Büşra Pektaş 'ın kanalından bahsetmek istiyorum, Çok doğal samimi, sempatik ve çok güzel ! -ama bizden -egosuz hanım hanımcık bazen serseri her haliyle ilgi çekici kızımız. :) Kanalında ne var derseniz. Öyle kendi halinde, kendi ekmeğinin hayatının peşinde. Her şeye rağmen dimdik ayakta. İzleyin göreceksiniz. 


14.02.2018

Sevgilisizler Gününüzü Kutluyorum!


  İnternet sayfalarında gezinirken, ilginç evlilik teklifleri üzerine kurulmuş bir sayfa buldum ve merakla inceledim. Adam zeplinle aşkını duyurmakla kalmamış o arada evlilik teklifini de basmış.  Kadına kadın olduğunu hissettiren adam gibi bir jest işte! Ufaktan gözüm kaldı.
 Kadın evet diye çığlığı basmasın ne yapsın? Sadece çığlığı bastıysa,  o beyninde başka bir öküz vardır der geçerim. Birde alışıla gelmiş bir durumdan bahsedeceksem, elinde tek taş yüzükle diz çökmekte olan adam her genç kızın kafasında anında canlanabilir. Çok romantik... Oysa ben hiçç düşünmedim. Ahh ne kadar basit hayallerin peşinde koşan ezik bir kızmışım. Kendime değil de gelecekte doğacak olan çocuklarıma hakaret sayılır bu.
  “Yavrum biz görücü usulü evlendik. Derken baban beni tarlada çapa yaparken görüp tutulmuş. Anası anama haber salmış, gelip istediler bende neydeyim evde tuşumu mu kuracaklardı, olur dedim hemen” demenin bile ayrı bi havası var sanki.
  İnsanın hiç mi hayalleri olmaz ya? Belli ki onunda yokmuş, çok rahat bir şekilde “ya bence biz senle evlenelim” diyebilmiş. Ortada yüzük falan da yok ha, bende de nasıl bir eziklik varsa evet bile değil “tamam” demişim. Adam belki yarım ağızlık yaptı, dalga geçti öyle hemen tamam denir mi? Baktı ki tamam dedim, hiç bozuntuya vermedi. Evlendik. 
  Aslında peşimde pervane olacaktı da ben döndürmeyi bilemedim...


Hayatımda hiç 14 şubat kutlamadığım için Anılarım Bombos yayınından paylaşım yapayım dedim. Birde bayram kandil kutlar gibi sevgililer günü mesajı atıp durmayın sağ sola ayıptır. 😄
  Bu arada Oğuzhan Uğur'la Pinç sevgililer günü özel bölümünü izlemişmiydiniz? Kaçırmayın derim! Tıklayın.


--------------------------------


İmkansız Aşk Bana Kader Mi
Kabul Etmek Çok Zor Böylece Biter Mi Her Şey...Aşk, Bana Keder Mi?
Canımı Alıp Giderken De Yüzün Güler Mi?

İmkansız Aşkı Gel Bir De Bana Sor
Sensizlik Ölümden Daha Zor
Bir Çözüm De Bulamıyorum Ben....
Sevilmeden De Sevmenin Yarası
Gelirsin Diye Gönlümün Kapısı
Kapanmıyor Ki 
Anla Halimden

12.02.2018

Eski Resimlere Bakalım

Mazi kalbimde yara dermişim. 😄 Bu sözün değerini anlıyorum ama. Geçmise dair neredeyse tüm fotolarımı yok ettim. Özellikle ergenlik döneminden öncesi her bir kare sadece hafızamda. Fotograflar konusunda yapılabilecek en büyük hatayı ergenlik döneminde yapmışım. Birde telefonlarda kameralar çıkınca fotograf makineleri tarihe karışmış herkesin elinde dandik formatlı oynanmış resim kareleri türedi. Yani yalan. İnstagram için yaptıgımız onca degişik bence çok şey götürmüş. Saf gün ışıgında çekilmiş fotoğrafları özledim....

   Ciddi olarak Kuaför meslegine başladığım ilk yıl. Hatta ilk aylar. Saçlarımı bu hale getiren kesen diken benim. 17 yaşın sonları 18 başları. Emo filan degilim. Gothic akımına ilgim var ama saçlarımı bu hale getirmiş olmamda ilk kalp kırıklıgımın eseri. Babam bu halimi ilk gördügünde yüzüme tükürmüştü 😂 simdiki aklım olsa en azından o waxsı kafama o kadar yedirmezdim 😂😂
2009

16.01.2018

Geçmişten Bugüne Kullandığım Cep Telefonları (MİM)

Hepinizi sevgiyle mimliyorum! Hemen başlayalım bakalım kimler bu konuda daha idareciymiş. Hemde geçmişi biraz yad eder, hüzünlenir güleriz istedim :) 

Sony Ericson t100
2005
İlk telefonum olur kendisi. Orta sondayım yani 8'inci sınıf ! Off zırd zırd babam tarafından cok aranırdım. Babam bunu koydu cebime koymasına da ben neredeyse hiç açmazdım. Utanırdım çünkü.
 Ama bu telefonda hatırladığım en güzel şey. Dırı dırı dırırı... Diye calan melofonik denilen zil sesini kendimiz yapabiliyorduk. Birde su kare kare duvar kagıtları.

8.01.2018

Blogumun Adı Nereden Geliyor?



  Daha önce böyle bir mim yazısı görmüştüm diye hatırlıyorum. Bloggerların genel olarak tanımlaması gereken bir soru bu bence. Blogumun adı nereden geliyor? İlginç bulduğumuz farklı gelen hatta alakasız olduğunu düşündüğümüz yığınla isim duyuyoruz bu konuda. Bazıları sadece kimliğini açık etmek istemezken bir bölümde sadece iç dünyasını yansıtabilmek için bu isimleri tercih ediyor. Benim hikayem bir tık farklı galiba. Küçük de olsa Biyografi mi okumak isterseniz Hakkımda kısmını bakabilirsiniz.
 Blog adıma gelince uzun uzun bahsetmek istemiyorum ama bahsedeceğim 😄

  Kitap çıkartma hayali demeyelim de. Günlük tutma fikrine her zaman sıcak bakmışımdır. Buna rağmen hiç bir dönemde tam olarak istediğim gibi kalemi elime alamadım. Ayrıca dürüst davranmak gerekirse benim yaşadıklarım benden başka kimi ne ilgilendirirdi ki. Hiç bir özelliği yok yani...

  Derken hayatım belli bir döneme geldi, reşit oldum filan. Bazı şeylerin farkına varmaya başlayınca, yaşadığım acı tatlı olaylar onlara bakış açım espirili yaklaşımım özellikle arkadaş çevresi tarafından dikkat çekti. Ben anlatmaya başlayınca susup herkesin beni dinliyor olması kendimi biraz da kötü hissetdiriyordu aslında. Sanki kimseye söz hakkı vermiyormuşum gibi ama eğlenebiliyorlardı da...
 "Kitap olsa okurum"
Madem öyle ben yazmayı seviyorum okumasalar da niye yazmıyorum ki dedim kendime. Zihnimde yer edinmiş tüm parçaları kağıt üzerine döküp en azından olumlu olumsuz tüm düşüncelerden arınabilirdim.

  Parça parça hikaye değil, Anı birikimi. En ufak detaylar bile bazen görsel hafızamda. Çocukluğum yaşadığımız şehirler degiştirdiğim okullar ergenliğim ilk aşkım uğruna vazgeçtiğim eğitim hayatım ilk hayal kırıklığı yeniden yükselme kendine gelme çabalarım ve evliliğim.
  Yazmaya karar verdiğim o noktaya kadar tüm hayatımın özetini elimde tutmayı başarınca kocaman bir zincir oluştuğunu gördüm. Yaşadığım her şeye bir takım olaylarla kendim sebep olmuştum.
  Bundan sonra başıma gelebilecekleri bilmediğimden hikayemi nerede noktayacağımı da bilmiyordum.

  Öyle çok iddialı durmasın ama ben buradayım desin "Anılarım Bomboş" Tılsım çeyrek bir hayatı buraya gömdü baktı ki. Bu Hayat bana yakışmamış.

 Ani gelen bir evlilik kararıyla "evlendik ama şimdi biz ne yapacağız" diye ortada iki şaşkın ördek gibi kala kalıp. Sağ sola savrulunca. Eee dedim ben kaldığım yerden ikinciyi de yazarım artık. En son evlilik kararıyla noktalamıştım zaten.
Bizden iyi "Bay Bayan Problem" olmaz.
Oldurdular yanii...
Buna rağmen herşeyden bir espiri malzemesi çıkartıp bol bol şakalaşıp gülen iki şaşkoloz çifttik.
 Hayatımıza o kadar çok çomak sokan insanlarla karşılaştık ki. Doyduk bu hayata. Bir gün askerdeyken aradı söyledim.
"Olmuyorsa zorlamayalım, ne aileden nede benden geçebiliyorsun. Biz olamıyoruz. Yıpranıyoruz, yıpratıyorlar. 3 senelik evlikten sonra birde seni bekleyerek zaman kaybetmeyeyim"
"Ama benim seninle ilgili hayallerim vardı. Mangal yakacaktık."

  Vejetaryen olduğum için ukde kalmış herhalde içinde. Tam koltuk altına adımı yazdıracakmış döndüğünde. Her şeye rağmen Salağız biz birlikte dedim açtım kapılarımı ikinci kitabı da cebime koydum, bekledim. Belli ki Anılarım Bomboş üçlenecek. Sonunu bilmeden koydum adını.
 Büyük harflerle "BEKLEDiĞiM HAYAT" altına okunmayacak şekilde de ekledim.
 "bu değildi"

   Bi yere mail attım yolla dediler ilk kitap dosyamı attım. Bir sene olumlu olumsuz bir dönüş olmayınca. Geldiğim noktaya bakıp Anılarım Bomboş diyerek çıktım buraya.

  Hatta İlk yazımı yazdığım sırada hava çok sıcak, benim öküz arkamdaki yatakta çamış gibi uyuyor. Bi an gözünü araladı, kiminle yazışıyorsun demesiyle tak kapattım sayfayı. Yine sonunu gören ben iftiharla sunar.

3.01.2018

Keşke Hep Çocuk Olsam.


Keşke hep çocuk olsam,
Elimde kağıt kalem silgiyle. 
Rengarek düşlerimin peşinde. 
Nereye gittiğimi bilmeden,
Okumaya çalışsam cam kenarından tabelaları.
Bazılarını kaçırdım diye üzülsem yine.
Kartondan bebeklerim olsa,
Zarar gelmesin diye özenerek oynasam.
Karıncalara kırıntı versem yine,
Elimde gazete kağıdına sarılmış çeyrek salçalı ekmekle.
Gazete külahında çekirdek satan amcaya seslensem.
Herkes kapıya çıksa çekirdek çitlemeye.
Mahalle bakkalına koştursam arada özlediklerimle birlikte.
Yeni oyuncaklı şekerler gelmiş diye mutlulukla havalara uçsak.
Sütte al dese annem, şişenin kenarını azıcık dişlesem.
İçilmiş süte bakıp gülümsese.
Kenarı süslenmiş deftere mektup yazsam.
Sevgili arkadaşım diyerek dört satırlık maniyle bitirsem.
Nerede kaldı o sepet sepet yumurtalarla unutulmaması gereken çocukluğum.
Unutursan küserim, mektubunu keserim...

Anne Olduktan Sonra Öğrendiklerim.


1-Güvendiğim insanlara, bir nebze de olsa güvenmemem gerektiğini.

2-Her zaman yanımda olduğuna inandığım bazı kişilerin aslında hiç bir zaman yanımda olmamış olduklarını.

3-Başıma gelebileceğine hiç ihtimal vermediğim herhangi birşeyin her an hazır halde beni bekliyor olabileceğini.

4-Kızım için yapamayacağım hiç bir şey olmadığını... Yeri geldiğinde onu korumak için vahşi yırtıcı bir hayvana dönüşebildiğimi.

5-İnsanları daha az dinlemeyi, bazı durumları umursamamayı, kafama çok şeyi takarak üzülmemeyi ve olaylara karşı daha soğuk kanlı yaklaşabilmeyi.

6-Hayvanlara aşırı olan düşkünlüğümü dizginlemeyi... Çocuklara ve insanlara karşı biraz daha sıcak kanlı durabilmeyi.

7-Yanımda olan insanlara daha fazla minnet duygusu barındırmayı, yapılan her iyiliğin hakkını vermeyi.

8-Üzgün olsam dahi gülümsemeyi. Ağlamamayı, her zaman dik durabilmeyi.

9-Dostu düşmanı daha iyi ayırt edebilmeyi. Herkesin işine geldiği kadar dost olabildiğini.

10-Merhametin bir erkeğe yakışan en güzel şey olduğunu.

11-Kucagımda 15 kiloluk bebekle birlikte her işimi kendim halledebileceğimi! Bütün gün of demeden onunla birlikte çarşı pazar dolaşabileceğimi.

12-Bir günde olgunlaştığımı. Yaşımı hissedebilmeyi. Bu rağmen her zaman istediğim gibi olabilmeyi.

13-Kalbime söz geçirebilmeyi.

14-Olaylara daha objektif bakabilmeyi.

15-Çok fazla fedakarlığın fedakarlık degil sadece görev olarak algılandığını. Taktir edilmeyeceğini.

16-Birine ne kadar çok verirsen o kadar degersizleşeceğini. Alacağı birşey kalmayınca terk edeceğini.

17-Herşeye rağmen kendimle barışık ve ilgili olmayı. ince düşünüp net kararlar almayı.

18-Hayatımın her alanında az ve öz kavramını uygulamam gerektiğini. Bu şekilde kızımın geleceğini kurabileceğimi.

19-Anne olarak çocuğumun egitimin herşeyden önce gelmesi gerektiğini.

20-Yanımda olan bir insanın sadece kendisine değil onun çevresinde olan kişilerin kimliklerine de bakmam gerektiğini.  (Kendisi çok iyide çevresi kötü)

21-Yaşadığım her iyiliğe, her kötülüge ayrı ayrı şükretmeyi, her defasında daha fazla şükretmeyi öğrendim. Hayırsız sandığım herşey benim için olmasa bile kızım için hayırlı olmuş olabilir.

22-Kendime ve aileme karşı daha ilgili olabilmeyi.

23- Neye çok fazla deger verirsem, hemen olmayacağını. Onunla sınanacağımı.

24- Daha az konuşmayı.

25- Herşeyi herkese anlatmamam gerektiğini. Anlatmak yerine yazmayı. Çünkü beni anlamak isteyenler zaten okuyabilirler. Beni dinlediklerini söyleyenler hiç orada degildiler.

26- Herşeye rağmen hiçbir zaman büyümeyeceğimi. Bugün bunları yazarken 26 yaşında olsam da hep 16 yaşında kalabileceğimi.

2.01.2018

Kötü İnsan


 Herkesin affedemedigi affetmek istediği ama bunu yapmanın hiç birşeyi degiştirmeyeceğini bildiği bir insan olmuştur hayatında.
 Birde "ah bir vursa direk dalacağım" dediği. Hani Üflesem yıkılacak ama karşısında hep susmak zorunda gibi olduğu..
 İyilik maskesi takmışsa zaten, ne yaparsanız yapın onu alt edemezsınız. Çünkü o hep sizi düşünür ve sizin iyiliğiniz ister. Ne yapıyorsa sizn iyiliğinizi düşündüğü için yapmıştır. Ve mutlaka onu yanlış anlıyorsunuz.
Neredeyse nefes alma sebebi bile sizin iyiliğiniz için olan bu temiz kalpli insancığa karşı sadece önyargılısınız.
Ve bir gün onu alt edebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz..
Çünkü o güneş nereye doğarsa hep o yöne dönecek ve kendini haklı  göstermek adına, kendi uydurduğu yalanlara dahi inanacak.
Tüm hakikatleri bilseniz bile, gözüne dahi soksanız yalanı yalan üstüne kurup onunla beslenecek.
Tüm hayatınız bu insan tarafından katledilmeden var gücünüzle onun bölgesinden uzaklaşın. En acısı size zarar veren bu kişi ailenizse bile. Kalbullenmek zor olabilir elbet...
 Şans verdikçe hayatınızda kaybetmekten korktuğunuz herşeyi kaybetmiş biri olarak sizlikten çıkan yeni sizle dışlanarak yaşamaya mahkum olacaksınız. .
 Bir gün en büyük zararınızın en sevdiğinizi kaybetmek olduğunu görmeden uzaklaşın. Çünkü bu hayatta en büyük çöküntü affetmek isteyipte affedemeyeceğiniz insandır. Ve o insana vesile olan tek kişi  görmeye cesaret edemediğindir.
 Sevgisiz büyüyenler hep taktir edilmek hep sevilmek isterken önce en yakınlarını sonra kendilerini yok ederler.
Kötü insanlardan kötü olmadan uzaklaşın.

1.01.2018

Babam


  Anne olunca anladım, babalığın "baba" olabilmenin orta yolu yok. 
Ya varsın ya yoksun.
 Yoksan hiçsin. 
Varsan kralsın. 
Çocukken en büyük hayalim büyüyünce babam gibi bir adamla evlenmekti benim.  Merhamet bir erkeğe yakışan en güzel şeymiş. Anne olunca anladım. 
İlk aşkım babam, kızımın ilk aşkı olmayı da başardı. 
iyiki varsın💕 çünkü kralsın 👑
Darısı tüm babaların başına!

4.12.2017

Bir Hikayem Var!

 

   Merhaba blogger halkı! Şimdi ben buraya niye çıktım? Çıkmışsam bir sebebi vardır, ama çıkmamış da olabilirim xD Sebepsiz çıkmış olmayım da :) bir süredir blogla ilgilenemiyorum deniyorum ama başaramıyorum. En azından bir süre önce yazılarımı düzenli olarak takip ettiyseniz hikayelerimi yani kitap formatındaki geçmiş günlüğümü okumuş bazılarının da hala devamının gelmediğini bilirsiniz.
  Bunları "yazmadığımı" sadece düzenleyerek ve bloga kısaltarak eklediğimi biliyorsunuz. Aslında aktarılacak çok şey var, takii bloğumdaki ilk yayınım olan Bay Bayan Problem yayınıma kadar.     Ancak bundan sonrası, yani bugünüm. Haliyle tıkalı...
  Geçmişimdeki hatalar, seçimlerim sakarlıklarımla güldürebildim yüzünüzü diye inanıyorum. Hala okumayan varsa Blogun sağ putonunda veya üst menüden Anılarım Bomboş yayınına kolayca ulaşabilir.
  Fazla uzatmadan, asla yapamam dediğim bir şey denedim. Asla senaryo yazamam, hikaye uyduramam kısaca yaşamadığım hiç bir şeyi hayal dünyamda kurgulayamam. Ben bu buyum. Ama geçmişe baktığımda nerede hata yaptığımı hep sorgularım. Olasılıklar üzerine düşünür, hatta bugün kendimi nerede gördüğümü hesaplar çıkan sonuçla eğlenirim. Bende böyle bir çeşit deliyim işte...

  Yaşadığımız her şeyin yaptığımız tercihlerle alakalı olduğunu biliyoruz. Ama bu tercihleri karşımıza çıkan fırsatlarla oluştuğunu da. KELEBEK ETKİSİ!  bende bunu yapmaya çalıştım. Tamamen hayatımdaki olaylar kişiler ve dialoğlarla kurgulanmış bir hayal dünyası oluşturdum. Çok eğlendim yazarken de. Geçmişe gitsem neleri değiştirmeye çalışırdım kimden yardım isterdim gibi bir düşünceyle oluştu. Ulaştığım sonuç beni bile şaşırtmaya yetti. O nedenle de yazmak istedim.

  Taslak hazır, kaç günde yayınlarım bilmiyorum. Ama emin olmadan size sunmak istemem. Çünkü ilk deneyimim olacak. Haliyle hatalarım olabilir ve en önemlisi "ya şu kısım saçma olmamış mı, fazla abartılı sanki, tam örtüştüremedim gibi" bir soru işareti bırakmak istemiyorum.
O nedenle de bunu açıklama gereği duydum. umarım beğenirsiniz, umarım benim içinde beklediğim mucize bir gün belki gerçekleşir. Beni bekleyin, size ihtiyacım var.

   Bu arada hikaye uzun olursa tahminim giriş gelişme sonuç olarak 3 bölümde yayınlamış olurum. O zamanda üst menü de, Yeni bir başlık açılır oradan kolayca ulaşabilirsiniz.

21.08.2017

Seyahat çantamda ne var?

Çağrı madem annesine özenmiş, bence artık bezlerini kendi taşımalı.

  Merhaba çantamda ne var video ve yazılarını hem merak hemde fikir edinebilmek açısından meraklı biri olarak uzun zamandır böyle bir konuya değinmek istemiştim. Üstelik her fırsatta söylediğim gibi "çantaları" "çanta takmayı" sevmeyen ne kadar çok eşya o kadar hamalık prensibiyle yaşayan biri olarak! Bir bebek annesi olarak bile hala düzenli olarak çanta taşımamak için çözüm yolları arıyorum. bu durumda günlük çanta mantığından uzakta acil durumlarda bir iki günlük seyahatlerde yanımda ne taşıyorum o çantanın içinde hazırda beni bekleyen şeyler neler onlara bi değineyim istedim.


  Sırt çantasını taşıma kolaylığı açısından kendi mi bildim bileli çok seviyorum. Abartmış olmayayım bu yaşıma gelene kadar onlarca çeşit markadan farklı farkı minimum 100 adet çantaya sahip olmuşumdur. Tabii ki çantaya para vermiyorum. Babam bu işin içinde bulunduğu için ben istemesem de her an farklı bir model çantaya sahip olmam mümkün. Fakat ben yıllar için her zaman sevdiğim insanlara eli boş gitmek yerine bu çantaları hediye etmeyi tercih ettim. O nedenle bu yıl sadece sırt ve bavul tipi olmak üzere iki ayrı çantaya sahip olup uzun süre de yola bu ikisiyle devam etmeye karar verdim. 
  Gelelim çanta düzenime; daha geçen ay bi arkadaşımın çantasından çalan telefonu çıkartabilmek için dakilarca cebelleşmiş bulamayıp pes etmiştim. Bu yüzden hayatımın her alanında olduğu gibi eşyaları guruplara ayırıp belli düzende ilerlemeyi seviyorum.


  ilk olarak' Huggies ıslak mendil. bu ıslak mendile olan sevgimi her seferinde dile getiriyorum. Kızım için kullandığım gibi manyak çıkartmada müthiş müthişş müthişşş! o nedenle bile olmalı. Dene bunu kutusundan çıkan tester duş jelini el sabunu olarak çantamda bulunduruyorum ve tabii ki Selpak mendil. 

  Şarj aletim i-pad ait bir uzun kablo aslında ama bu uzunluğu sebebiyle telefonuma da kullanıyorum. bu büyük zarf şeklindeki çantayı ise sırf şu koca tableti koyacak bir şey bulamadığım için aldım. Görüntüleri telefonumla çektiğim için kabını cıkarttım :) sembolik olarak da olsa olmaz sa olmazlardan. Hala Note 2 kullanıyorum. telefonda büyüklük benim için gerçekten önemli. niye derseniz körlük derecesinde miyopum! Parfüm Avon İncandessence ' yıllardır uygun fiyatlı parfümler arasında en ama en çok sevdiğim. Evden çıkarken keyfime  göre farklı farklı parfümler sıkıp çıksam da bunu çantamda taşımayı seviyorum. Alerjim olduğu halde beni rahatsız etmeyen tek parfüm buysa bence kimseyi rahatsız etmeyecektir diye düşünüyorum.


  Cüzdanımda kimlik kartlar vs. dışında küçük bir not defteri ve kalem taşımayı seviyorum. bütün bilgiler şifreler numaralar okunacak kitap listesi alınacaklar vs hep bu deftere yazıyorum. 
Mavi kareli boş bez çanta Çağrı için kullanıyorum. Çıkmadan hemen önce 5 adet bez koyuyorum içerisine. Fuşya çiçekli silikon çanta, 2014 yılında Flormarın yılbaşında yapmış olduğu yarışmadan kazanmıştım. İşin komik tarafı ödül "makyaj seti"ydi anca gelen bu çanta ve içerisine zoraki sıgdırdıkları iki oje bir tekli far rimel bazı ve kalem rujdu :D  paketi alanların surat ifadesini tahmin edersiniz herhalde bende çok şaşırmıştım :) içerisinden çıkanlar asla kullanmayacağım renkte ve ışıltıda olduklarından bi arkadaşıma vermiş olsam da çanta bende kaldı. Günlük hayatta tam anlamıyla makyaj yapmadığım için içerisine acil durumlarda kullanırım diye rimel, ruj, kapatıcı, el kremi, lip balm ve bb krem bulunduruyorum :)


  Son olarak kulaklık, selfi cubuğu (Çağrıyla resim çekmeye çalışırken çok yardımcı oluyor), kendime ve kızıma yedek toka, zımbız ve ip ayrılmaz parçalarım olur. diş macunu fırça ve Sudo krem. acil durum kurtarıcısı. Bu kreme de Çağrı bahane en çok ben kullanıyorum bence. Eee birde numaralı gözlügüm ve temizleme mendilleri. Lise yıllarımdan beri gözlük takmaya alışamadık. Toplasam 10 kere bile takmadığım için artık burnumun ucunu bile göremiyorum.  :)  Pembe beyaz kapsülü unutuyordum. Kendim için ağrı kesici Çağrı içinse fitil var. çocukların ateşinin ne zaman nerede çıkacağı hiç belli olmuyor bu yüzden şuruptan bile pratik fitiller. Çünkü zaten doktoru üst üste bile atılabildiğini zararsız oldugunu söylemişti. üstelik daha çabuk tesir ediyor. Benden  bu kadar. 
 Birde 2014 de instagram da #çantamdanevar tag için şöyle bir resim eklemiştim. Ben unuttum gitti de, 2 gün önce tesadüf insangramda yine bu tagda gezerken kendi resmime farklı bi hesapta rasladım. üstelik benim resmimle aynı alanda bi yarışmaya katılmış. Özel eşyalarımı başkasının hesabında görmek hiç hoşuma gitmedi. Rahatsızlık duydum gerçekten. Ortada bir emek yok belki ama insanların özeline saygı duyulsa bari... Keşke...

Not: birde artık abur cubur taşımıyorum çantamda hıhh, kendimi tebrik mi etmeliyim? Çikolatan nefret ediyorum da ! o la laaaaaaa

1.08.2017

Can Dostlarım

   Toni evcil hayvanımız değildi. Badi ise ilk evcil hayvanımız değildi.. Henüz 9 yaşında olmama rağmen öncesinde 1 kedi 2 köpek 2 de papağan sahibi olmuştuk. 
   İstanbul'dan Antalya'ya kalıcı olarak göç ettiğimizde yüksek binalardan kopup bahçeli eve yerleşmiş olmamız bu durumu avantaja dönüştürerek hayvan sahiplenme gibi bir düşüncemiz de yoktu. Çünkü biz hayvan sahiplenmeyiz, hayvanlar bizi sahiplenir.

   Taşındığımız eve yerleşir yerleşmez tam üç ayrı komşumuzun köpek sahibi olduğunu görmek bizim için tam bir eğlence kapısı olunca ben bahçede tüm sempatikliğiyle dikkatleri üzerine çeken Kaniş cinsi Melisa ile çoktan aşk yaşamaya başlamıştım. Abim ise tam karşı bloktaki Boxer cinsi Efe' ye bilardo toplarını parçalatmakla meşguldü. Eeee bizim neyimiz eksik herkesin köpeği var diyen üst komşumuz Toni ismini verdiği minik uzun kulaklı sarı yavruyu çoktan sahiplenmişti bile. Çiş eğitimi vermekle uğraşan Natalie ablanın sinirleri gevşeyince gizlice koltuk arkasına işeyen Toni'yi çaktırmadan gülerek izliyordum. Birlikte bir aile gibi olduğumuzdan Toni'de artık bizim evin demir başlarından sayılırdı ancak sanırım tam olarak 1 ay bile olmamıştı. 

  Oğlu Andrey kıreşten döndüğünde benim kollarımda yeterince şımarmış olan Toni aniden kreş arabasının olduğu yöne doğru karşı şerite fırlamış bulundu. Haliyle onunla birlikte kendimi arabanın altına atmış yine de Toni'yi çarpmadan kurtaramamıştım. Kucağımda can verdiğini hatırlıyorum da.. Buz kesmiştim. Sonrası site sakinleri koşuşturmalar, uğultular, "Salihhhh Salihh köpek için çok erken demiştim" diye tepemde dövünen Natalie abla. Kucağımdan zor bela yere bıraktığım Toni için veteriner değil gömecekleri yeri konuşuyorlardı artık. Ve her yer kan olmuştu. Neyse ki ben bu olayı yine de pek anımsayamıyorum. 

  Aylar sonra benzer bir köpek bulan abim boş bir dairenin balkonunda gizlice ona bakınca okul dönüşü sesini duyarak onu orada keşfetmeme sebep olmuştu. "Anne birisi karşı bloğa köpek bırakmış sanırım evde yoklar orada ne yiyip ne içiyor ki gidip bir şeyler vereyim" dememle abimin foyası orataya çıktı ve Badi artık bizim evin köpeğiydi. Haliyle üst komşumuzun da olunca iki aile iki yandan beslediğimiz Badi'nin obez olup hantallaştığını hatırlıyorum. Sonrası aile abartmanına taşınmamız ve tam yerleştikten sonra ev sahibinin evde köpek istemiyorum demesi. En son abimin arkadaşımın villasına götürüyorum diyerek götürdüğünü hatırlıyorum. Eminim bizden sonra daha iyi bir hayat yaşamıştır. 

  İki sene sonra ev yaptırdığımızı öğrenip yeni kalıcı evimize taşınır taşınmaz Babam siyah beyaz uzun tüylü 7 tırnaklı dünya sevimlisi bir köpeği kutudan çıkartarak "Al bakalım bunu bir güzel yıka" demişti. 

  Yolda peşine takılmış dayanamayıp alıp gelmiş babam. Hemen aşılarına başlayıp karnesini sevinçle çıkarttık, nihayetinde bebekti ve evimizin neşesi olmuştu. Babamın günlük kasaptan aldığı kemikleri kaynatıp etlerini sıyırarak annemin bu yavruyu el bebek gül bebek baktığını hatırlıyorum.
   İnsancasına her yaptığı değişik harekete gülüp eğleniyorduk. Bebek ya yeni şeyler keşfediyor oda. 7 aylık olduğunda mutfakta uğraşırken içeri bir hışımla girdiğini ağzından salyalar aktığını görünce "eyvah Pino eti sıcakken yemiş!" diye bağırmıştım. Arkamda ki masaya dönüp baktığımda ise usul usul duran etleri görünce onunla alakası olmadığını anlamam uzun sürmedi. 

  Tekrar Pino'ya baktım gayet sakin anlamaz gibi yüzüme bakıyordu. Bir kaç gün geçti Pino'nun ani gelen salyalarının sebebini konuşurlarken duydum. Ben bu durumla tekrar karşılaşmasam da, kuduz benzeri bu ağız akıntısının sebebi Epilepsi hastalığıymış. Nasıl olur ya!? olsak ta hemen tedaviye başlandı. Ancak bu krizler günden güne sıklaşıyordu. Sıklaşıyor sıklaşıyor ve daha daha sıklaşıyordu. Beş dakika da bir kendini kaybeden Pino'yu artık arka bahçeye bağlamış karantina altına alır gibi herkes den herşeyden uzaklaştırmışlardı. Ve bu süre de Pino'nun kriz geçirdiği her an kafasını arkaya doğru kasıp ağlayarak acı çekmesine dayanamayıp ağlıyordum. 
   Her gün veteriner geliyor gidiyor günden güne kötüleşiyordu. Ağlaya ağlaya yalvarıyordum Allaha ne olur iyileşsin diye. Bir hafta boyunca kriz geçirmediğini fark edince düzeldi sandık ve Pino tam özgürlüğüne yeniden kavuşacakken çok şiddetli krizler geçirmeye başladı.

  Bir sabah annem beni komşuya gönderdi ve ben çağırana kadar sakın gelme dedi. Komşunun kızlarıyla oturken annesi uzun saçlı genç bir adam geldi size diyince anladım bu veterinerdi. "Bu durum size de hayvana da zarar, iyileşmeyecek daha fazla acı çekmesine izin vermeyin" dediği için o gün Pino'nun uyutulmasına karar vermişler. Balkondan baktım babam ağlaya ağlaya bahçenin bitimindeki boş ormanlık alanda çukur kazıyordu. Veterinerin arabasına binip gittiğini görünce eve doğru koşmaya başladım. Pino'yu gömmüşler ve her yere kireç döküyorlardı. Bundan sonrası hep ağlamalı... Taşındığımız bu yerde insanlar hayvanları gözü kapalı öldürdükleri ve nefret ettikleri için "ıyy manyak mı bunlar" bakışları altında umursamadan istemsizce ağladık. 

PAŞA ve KITMİR
  Sonra bir daha köpek istemiyorduk ya, babama çok kızdık çok. İs-te-mi-yo-ruz! Bir sene sonra babam aynı vaziyette tekrar gelince annem bastı çığlığı. Götür bunu istemiyorum! Turistlerin peşine takılmış gidiyordu çok tatlı dayanamadım aldım. Cinsi belirsiz sarı bir sokak köpeği. Babam ismini koymuş bile Paşa!
  Bu Paşa evimizin harbiden Paşası oldu. Hiç bir hayvanda keşfetmediğimiz şeyler keşfettik bunda, konuştuğumuz her şeyi anlayarak dinliyordu. Gerçek bir adam beyefendi edasıyla ailemize çok çabuk uyum sağladı. Bahçe kapısının kapatılmasından hiç hoşlanmıyordu mesela. İstediğinde keyfince gidip çıkabilmeli, artık evde git kapıyı kapat diyemiyorduk. Duyduğu anda gidip kapının önünde oturduğu için annem gözüyle işaret ediyordu git kapat diye onu bile fark ediyordu.

  İnat işte, günlerce gidip eve gelmediği de oldu, küstüğü de. Nereye oturacaksa paspasını oraya serer öyle otururdu. Ateş gördügünde mangal yanacak diye başında dururdu. Öyle bir de fedakardı ki, sokak köpeklerini, bakımsız olan ne kadar canlı varsa bahçeye alır tabağını önüne iter ikramda bulunurdu. Günlerce bu yüzden ağzına lokma koymadığını biliyoruz. Sonuna kadar verir, biz verdikçe o verir yalvar yakar zorla bir lokma ağzına koyamazdık. Yemeyip yedirirdi yani.

KİTMİR dagılan çamaşırlarımın üzerinde
   O arada veterinerimiz bizi arayıp elinde çok güzel bir Doberman yavrusu olduğunu söyleyip zorla bize verince sahiplenmiş bulunduk.

 Paşa'nın tam aksi kıskanç bencildi. Bir de gözünü dikip suratıma dövecek gibi bakması ilk kez bir hayvana ısınamadığımı anlayıp hayretler etmiştim. "Yaaaa sen nasıl bir köpeksin, gitsene yanımdan" diyip durunca, Kıtmir ismini verdiğim bu hanımefendi benim bir dediğimi ikilemez oldu. Evdeki herkese tın tın. Ben kalk oradan şuraya otur desem saniyesinde kabulü. Yemeği önüne koyup "Ye" demediğim sürece ağzının suyunu akıta akıta izler sabırla "ye" dememi beklerdi.
  Sesimin tonundan nasıl davranacağımı önce den bilirdi. Artık hal böyle olunca bizimkiler tamam dedi, bu sekil devam et bizi dinlediği yok nasılsa birimiz söz geçiremezse zaten bu köpeğe bakamayız. Güç yetiremeyiz yani...

  Büyüdükçe güçlendi hırçınlaştı. Kedi geni taşıyan bir tür olduğu için her ne yapacağını kestiremezdikte zaten. Baya kedi gibi davranırdı yani. Evin içinde ses çıkarmadan parmak uçlarında yürür, sürünür. Hatta arkadan yavaşça yaklaşsa nefesini bile duyamazdık. Masada insan gibi oturup yemek yerdi. Kızsakta! bu konu evde hep tartışmaya sebep oldu. Kıtmir Sen bir köpeksin in o sandalyeden! O arada tabaktaki yemeklerimizi çok kez mideye indirdi tabii.
 
EFE
Paşa bu süre de Kıtmir'e hep annelik etti. Kıtmir de büyüyünce hep onu korudu. Bir gün sokak köpekleri saldırıp Paşa'nın baldırından bir parça koparınca eve ağlayarak gelen Paşayı gören Kıtmir delirmişti.
  Bütün köpekleri parçalamak istiyordu, yapardı da bu yüzden kaçmaması için bütün gece depo da kapalı tutmuştuk. Paşa 3 sene sonra bir gün hiç gelmedi eve, günler haftalar aylar iki yıl boyunca umutla aradık.
 Bir gün hep döner gelir umuduyla da bahçe kapısına bakıp durduk. Oysa bizimle yaşlanacağını sanıyorduk. Çünkü kaybolmadan önce kanseri yenmişti.
  Kayboluşunun ardından Kıtmir nasıl başardıysa bize sürpriz yapıp yavruladı. kısırlaştırmayı hiç düşünmemiştik onu ama eşleştirme gibi bir isteğimiz de yoktu. Geldi mi bize 12 tane topaç gibi Doberman ve Rodwaydır yavruları. Hepsi bir birinden farklı karakter de ve  güzellikte.

  Başta çok eğlenceli olsa da yavrular büyüdükçe işler karıştı. Üçüncü ayda sahiplendirme çabalarına girdik. Eee birini de biz almalıydık ama hangisini? Sonunda içinde en ağır başlı en pasif en kırma olanını pofuduk cinsi belirsiz ayı yavrusu gibi sevimli yumuş yumuş olan oğlanı seçtik. Evimizin paşası bu olabilirdi. Bu yüzden ona Efe dedik. 
  
CABBAR
  Doğumdan sonra Kıtmir dogum hastalığı geçirdi. Annem babam günlerce geceleri nöbet tutmuştu başında. ateşi bir anda tavan yapıyordu çünkü.   Sürekli soğuk suya sokmaları gerekiyordu. Bu haslıkla birlikte beyni sulanan Kıtmir bunadı. Biz dahil her şeyi unutmaya başladı. Böylelikle Kıtmirin bakımı daha da zorlaştı. En çokta kural tanımaz halleri zorladı bizi....
  7 yaşına geldiğinde Efe artık 3 yaşında ve Kıtmir kaybolmuştu. Kıtmirin yokluğuyla birlikte Efe yemez içmez oldu ve oda hastalandı. Uzun bir süre tedavi oldu ve ne tam olarak iyileşemedi.
  Benim artık evlendiğim sıralarda veteriner çok yaşamaz ölür diyerek tedaviyi kesti. ve birgün kuaför salonunun önünde sahibini bekler gibi sakince duran Pitbull cinsi köpeğini görüp sahiplenmemizle her şey değişti.
 Bu duruma çok kızsam da eşim bu köpeği sadece üreme amaçlı kullandı. Çok sevdiği "Çiko" dediği pitbull cinsi köpekle eşleştirip yavruları büyüdükten sonra 3 yavruyla birlikte anneyi de verdi.
  Bizim zorumuzla içlerinden en sakin pasif olanını seçmek zorunda kalmıştı. Adına da Cabbar dedi. İsmi bile saçmalık ya..., adamın her yaptığı bir tartışma sebebi oldu ama olsun bu ismede alıstık. Evin yeni bebeğini çok ama çok sevdik.   Efe de öyle, renk geldi can geldi. Ömrüne ömür kattı adeta. Tıpkı Paşa gibi olan Efe Cabbarı anne gibi koynunda sırtında büyüttü. Isırmalarına çekiştirmelerine yaptığı tüm yaramazlıklara boyun eğdi. Birbirlerine öyle bir yoldaş oldular ki, Efe şuan 12 Cabbar ise 6 yaşında. Cabbar'ın sözde sahibi olan kişilikse zaten ona hiç bakıcılık etmedi. Annem büyüttü yani, işin sağda solda hava atıp Pitbull'um var deme kısmını ise bu şahıs üstlendi.  Giderken de götürmedi tabii.
Şuan Efe ve Cabbar bizimle. 


Ayrıca Kediler ve Köpekler adlı yayınımı okumayı unutmayın. :))

4.07.2017

İki Kitaplıktan Geriye Kalanlar


  Yaklaşık iki sene önce kitap almaya ve okumaya ara vermiştim. Hatta kitap seçme konusunda baya başarısız olduğum için ne olsa alma huyumdan vazgeçip özellikle de bana hiç bir şey katmayan (Tess Gerritsen, Tedd Dekker, Lisa Gardner, ) gibi başlıca polisiye gerilim kitapları yazarlarını hayatımdan çıkartmaya karar verdim. Tercih zevk meselesi olsa da bir dönem deli gibi merakla okuduğum bu tarz kitapların sadece zamanımı çaldığını, korku filmi izler gibi gelip geçtiklerini düşünüyorum. Sevmiyorum değil, vakit harcamak istemiyorum. Haliyle geçen yaz okuduklarımı bir kenara ayırıp hala okumadıklarımı ise kapakları bile açılmadığı için resimde gördüğünüz gibi saklama gereği duydum. Malum düşününce "peynir ekmek gibi tüketilmesi gereken" kitapların pahalı olduğunu insanın içine oturmuyor da değil. Birde benim gibi ödünç kitap istemeyip direk D&R dan alıyorsanız ne demek istediğimi çok iyi anlamışsınızdır :) 

  Tercihime gelince, bir dönem sırf eğlenmek için vaktinde Dizüstü edebiyat kitaplarına epey bir yatırım yapım. Başta French oje Erkek dedikodusu'nun iki kitabını okuduktan sonra bu yazarın kitaplarını bir daha almamaya karar verdim. Aynı şekilde PinkFreund kitapları derken, eğlendim eğlenmesine ama bu kitaplarda da bana itici gelen bir yön vardı. Sanırım kitap kadar yazarı, yazar kadar da kitabı sevme gereği duyuyorum. Bu kitaplar da yazardan parçalar olunca her iki açıdan itici bulduğum taraflar oldu. Neyse, yine hepsini bir kenara attım, en son Pucca'yı okudum. ilk okumam gerekeni nasıl olduysa sona atmışım! Nasıl sevdiysem artık, ilk kitabın verdiği hazzı sonralarında bulamasam da en merak ettiğim internet yazarı olmayı başardı. Blog tadında İnternet yazarlarına gerçekten bayılıyorum. Çünkü zaten Blog günlüğü tutanlar olarak hemen hemen hepimiz bu işi yapıyoruz. Özellikle de internet yazarı demeye dilim varmasa da (Angutyus) Fatih Akdere'nin kalemine bayılıyorum. İçlerindeki şüphesiz en iyi yazar o. Bu iki sene de çok şey kaçırdığımı biliyorum ama işe başlar başlamaz ilk sahip olmak istediğim kitaplardan, Apaçi Masalı'nın devamı mutlaka alınıp baş köşeme konulacak.

  Lise yıllarımda alıp en üst rafa koyduğum halde Harry Potter okuyacağım diye yüzüne bile bakmadığım 100 temel eserlerden sanırım bir tek çocuk kalbi olanını okumuştum. Zaman hırsızlarından kurtulup keşke kıymetlerini bilseymişim diyorum şimdilerde. 
   Aaaa olur mu Harry Potter laf yok. Her bir kitabını kaç kez okudum ve satın aldım bilmiyorum. Annem her seferinde derslerinle ilgilenmiyorsun diyerek çöpe attı. Bu durum ne kadar çok tekrarlandıysa o kadar çok satın aldım o kitabı. Sonunda bıraktım ne yapayım, ilerde evlenir ayrı evim olursa alır çocuklarımla okurum dedim. Hiç ayrı evim olmadı ama kızımla okuyacaklarım için kitap alışveriş listeme çoktan girdi bile. 

 Kişisel gelişim kitapları aynı hep aynı zırvalama, hiç değinmiyorum. Meleklerle yaşamaya ise inancım gereği asla inanmıyorum. Sırf almış bulundum diye elimde tutuyorum ama ben size söyleyeyim, çekim yasası neyse buda odur. Neye inanırsanız kendinize çekersiniz. İslamın da dediği gibi, "Düşüncelerinizden de sorumlusunuz..."

 Son olarak Türk yazarlar başımın tacı, gerek edebi yönü olsun gerekse tasavvuf olsun. Ah o Aşkın Göz Yaşları buram buram maneviyat kokuyor. Bir kitabı iki günde bitiren beni bile bir hafta ağlattı. O nasıl bir ağırlıktır ki, neyle nasıl yazdın demek istiyorum. Yüreğine sağlık...


Kitap Sepetimde hangi kitaplar bekliyormuş:


  1. *Frida Kahlo Aşk ve Acı - Rauda Jamis
  2. *Soğuk Kahve, Sabah Uykum, Bana İkimizi Anlat, Korkma Kalbim, Gök Yüzüne Not - Ahmet Batman
  3. *Bir Apaçi Masalı 3,4,5 + Fedai - Angutyus
  4. *Sizi Mutluluk Denizinde Yüzdürecek Eğlenceli Şeyler - Mr. Wonderful
  5. *Pucca günlük 6 
  6. *Bakırköy Akıl Hastanesi'nden Anılar - Latif Ruhşat Alpkan
  7. *Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small, Gigi Vorgan
  8. *Hayat, Hüzün, Umut, Veda - Ayşe Kulin
  9. *Simyacı - Paulo Coelho
  10. *Tutunamayanlar - Oğuz Atay
  11. *Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
  12. *Yeraltından Notlar - Fyodor Mihailoviç
  13. *Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez


  • Harry Potter ve Felsefe Taşı 1, Sırlar Odası 2 - Resimli Özel Baskı
  • Çağlar Boyu Quidditch - Kennilworthy Whisp
  • Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar -


Listemdeki kitaplar hakkında görüşleriniz neler? 
Ayrıca önerilerinizi bekliyorum.^^
En sevdiklerimden; Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

20.06.2017

Blog yorumlarım Google+ !

Beni takip ettigi halde Google+ üyeligi olmadıgı için yorum yapamayanlar varmış. Böyle bir hataya nasıl düştüm bilmiyorum ama neredeyse en başından beri google plus yorum özelliğini kullanıyormuşum. Daha önce de defalarca uyarılmama ragmen durumu tam çakozlayamamıştım. 😅
 Hal böyle olunca Blog yorum sistemine geçtigim an bütün yorumlar kayboluyor. Halbuki asıl olan sistemde nereden yorum yazarsanız yazın yorumlar blogun bünyesine işleniyor. 


Google+ bagımsız davranıp bütün yorumları cekince tüm yazılarım altındaki sayılarda gitmiş bulundu.

Bende son care simdilik böyle bir yol izledim. Yorum yapmak için tıkladığınızda karşınıza "yorum yapma seklinizi seçiniz" secenegi olarak google ve blogger legosu cıkacak. G+ tıkladiginizda sadece google uzerinden yorum yapmış olacak ve eski yorumlarıda orada görebileceksiniz. 
Hiç yorum yapamayanlar hatta isimsiz kullanıcılar bile blogger legosuna tıklayınca orjinal sistem üzerinden devam edebilecek.

  Umarim bir an önce bu sorunada çare bulabilirler. Dün geceden beri google plus üzerindeki yorumları görünür hale getirmeye çalışıyorum daha iyi bi yöntem bulamadım 😒

Edit: karışıklık yüzünden bunu da iptal etmek zorunda kaldım. Şuan hiç bir şekilde yapılan yorumlar blogum da görünmüyor :/

5.06.2017

Sosyal Medya Hesapları-m

2013 yılında kitap ve parfüm üzerine açmış olduğum, zamanla kozmetiğe doğru giden ardından kişisel sorunlarımdan geçilmeyen en aktif hesabım. Şimdiler de tüm geçmiş paylaşımlarımı silmiş olsam da yanıltmasın. Gözümü açar açmaz oradayım. Hatta bir çoğunuz gibi SnapChat özelliğini daha çok kullanmaya başlamış bile olabilirim. Aslında sevmediğim, manasız bulduğum bir özellik olsa da orjinal Snapchat programını şimdiden nakavt etmiş görünüyor. Bir sistemde birden fazla özellik olması kesinlikle çok daha keyifli. :)@madamfrankenstein

 2012 Mart ayında üye olup 2015 yılına kadar çok çok severek kullandığım, "MySpace" den sonra en farklı, en özgür bulduğum hesaplardan biri.  Tek sorun yanımda biri olduğu durumlarda tedirgin oluyorum. Özgür dedim ya, gezinirken neyle karşılaşacağım belli olmadığından o an yanlış anlaşılma ihtimali olabilir :D  @flightofdeathy
***
 Myspace demişken' tahminim beş yıl önce filan büyük bir değişime uğrayarak basitleştirildiği için artık yok sayıyorum. Eski formatı ise >> merak edenler Tık1 Tık2
(istediğiniz temayı Html kodlama oluşturarak  profil - profil resminiz- yaşınızdan cinsel tercihlerinize 'kullandığınız sigaraya kadar bütün bilgilerinizi profilinizde gösteren- chat özelliği- blog sayfası- sınırsız arkadaş edinme- ve comment bölümüyle açık mesajlaşma dahil- müzik yüklenebilen harika bir plartform'du. Bunu da özellikle belirtmeden geçemedim. Çünkü çok özledim! Ne yaptın Tom ! :(  profilimde buymuş ^^ >> tilsimmbill
tahminim 2006 yılında üye olmuştum.

  İki kez twitter hesabı açıp silmiş olmama rağmen' Silmemek için hala direndiğim üçüncü hesabıma ne var ne yok yazmaya karar versem de her zamanki gibi yine bağlılığımı koruyamadım. Sanırım asla anlaşamayacağım bir platform. Sırf gösteriş olsun, elit dursun diye sadece Twitter kullanıyorum cınımmm diyemicim yani...  @uygunsuzyorum


 Bitti...
Sizler neler kullanıyor ve kullandığınız hesaplar hakkında ne düşünüyorsunuz?

3.06.2017

Aşk

Turgut uyar demiş ki:
- En iyi ben yenilirim; dosta, düşmana, aşka…
Tomris Uyar demiş ki:
- Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor, o yaşadığımız bölüm, bütünün dışına düşüyor.
Cemal Süreya demiş ki:
- Kim istemez mutlu olmayı ama mutsuzluğa da var mısın?
Edip Cansever demiş ki:
- Özlemim sanadır, varsın kar yağsın, daha yağsın seni arındırıncaya kadar.
Didem Madak demiş ki:-
 İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım. Uzaklara gittim. Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin. Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Sabahattin Ali demiş ki:
- Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor da, kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlanış da insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde “bu böyle olmayabilirdi” düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.
Tezer Özlü demiş ki:
“ Haykırmak istediğim çok şey var. Büyük kayıplar yıkacak değil bizi. Açıkça birbirimizle konuşamıyorsak ben ağlamak, bağırarak ağlamak için bahçenin yeşillikleri gerisindeki odama geçiyorsam, biliyor musun, ne güzel ağıtlar içinde uyuyakalmak ? ”
Oğuz Atay demiş ki:
- Kelimeler albayım, kelimeler. Bazı anlamlara gelmiyor.
Attila İlhan demiş ki:
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili!
Metin Altıok demiş ki:
Öyle yalnızız ki bu panayırda, sevgimiz durmadan bir taşı ovar. Sevgilim aşk da uyar çevreye. Ve kendine parlak bir yalan arar.
Behçet Aysan demiş ki:
Kırgınım, saçılmış bir nar gibiyim sessiz akan bir ırmağım geceden. Git dersen giderim, kal dersen kalırım.
Nazım Hikmet demiş ki:
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey… Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil, şarkı söylemek istiyorum…

alıntıdır.

26.04.2017

Apartman Sohbetleri^^ Challenge

 Youtube da Apartman Sohbetleri kanalından yola çıkarak İlham kedisi'nin  sunduğu Meydan okuma hareketine hemen katılmak istedim. Çünkü bir süre önce bu videoları bi 90'lı olarak büyük ilgiyle izlemiştim. Böyle bir konuya değinerek bizleri mutlu ettiği için İlker Gümüşoluk ve ilham kedisine ayrıca teşekkürler ^^
 Bu yazıya nasıl katılacağınızı öğrenmek için ilham Kedisi'nin  Günlügü adlı bloga tıklamayı unutmayın, Tüm sorular bu postta. Ayrıca her güne bir soru cevap olarak dilediğiniz gibi katılmanız mümkün. Ben cevaplarımı biraz kısa tuttuğum için tek bir başlıkta topladım.
1. Nasıl bir apartmanda büyüdün?
 İlk olarak belirteyim 91 doğumluyum, buna rağmen maleseff tam olarak bi apartmanda büyüdüğüm söylenemez, 6 yasından sonrası var aklımda İstanbul- Yenibosna da bi mahalleye taşındık benle yaşıt iki kız arkadaşım olduğu için mutluydum. Zeynep ve Merve ikisi aynı sınıfa düştü, bense ayrı. Onlar birlikte ödev yaparken ben yine bir başıma. Annem pek sokağa salmazdı da zaten, gelirseler oynardık biraz. Yaklaşık iki sene sonra sanırım, deprem olacak demişlerdi sokakta herkes bunu tartışıyordu. Günü bile belliymiş ama kimse inanmıyordu. Ne oldugunu bilmedigim seye ben inandım, araştırdım hemen deprem nasıl bir şey diye. Sorduklarım toprak kayması dedi, yine anlamadım. O gün geldi deprem olmadı, bu kez hani olacaktı dediklerinde, olacak bence dediğimi hatırlıyorum. Ertesi gece büyük Gölcük depremi oldu. Zarar görmedik ama çocuk aklımla ne olduğunu anlamazken anladığım en iyi şey felaket anında tüm insanların bir anda birbirine kenetlenip dost olduğu olmuştu. Herkes bi alanda ayni yerde dip dibe yatıp kalkıp ayni ekmeği paylaşıyorlardı. Bu durum aylar sürdü ve ben hiç eve çıkmak istememiştim. Hep o şekilde o mahallede yaşamak ne güzel olurdu. Herşey sakinleştiğinde babam çoktan iflas etmiş, dokuz yaşında ve çocuklugumu okulumu her şeyimi orada bırakmanın üzüntüsüyle Antalya'ya geldim. Side de site içinde bi eve taşındık sonrası sabah sekiz akşam sekiz havuz başı. Yabancı insanlar dil sorunu yüzünden yine kuramadığım arkadaşlıklarla geçen bi çocukluğum oldu.
2.Çocukluk eğlencen neydi?
 Havuz parti. Şaka yahuu, tasooo biriktirmek! O zamanki cipslerde bi farkli lezzetliydi sanki. Tetris, nintendo! Sanal bebekler, öldü diye gömdüğümü hatırlıyorum.
3.Yedi yaş pantolonunu bulsak cebinden ne çıkardı?
 Muhtemelen çıksa çıksa kalem, kokulu silgi veya toka çıkardı. Yada en basitinden bir kokulu kağıt.
4.Çocukluk kahramanın kimdir?
 Pinokyooo. Çok üzülüyordum ona. Üstelik okuduğum ilk kitap.
5.Gereksiz bir yeteneğin var mı?
 Çok mimikliyim, sürekli kaşımı gözümü şekilden şekle sokuyorum. Hiç estetik değil. Bence bu yetenek de değil, yeteneğin gereksizi olduğunu düşünmüyorum.
6.Hastası olduğun bakkal ürünü hangisi?
 Bir bayan olarak, lip balm, kalem silgi görünümleriyle ister istemez "push pop" şekerlere bayılıyordum. Oturduğumuz site ve çevresinde market olmadığı için her gün sırf bunu alabilmek için otel marketlerine gittiğimi hatırlıyorum. Ondan önce içerisinden sadece ağızda dağılan dandik şekerli bi sakız çıkan tuzluk ve plastik kutu şeklinde çantaları hatırlayan var mı? Bir leblebi tozu yada sigara paketi içersindeki "sigara sakızların" yerini tutmasa da en çok para harcadıklarım sanırım o tuzluklar. Üçgen kolonyaların  da hakkını yemeyeyim, keşke olsa da koklasak  :))
7.En saçma zevkin?
 Çocukluktan beri sürekli eşyaların yerini değiştiriyorum.
8.En büyük çılgınlığın?
 Geceleyin herkes uyurken evden kaçıp sevdiğim adamla sabahlamak..
9.Çocukken en çok korktuğun şey?
 ET! Komik gelebilir ama hayatımda hiç kırmızı ete dokunmadım bile. Bayramlarda halada odama kapanır hiç bir yere gitmek istemem. Et gördüğüm yerden anında kaçardım. Şimdiler daha bilinçli bir birey olarak sakin ve geride durabilsem de. Küçükken dolaptaki etler çıkıp yatağıma girecekler diye geceleri aklım çıkar uyuyamazdım.
10.En sevdiğin ve sevmediğin özelliğin?
 Hiç bir şeyden anlamaz sakin pasif görünsem de girdiğim her ortamda en ufak ayrıntıya kadar dikkat edip ortam ve insanlar üzerinde anında fikir sahibi olup gördüklerimi hiç bir zaman unutmamam, sevdiğim bir özellik olabilir, ancak bu yönden kişisel olarak sevdiklerim tarafından çokta zarar gördüğüm için sevmediğim bir özellik.
11.Karşı cins karşısında en çok utandığın an? 
 İlk öpücük olabilir, aslında tek ve isteyerek yakınlık kurabildiğim kişi (eski) eşim olduğu için tam olarak karşı cinsle alakalı utandığım bir an olduğunu hatırlamıyorum.
12.En maskulen/feminen yanın nedir?
 Taşındıktan sonra ta ki aşık olana kadar hep abimin kıyafetlerini giydim. Okulda erkeklerle futbol oynayıp formayla gezdim. Kavgalara karışıp bol bol erkek dövdüm. Nasıl dövdüm, nasıl o hale gelmiştim hiç bir zaman anlayamadım.  Tabii o erkeksi tarafım hala var. Hep böyle çıt kırıldım narin kibar hanımefendi elinden her iş gelmeyen bi kız olmak istemişimdir. Ama olmuyor birinin beceriksizliğini görsem sazan gibi atlıyorum olaya. 
13.Asla cesaret edemeyeceğin bir şey?
 Jumping, yükseklik korkum var o kadar net.
14.En sevdiğin fiziksel acı?
 Acı eşiğim yüksek, her şeyi hissetmiyorum :) Kaşıntı, hapşurma vs. olabilir mi? Hapşurmak müthiş rahatlatıyor beni.
15.Almış olduğun en saçma teklif?
-Bence biz seninle evlenelim.
-Tamam.
Bundan daha saçma bir evlilik teklifi olabilir mi? Heyecan sıfır, evet bile diyemiyorsun. Tamam, o kadar.
16.Kendini çok değerli hissettiğin bir an var mı?
 Yok.
17.Annenden ve babandan ne öğrendin?
 "Edep ahlak" insanları tanıdıkça bunun gerçekten ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlıyorum.
18.Hangisi daha olası; cadı, vampir, kurt adam? Ve tabii ki neden?
 Büyücü kadınlara (Witch) Cadı dendiğini biliyorum ama Vampir dicem :) 6 yaşındayken babamın kütüphanesinde vampirler üzerine araştırma yaptığımı hiç unutmam. Drakula Şatoda yaşayan kan içen sadistin tekiymiş, buradan yola çıkarak vampir efsanesini kolaylıkla günümüze kadar yansıtıyor. Sonrasında merakla okuduğum vampir serileri ve filmler bana "küçük vampir" lakabını getirmişti.
19.Manzarasız müthiş bir daire mi, manzaralı tek odalı bir daire mi?
 Manzarasız? Neye göre manzarasız tartışılır. Orman, dağ başı, dağın eteklerinde bir köy, şehir, metropol hepsinin kendine özgü bir manzarası yok mu zaten :) Sanırım sakin, ferah evimi  ne kadar çok sevsem de uzun bir süre gökdelenin tepesinde yaşamak isterdim ^^
20.Hayat sana ne öğretti?
 "İnsanların çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini."
Malesef sahip olduklarına şükreden, insanları oldugu gibi zengin fakir güzel çirkin ayırt etmeden kabul ederek yaşayan o kadar az insan var ki. Bu hırs sahip olduklarımızıda bizden götürüyor, buna rağmen kibirimizden gittimiz yolun yanlış oldugunu bile görmemek için direniyoruz.

31.03.2017

Niye Yalnız Anneyim? Muhtemelen ilk değiliz sonda olmayacağız.

 Blog yazmaya yeniden başladıgımdan beri bekledigimden çok daha fazla insandan destek gördüm. Beni okuyanlar, benimle benzer hikayesi olanlar, onlarca yorum, sohbet, sohbetin sonunda ilerleyen dostluklar kurdum. Yazmayı sevdigim kadar dinlemeyi, paylaşmayı seviyorum. Bu yüzden kimseyi geri çevirmek bana göre degil. Sanırım kadının en büyük düşmanı yine kadın deselerde, aldatılmış bir kadının en iyi dostu yine aldatılmış bir kadın olsa gerek.... 

 Adını veremiyorum' 91 dogumlu, eşinden ayrı ama boşanamamış ailesiyle yaşıyor. Birde küçük prensesi var. Bu kez duyduğum hikaye aldatılmaktan biraz farklı, benim hikayemlede neredeyse bire bir aynı. Kendisini dinlerken en çok "aynen" "aynen" dediğimi hatırlıyorum. Kendi iç sesimle oturup karşılıklı sohbet ettik sanki! İnstagram bir süre konuştuktan sonra whatsapp da yazışmayı gece yarılarına kadar sürdürdük. Size biraz onun hikayesinden bahsedicem. Eşi evlendikten sonra türlü bahanelerle okumak için gitmiş ve bu süre içersinde Deniz hep kayınvalidesinde kalmış. Kızı beş aylıkken gelen eşiyle bir ev tutup yerleşme kararı verdikleri gibi yerleştikten hemen sonra evde kıyametler koptu diyor. Sebebini bilmedigi bir şekilde kendisini tüm ısrarlarına rağmen tam üç ay sonra ailesinin yanına göndermiş. Bunun üzerine kendisini ve kızını istemediğini söyleyerek başka şehire taşındığı gibi numarasınıda degiştirmiş. Kısa bir süre sonra  da ögreniyor ki, yıllar önce görüştügü eski sevgilisiyle birlikte yaşamaya başlamış.

 "Ben hala evli olduğum halde benim hayatımı başkası yaşıyor."

 Nasıl oldu?
 "Eşim evlendikten sonra beni sürekli kıyaslamaya başladı. Bir aşşalık komplenksi başladı bence. İnkar etsede evlilik ve çocuk ona göre değildi." 
(Aynen)

 Peki ya, onca zaman yanında yaşadıgın ailesi ne diyor bu duruma?
 "Oğlum kiminle mutluysa o olur.

 Bence asıl insanı madur edende bu. Genelde oğlan anneleri yapıcı olmak yerine yıkıcı olmanın peşinde. Elbetteki evladının mutlulugu her anne için önemli ama ortada birde evladınında evladı var ve madur olan bir kadına destek olmak yerine bahanelerle elini ayagını çekip tam 14 aydır torununu dahi arayıp sormaması bana direkt olarak olaylara sebebiyet vermesi düşüncesini uyandırıyor. Yani bu durumdan fazlasıyla memnunlar! (Benim torunum yok diyen kaynanam gibi)

 "Üstelik evlendiğimizde kaynanam annemden iyi davranıyordu. Annem uyarmıştı: saf gibi ama degil. Eşime sürekli eski sevgilisinden bahsediyordu"

 Tartıştıklarında ise annesinin cahil ne konuştuğunu bilmeyen biri oldugunu söyleyen eşinin sonunda dedigi yola girdigini anlattı. (Niyese hiç şaşırmadım!) Benim hikayemde kaynanam eski sevgilerden bir sonuca varamamış olsa gerek, çevrede yaşlı avrupalı kadınla evlenip hayatını kurtaran gençlerden şakayla karışık olarak çok kez bahsettigini söyleyebilirim! 

 Geçen yaz kaynanalarla ilgili bir yazı okumuştum, dikkatimi çeken bir bölüm olmuştu sonuna kadar hak verdiğim paylaşmadan geçemeyeceğim.

 Kayınvalidenin üç türlüsü var. Birincisi evlenmeden önce karışmaya başlayanlar, ikincisi ise sinsice gelin adayına yaklaşıp, nikahtan sonra maskesini düşürenler.Üçüncüsü ise hayallerdeki kayınvalide; gelinini destekleyen kaynana tipi ki onlar nadir bulunan kıymetli taşlardan olduklarından şu an konumuz dışındalar. İlk iki türden ise hangisi daha tehlikeli bilemem ama şurası kesin; bir erkek annesi oğlu kaç yaşına gelirse gelsin oğlunun ilişkilerine karışıyorsa, hala oğlunun hayatına müdahale ediyorsa ortada kesin bir sorun var demektir. 
 Erkek annelerinin bir kısmı yerlere, göklere koyamadıkları oğullarına bir türlü uygun bir eş beğenemezler. Aslında istedikleri kendilerine rakip olmayacak, onların sözünü dinleyecek bir kız bulmaktır. Yoksa sürekli oğluna gelini kötüleyip devre dışı bırakma mücadelesi ile hayatını heba edecektir. Oğlu bekarsa ve yeni bir kızla tanıştıysa bu annenin işi çok ama çok zordur. Bir kere biricik oğlunu ele geçiren bu düşmanı önce sindirmek gerekir, sindirilmeyecek kadar akıllı, kariyer sahibi ya da güzel bir gelin adayı ise en zor olanıdır. En güçlü silahı olan ‘analık hakkı’nı tek kurşunluk bir hak olarak gören bu anne, sadece oğlunun ilişkisine değil aynı zamanda yaşadığı evden arkadaşlarına kadar her şeye burnunu sokuyorsa, bu anneye biz diyecek bir şey bulamıyoruz.
 Oğlunun yetişkin olmasını arzulayan ve ona kendi sevgilisi gibi davranan bir anne, oğlunun sınırlarını aşırı genişletmiş demektir. Ama aynı anne, oğlunun yetişkin biri olarak kendi kararlarını almasına ve ayrılıp gitmesine izin vermeyerek de sınırlarını aşırı daraltmış demektir. Bu gelgitler yüzünden erkek kendilik sınırlarının nerede başlayıp nerede annesine geçtiğini fark etmekte güçlük çekiyor. Bu erkeklerin ikili ilişkilerinde yaşadıkları en önemli sorunlardan biri de bağımlılık oluyor. Bu bağımlılıktan bunaldıkları için de aşırı reaksiyonlarla patlamalar yaşıyorlar. Tam olarak ilişkiye kendilerini veremiyorlar çünkü boğulacaklarına inanıyorlar. Özgürleşmelerine izin vermemiş bir anneye içten içe besledikleri öfkeyi eşlerine yansıtıyorlar. Boğacak olan eşten kurtulmak için sıklıkla başka kadınlara yöneliyor ve evlilik dışı ilişkiler yaşayabiliyorlar. Bu erkeklerde cinsel problemler de görülebiliyor. 
 Yazının tamamı için kaynak; Hürriyet
   "Ailem eşime çok kırgın, ev açmamız için para aldım. Oysa herşeyi alıp başka şehire yerleşti. Kızımın eşyalarını satmış... Bu hale gelmemizden üstelik beni sorumlu tutuyor. Gerizekalı yerine konuluyorum. Boşanmak için can atıyor ama evi terk eden benmişim!"

 İnsan sevdigine ne kadar lanet edip öfkelense de  sevmekten vazgeçemeyebiliyor. Yada acı çekmeyi seviyoruz. Mutlu bir yuva kurmak herkes ister. Bu yüzden umutlar tükensede bazen kurdugumuz hayallerden vazgeçmek zor. Eşim sporcu, dünya yakışıklısı demesiyle hala ona olan aşkını dile getirmesi beni güldürmeyi başardı.