26.01.2017

Bebek odası yapımı

Merhaba burada bi yazımda ve instagram sayfamda Çağrı'nın odasını üst kattan alt kata taşımak istediğimden bahsetmiştim. Bu kadar çabuk halledebilir miydim bilmiyordum ama içim nedense rahattı. Tam tarihi belli olmasa da fikir sahibi olarak önce yapılabileceklerin planını çıkarttım.  Altta büyük bir oda var ve hiç aklımda yokken. "Çünkü; burası kullanmadığımız kilitli bir odaydı ve önceden dekore edilmiş olduğu halde eşyaların uyumu, şekli odanın bir köşesinde çıkıntı olması filan (resimde siz o bölümü göremiyorsunuz) estetik açıdan hiç sevmemeye başlamıştım. Ve bu odayı boşattırıp sağlam bir dekor fikri oluşturup sıfırdan alçı dekor ışıklandırma vs. yaptırana kadar kilit altında tutmaya karar verdim. Ta ki bu odayı kullanmaya karar verene kadar'. Yan balkondan tutunda merdivenin oradan alt kata inip oradan bi odayı kızıma yaptırma düşüncelerine kadar gittim :D Son anda mal mısın dedim kendi kendime, oraya dünya masraf edip hiç oturmayacağımız bir salon yapacağımıza,  az bir harcamayla niye değişim yapmayalım. Bu fikri bizimkilere sundum ve bir hafta sonra hemen işe koyulduk. Alçıban duvarı çekmek 1 günümüzü toplamda odayı oluşturmak benim boyasıyla birlikte 3 günümü aldı. Resimde gördüğünüz öncesiyle ve sonra 4 kare.   ilk olarak Montessori yatak için marangozla anlaştım. Sonrasında sanayiye giderek gerekli malzemeleri topladık. Tabii bu aşamada Abim ve iki arkadaşı bir pazar gününü ayırarak alçıpan duvarı yaptı. Odayı bölmemizdeki amaca gelince, hem alanı daraltmak hemde sıcak soğuk ilişkisini kesmek. Başarılı olduk mu? evet. Çünkü bu adanın diğer tarafında elde ettiğimiz odaya yakın büyüklükte balkon var. Daha önce kapattırarak kullanmayı bu nedenle düşündüm. Ancak çokça cam ve dış cephe de yalıtım olmadığından yazın sıcağı çektiği gibi kışında aynı derece soğuk olacaktı. Elde ettiğim alan şuan tam evin ortasında kaldığından şuan kış ayında tam istediğim ısıda. Ayırdığımız bölümü ileriki zamanlarda balkonla birleştirip yeni bir projeyle hayata geçireceğim. Şuan orası kilit altında :) Eeee her şey sırayla. Evin neredeyse tamamını biz kendimiz yaptığımızı söyleyebilirim bu arada. Her halükarda elimiz deydi epey bir emek var yani. 


Son olarak odanın genel görünümü böyle. Tabii bitmiş değil, asıl oda Çağrı büyüdükçe şekillenip hayat bulacak.

Polar Ceketten bebek tulumu


   Küçük bir kendin yap projeleriyle merhaba. Son zamanlarda kızımın üzerindeki marka polar tulumları görünce şaşırarak"aa bu markanın tulumu da mı varmış" diyenlere sırrımı açıklıyorum. Çok havalı değiller ama malum kış aylarında minicik tulumlara bir adam boyunda para ödemektense böyle bir yöntem buldum. Ayrıca hiç kullanmadığımız bu ceketleri değerlendirmiş olmak keyif verdi. Sizde büyük beden polar ceket, sabahlık, bornoz gibi kenarda sadece duran aklınıza gelebilecek her şeyi çocuğunuza daha önce aldığınız tulumlardan birini kalıp olarak kullanabilirsiz. işlem oldukça basit üzerine güzelce yerleştirip kenarından dikiş payı bırakarak kesmek. Ardından kapalı olan fermuar yerini (fermuarın atmaması için) dikiyoruz. Sonrasında ise iç kısmını çevirerek  kenarlarından dükiş makinası yardımıyla veya elinizde dikin. Ben elimde ince yorgan ipiyle diktim.

24.01.2017

Anılarım Bomboş Yayın- 5

             
      ***

İlk defa beni tanımadı. Bir insan ancak bu kadar benzeyebilir! Hişt dur orada bakalım! Ne yapıyorsun böyle? Kavgacı nerede? Diye sordum.

  “Bir durum varda ortalığı kolaçan ediyorum. Kavgacı yokta…”

  “Onu anladık tipinden gayet net anlaşılıyor zaten. Kavgacı’yı sordum sana.”

  “Eczaneye gözünü sardırmaya gitti.”

   “Anlamadım?”

   “Aman yaaa. Sabah kalktığımızda gözü şişmiş etrafı yaraydı. Hastaneye gittik boya mı ne sıçramış. Şimdi de eczaneye gitti işte.”

   “Heee… Sende onu tek gözle motorun üstünde gitmesine izin verdin. Nasıl arkadaşsınız lan siz? Kafayı mı yemiş bu çocuk? Zaten trafik canavarı şimdi duble olmuştur!” diye ben bi anda konuşunca “Sananeee!” diye ikaz eder gibi konuştuktan sonra kafasını sağ sola anlayalım dercesine salladı.  Bana ne tabii canım da… Siz birlikte mi yatıyorsunuz?

   Tam aptala bağlamaya başladım sanırım. Tamam, itiraf edeyim merakımdan değil. Nedenini tam olarak bende anlamıyorum. Neden merak edeyim elin kalas herifini? Sonuçta ben bu adama gıcık oluyorum. Fakat gözümde kapıda ne zaman gelir acaba diye merakla bekliyorum. Yani gözüne ne olmuş onu merak ediyorum. Dimi Tılsım?! Üzüldüm de tabii. Aman bana ne ya geçen haftaki zengin kalkışından sonra gözüme gözükmesin bir daha o! Kendine mi yalan söylüyorsun artık Tılsım? Ya Rabbim bana nasıl bir iç dünya verdin ki de o bile hesap soruyor!

   Kavgacı tek gözü bantlı korsan görünümüyle ağır adımlarla sınıfa girince kendimle hesaplaşmam yarım kaldı. Sınıfta olan topu, topu on kişilik topluluğun, nasılsın? Nasıl oldu? Geçmiş olsun sözlerine aldırış etmeden yine Kavgacı’ya selam dahi vermedim. Erkek milleti de zaten rahatsızlanmaya görsün. Anında ruhsal çöküntü yaşıyorlar. Bana göre Kavgacı’nın bile psikolojisi bu yönde olduğu her halinden belli olsa da… Kavgacı bu güçlü ya hemen, yok bir şey arkadaşlar abartmayın havalarında. O halde niye gelir gelmez sıraya uzanarak yatıyorsun ki? Bir el uzatanı olsa, çorbasını battaniyesini ister yanında da su lastiği olsun derdi bu. Tipinden belli, azman gibi mübarek!


Anılarım Bomboş- yayın 4


Nerede görülmüş bi erkeğin eve kız getirip kucağında horul, horul uyuyup kaldığı? Ben hiç duymadım bile! Fakat ne yerde ne gökte kâinatın her yerinde özellikle arasam böylesini bulamazdım herhalde.

   Eee fırsattan istifade, böyle adam birde sevilir ki şimdi. Keseceğim diyip durduğu saçlarını henüz kestirmemişken, yavaş yavaş okşayarak başladım işe. Alnı, kulakları, burnu, gözü yüzü derken öpücük kondurup, dokunarak sevdim. Terlemeye başlayınca uyanmasın diye terini bile kuruttum. Kolay, kolay terlemeyen biri olarak altında bende terlemeye başlasam da hiç kıpırdamadım.

   Bir erkek en masum haliyle sevdiği kadının kollarında uyurken nasıl böyle aşk kokar? İlk defa onunla orada keşfettim ben aşk denen duygunun bir kokusu olduğunu. Kişiye özel sevdikçe yoğunlaşan, insanın göğüs kafesini yarıp sevgiliyi içine alarak orada saklama arzusu uyandıran bir his. Şuan resmen onu bedenimde saklamak istiyorum. Kimseler görmesin hep benim, benimle olsun yeter ki dercesine! Onu soludukça ruhumun, bi o kadar güçlendiğini hissediyordum.


   Onu severken bir süre sonra bende uyuyup kalmışım. Saatler sonra Kavgacı’nın sıçrayarak uyanmasıyla, onun gözlerini sonuna kadar açmış şaşkınlıkla yüzüme baktığını gördüm. Ne olduğunu kafasında toparlamaya çalışan uyku sersemi sevgilime tek kelime etmeden gülümsedim. Uzun süre bana baktıktan sonra etrafı inceledi. Ardından saate bakıp üstünü çıkarttı ve döndü öbür odalardan birine girmesiyle çıkması bir oldu. Sonrasında bulunduğum odanın kapısından bakıp olduğu yerden hole yarı çıplak şekilde uzandı. Pişt, pişt diye seslendi. Ne oluyor be? Adamın kafa kaydı, adımı da unuttu. İnşallah beni sevdiğini de unutmamıştır. Yoksa gitti gül gibi çocuk diye düşünürken, piş pişt gelsene yanıma. Ne bakıyorsun oradan? Yerim seni diyince. Oh iyi unutmamış demek ki kafa hala yerinde diye sevinip gülümseyerek yanına gidip dikildim. Elimden tutup kucağına doğru çekti. Bütün gün dışarıda yattığımızı hatırlayarak,  yerler pis midir demeden, yanına yattım. Suratıma uzun, uzun baktı yanağımı okşadı sonra beni gülme tuttu.
 Biz niye burada yatıyoruz? 
Suratını büzüp bilmiyorum diyince ikimizde kahkahalarla güldük. Sonrasında gözlerini belertip dudaklarına ne oldu diye sordu.
 “Sen kendine bak önce seksi şempanze” diye dalga geçtim.  
Mutluyduk, manasızca gülmeye devam ettik.

23.01.2017

Sürprizleri Sevmiyorum

  Sıkılmanın gerçek anlamı büyümek olmalı çünkü sıkılmak büyümenin temelinde var. İnsan yaşı ilerledikçe işler o kadar zorlaşıyor ki, bununla birlikte beklentiler de artıyor. Böylece mutlu olamadığımız için sanki daha fazla sıkılıyoruz. En azından ben, hiç bilmem küçükken sıkıldığımı. Mutlaka kendimi mutlu edebilecek bir şeyler bulurdum, şimdi ise ne yaparsam yapayım yaranamıyorum kendime. Hani biraz olgunlaşsam belki diyorum o zaman kabullenmeyi bile öğrenirim herhalde.

   Ben ne istiyorum Allah bana ne veriyor. Pat diye arayıp “evlenelim” dese ölür mü sanki! Sular mı kesilir? Hayat mı durur? Ne olur biri bana söylesin. Hep baştan savma, nasılsın ne yaptın tarzında mesajlar. Hani kafaya da koydum bir kere, erkek istedikten sonra yapmayacağı şey yoktur diye. Yaşımıza da artık az sayılmaz, ne istiyorsa yapsın demekten başka seçenek bulamıyordum kendimde.

  Bir an askere çağırdılar diye sevindim, unuttum ya okuduğunu ne askerliği. Adam baya, baya askere gidemiyor işte. Ay ne güzel asker yolu beklerim dönünce de evleniriz! Sonra bebişlerimiz olur diyordum ama nerde… Bu şekilde sanki dört beş yıl daha beklerim gibime geliyor. Aklım fikrim evlenmekte gibi konuşuyorum ama yok öyle değil, yılların acısı var üstümde. Bok var gibi, uzaktan uzağa sevmek insanın canını yakıyor gerçektende. Onunsa böyle düşünüp düşünmediğini bir türlü kestiremiyorum. Ya düşünmüyorsa keserim kendimi artık! Ya da kesmem annem kızar sonra, ilaçla temizce hallederim.

  İnsanın sevdiğinin uzakta olduğunu bilmesi daha fazla özletiyor sanki buralardayken hiç görmesem de özlediğimi fazla hissetmiyordum gibi. Bilinçaltı herhalde, uzakta olduğunu bilmek bizi belki de alt üst eden. Öyle de olsa aynı havayı soluduğunu bilmek bile güç veriyor bazen.

   Ay sıkıldım bunaldım. Kendimle baş başa kaldım. Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız diyebilecek bir dostum bile olmadığına göre gece vakti gözlerden ırak plajda serilip serpilmeye kararımı verdim. Anında valizime gerekli gereksiz şeyleri tıkıp, düştüm ihtiyar kızların yanına. O vakitte plaja bir başıma gidecek değildim ya, yerler adamı belli mi olur.

    Aslında onları yemeleri lazım ama nasıl oluyor da hala bekarlar anlayamıyorum. Yaşlarını söylemedikleri sürece benden daha genç diri ve şıklar. Birde giydiler mi bikinilerini, seriliyorlar deniz kenarına. Bacılarım benim be! Bir sülalede böyle gen fırtınası esemez. Terbiyesizler bütün özünü suyunu gelen nesillerine havale etmeyi başarmış. Hele ki yeğenleri, duble ballı kaymaklı ekmek kadayıfı gibi. Kıskanmamak elde değil ama tövbe seviyorum o kızı. Her gelişinde kafa kafaya verip bazı erkeklere telefonda sözle taciz etmeye varana kadar, yapıyoruz her türlü piçliği. İki aslan anlaşamaz derler ama bizde böyle eğlence hat safhada!

   Yalnız onun yanındayken benim tek sorunum, kendimi deneme boy ürün gibi hissediyorum.  Rafta o öylece dururken, millet her an beni deneyip onu alacak gibi korkuyorum. Haliyle zoruma gidiyor tabii, bizim kaymak hatun benden küçük olduğu halde, incecik fizik, göğüsler fora olunca bildiğin Beyonce’nin çamaşır suyunda bekletilmiş hali. Bunca seksapelliği bir anda yakından görmeyi bünyem kaldırmıyor. Daha kız kardeşini saymıyorum bile! O zaten kendini ablasına kopyalamaya adamış, minik veliaht. Allah bunların anatomisine çifte güzellik eklerken beni niye bırakmış diye düşünüp hüzünlenmiyor da değilim. Neyse ki bunların geliş gidişleri sınırlı sayıda olduğundan, anaçlarla idare ediyorum.

   Çantamı anasına emanet ettim, sap gibi bir başıma girdim denize. Avaralıktan yapacak bir şeyde olmayınca sıkıldım, dubalara kadar yüzüp düşünmeye başladım yine. 
Yarım saat sonra. Tin, tin sudan çıkmış it gibi ilerledim baktım kimse yok, denizden tarafa tekrar döndüm. “hee geldin mi” diye söylendi.   Ben geldim de çantam gelmemiş gibi oldugundan, sordum.

   Ben deniz fantezisi kurmaya çalışırken, buda burada sıkıntıdan denize girebilme fantezisi kuruyormuş. Madem giremiyorum ayaklarımı sokayım bari diyerek usul usul yaklaşmış kıyıya. Tabii olan benim çantaya oldu!  Bütün dünyam başıma yıkıldı sen misin tüm mal varlığını bir çantaya sığdırmaya çalışan. İçinde ne var ne yok gözümün önünden geçince hangi birine üzüleceğimi de şaşırdım, telefonda karar kıldım.

 Daha siftah bile yapmadığım convers içindeydi. Bok mu varda denize taşıyorsun? Tüm bunlar bana mubah. Hem de doğum günümde! Bana layık görülen doğum günü buydu işte. Zaten bi o var kutlayabileceğim, onu da ben dahil kimse hatırlamıyor. Bu vesileyle de hatırlamış oldum günü. Eeee birde utanmadan cıkıp kasıla kasıla 7 uğurlu sayım demiyormuyum! Lan 7’nin ne hayrını görmüşümde!  27- 07 doğumlu biri olarak her yıl bu tarihte çilem başlıyor sanki, diye diye gidene kadar dövündüm durdum artık.

   Bir yandan da hemen aramaya başladık, derken abimin beni almak için geldiğini fark ettim. Gülerek yaklaştı “demin bi kız gördüm çantası aynı seninkine benziyordu. Sen sanıp arkasından gittim valla son anda fark etmesem baya ileri gidecekmişim” dedi. Ne! Nerde? Ne tarafa gitti? O benim çantam, hadi gidelim belki buluruz diyerek heyecan yapınca. Gamsız öküz, “bana ne bu saatte gelmeseydin, giden gitmiş birde arkasına mı düşeceğim” dedi. Adam tabii, o kadar zengin ki bana bile kızsa telefonunu kafama atıp atıp kırıyor, haliyle kolay degil benim için kosturmak.

   Valla anne kusura bakma beni leylekler getirmiş olabilir ama bunu kesinlikle ayılar getirmiş başka açıklaması olamaz!

   Hiçbir müdahalede bulunmadan öyle mal gibi çıktık geldik eve, her şey bir anda üst üste gelince başladım artık sinirden ağlamaya. Olmuşla ölmüşe çare bulunmazmış ama o kadar alışmışım ki telefona sonraki günler bile unutup nereye koydum diye her yerde aradım durdum. Sabah gözümü açar açmaz elimle yastığın altını yokluyorum, bulamayınca da yatağın altına eğilip bakıyorum.

   Telefonu aramakla geçen üç beş günün ardından yeni cep telefonuma kavuşarak, rahat bi uyku uyudum. Yine rüya yine ben, o anda sabahın ilk ışıklarında gözümü açmış oldum. Ah birde bunlar olmasa, baykuş misali yaşayacağım ama gerçi o aralar o kadar çok rüya görüyorum ki, yaşamımın yarısını bilmediğim diyarlarda dolanarak tamamlıyorum. Uyku sersemiyle “geldin değil mi?” diye mesaj bırakmışım. Oda, “nasıl bildin ya?” şeklinde cevap atmış. Orda kendime geldim işte, her haltı çocuğa bilip bilmeden konuş sen! Rüyamda otobüsten indiğini gördüm diye saçmalanır mı? Öylesine söylemiştim diyerek uyumaya devam ettim artık.

   Yaşamım boyunca hayatıma en çok burnunun sokanlardan biride rüyalarım olsa gerek. Bazı şeyleri önceden yaşar gibi olmak bütün yaşam enerjimi alıp götürüyor elimden. Hadi görmezlikten geleyim diyorum, bu sefer de inanmak istemediğim rüyayı sorgulamaya başlıyorum. İlla doğru mu, değil mi diye sorgulamaktan anı yaşayamıyorum. Geçmişte gördüğüm rüya denen hayal sahneleri aslında pek emin olamasam da sonradan gerçek olanlar oldu bir şekilde.

   Tam evlenecekken Atom ortalardan kayboluyor. Arıyorum buluyorum ama o hala beni arıyor.  Ne kadar karşındayım buradayım desem de görmüyor beni. Bu sefer ben kendimi kaybediyorum, aramaya başlıyorum. Sonra her şey toz bulutu, kısacası ikimizde kayboluyoruz ve yanımda başka bir adamla gözümü açıyorum. Bu da kim lan! Ben böyle birini tanımıyorum derken yüzüne bakmaya çalışıyorum seçemiyorum ama fizik desen yerinde boylu boslu yapılı elinde de gelin çiçeği var. Kimsin demeye kalmadan, onunla evlenmiş oluyorum. O sırada Atom ve ben göz geliyoruz “bana bunu da mı yapacaktın?” demesiyle uyanıyorum. Rüya olduğu için, defalarca şükrettiğim böyle kabuslar işte. Rüya sonuçta fazla takılmamak gerek, zaten saçma diyerek kendimi yatıştırıp, unutmaya çalışıyorum tabii gene görüyorum. 

Uffff kabuslar gerçek olmasın...

Gittim... Bittim...

 Kitap okumak faydalı tabii de bence ne okuduğun daha önemli. Önceden her bulduğumu okur maksat merakım dinsin derdim. Anlayıp anlamadığıma gelince de orası şüpheli işte. İnadım inat, sıkılırsam uyuyarak ta olsa o kitabı bitiririm. Soran olursa, bitti mi? Bitti. O kadar! Sonrasında aklım başıma geldi. Yıllarca kendime pay çıkartabileceğim yazarların kitaplarını okumayıp, hayal ürünü tuhaf yaratıkların çoklu ilişkilerin yaşadığı gençlik adı altında çakma aşk kitaplarını okuduğum için bu yaşıma kadar çok şey kaybetmişim diyorum.

   Çekirdek’in isyanına müdahale olarak iş çıkışında, büfeye uygun fiyata güzel korku kitapları geldiğini bildiğimden birkaç tane edinebilmek için her gün gittiğim yolun ters istikametine doğru yürüdüm. Kapalı çarşının içine girer girmez motor üstüne oturmuş birbirleriyle şakalaşan Atom’un çocukluğumuzdan beri samimi olduğu iki arkadaşını fark ettim. Onlarda beni görünce Tılsım, diye seslendiler. Bunları gördüm ya tamam. Dünyayı unutabilirim! İyi olacak hastanın ayağına doktor kendi gelirmiş mantığına sevinmekten, doktorun ayağına zorla gitmis olabilecegim aklımın ucundan bile geçmedi. Atomla balayına çıksam bu kadar sevinmem. Ağzım kulaklarımda durdum karşılarında. Eskişehir de hala ne bok yiyor? desem diyemiyorum. Pat diye de sorulmaz ki simdi. Hem hiç mi gurur yok bende? En iyisi rahat olmak laf döner dolaşır nasılsa oraya gelir diyerekten durup bekledim.
 
    Nasılsın faslını geçtikten hemen sonra okula gittiğimi söyledim. Bu haber Atom’u bulur du elbet. Yalnız ne okulu olduğunu söylemiyorum çünkü hala bana bile çekici gelmiyor. Adamlar üniversiteyi bitirdi artık zevk için dershanelerde şurada burada takılıyorlar. Yok, efendim neymiş puan yükselteceklermiş de... ben hala ıkınıp sıkınıyorum. Bulsam kendim gibi birini aslında belki de hayatımı yaşarım. Olur ya herkes dengine demişler. Ama yok bendeki kapasite belli, illa Atom! Diye düşünürken, içlerinde şimdiye kadar en samimi olduğum pat diye konuştu yüzüme gözüme. Hatta bildiğin tükürdü! Benden önce onların söyleyecekleri varmış demek.

   “Atom nişanlanıyor!”

  
 Şoka girdim. Yok artık! Böylede hemen söylenmez ki Lan! İnsan bi yoklar. Üzülme der ne bileyim bir şeyler der işte. Onca yıl aynı serviste aynı okullara gittik geldik. Hiç hatırımız yokmuş gerçekten. Duygusuz hıyar! Neyse ki hiç istifimi bozmadım. Otuz iki dişimi yinede kapatmadım. Gülmeye devam, eee ne güzel hayırlısı olsun. Ne yapayım? Diye çıkıştım. Hesaplarımda bu yoktu, mümkün mü acaba? Allah belanı Atom… Yok, bu ağır olur. Tamam, Tılsım sakin ol.

  “Geçenlerde telefonla konuştukta, çok mutluyum aradığım aşkı buldum evleneceğim dedi yani… Atomu hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Sevindim onun adına valla. Sonunda Atomu çekecek bir kız çıktı. (bana mı laf soktu bu?) Öyle her şeye tavır alıp trip yapmıyormuş. (fena girdi bu laf ya) Sevdiği için her şeye katlanabilecek bir kız demek ki.”  “Anladım dolaylı yoldan unut onu diyorsun?” dedim.

   “Evet, yani Atomun mutluluğunu istersin herhalde. Haftaya burada olacak” dedi.

   “Haklısın çok isterim mutlu olmasını. (özelliklede ben mutsuzken) Bir önemi yok, görüşürüz sonra (görüşmeyelim asla)”dedim.  Gittim... Bittim.. 

22.01.2017

Anılarım Bomboş - Yayın 3

 
Bana karşı bu kadar duygusal bir adamın, başkalarına karşı nasıl zalim olabileceğini anlamıyordum. En kötüsü de gelecekte bana da zarar verip veremeyeceğini hiç düşünmedim. Çünkü sinir denen duygudan kesinlikle haberim yoktu. Daha önce sinirli bir insan dahi tanımamıştım. Tek bildiğim, anladığım şey Kavgacı’nın beni gerçekten sevdiğiydi.

   Olayın üstünden dört saat sonra hala çıplak ayakla ne giyeceğim ben diye salaklığıma yanarken ayakkabılarımı sinirle ağda yatağının altına fırlattım. Oda ne! Bir çift koyu kahverengi salaş bot, bana bakıyor! Acaba kimin? İki numara da büyük ama bu tarz şeyler hele ki bizim gibiler için yaz kış demeden her türlü gider. Aman Allahım temizde! Hemen Obalıyı çağırıp sordum akrabasınınmış. Ondan da ne cevherler varmış be! Kendisi de yine dükkanda yok. Giysem ruhu duymaz diye ayağıma geçirdiğim gibi Kavgacı’nın yanına gittim. Elinde sigara başını öne eğmiş kuaförün yan tarafında otururken buldum. Geldiğimi fark etmedi bile. Kollarımı birbirine kavuşturup erkek Fatma gibi tepesine dikilerek dövecek gibi baktım. Beklemediği anda beni karşısında bulmanın sevincine hiç aldırış etmeksizin, sınamak adına sordum.

     “Ya sigara ya ben?”

     “Komik olma aşkım. Tabii ki sigara!”

    Sana sigarayla mutluluklar dilerim diyerek geldiğim yoldan gerisin geri döndüm. Arkamdan seslendiğini duyabiliyorum ama oyunun en önemli kuralı, bakmak gülmek yok. İnatla hiç oralı olmadan yürümeye devam ettim. Arkamdan koşarak geldi tuttuğu gibi sarılarak “tabii ki sen” dedi. İstifimi bozmadan öylece yüzüne baktım.
    “Bunu niye benden istiyorsun?” diye sordu. Cevap vermeyince üzerindeki paketleri sağ sola fırlattı, bak bıraktım işte dedi.
     Sahi mi acaba diye mutluluktan uçacağım ama belli etmemeye çalışarak “inanmıyorum” dedim. Yüzüme duraksayarak baktı. Tamam, diyerek arkasını dönüp hızlı adımlarla yürüdü. Nereye? Diye seslendim. Sana diyorum nereye? Bu kez ben arkasından koşup kolundan çekiştirdim.

    “Ben seni anladım ayrılmak istiyorsun benden. Sigara sadece bahane!”

     “Hayır! Saçmalama bu aklımın ucundan bile geçmedi.” Yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu görünce, benimde gözlerim buğulanmaya başladı.


     “Öyleyse bunu niye yapıyorsun? İstemiyorsan söyle gerçekten. Üzmem ben seni.”

20.01.2017

Anılarım bomboş- yayın 2


Hayatta yapmam dediğim ne varsa Kavgacı için var gücümle yaptım. Tüm tabularımı yakarak bu adam uğruna yaptığım en ufak şeyi Atom için yapsaydım şuan büyük ihtimal onunla olurdum ama ben kısmet işine inananlardanım. Zaten Kavgacı’nın da üzerimdeki etkisi çok büyük. Güven gerçekten önemli bi kavram. “Sen yeter ki bana güven” diyebilmek bile sevginin en büyük kanıtı gibi. Sevdiğin insanın karşısına çıkabilecek her türlü engelde bile sevgisini hissettirerek kollarını açması sen yeter ki rahat ol hissiyle o huzuru yaşatması dünyadaki bütün aşkları yıkar atar. İstedikten sonra yeniden aşık olunabiliyorsa hayatta hiç bir şey zor olmamalı, yeter ki arzulamasını bilmeli.

   Sabah akşam demeden her dakika birlikte olabilmek için çalışırken dahi, markete bile gitsek ilk fırsatta birbirimizi görmek uğruna şehrin ortasında üç sokak öteye yürüdüğümüz yetmiyormuş gibi, bir türlü bunlarla da yetinemeyip geceleri de buluşmaya karar verdik.

    Bu fikir öncelikle kimden çıktı tam kestiremesem de büyük ihtimal Kavgacı’nın fikriydi ki çünkü kendisi son zamanlarda evimin yakınlarında ve genelde mezarlığın oralarda geceyi geçirmeye başlamıştı. Baya konaklıyor sanıyorum, bunu da anlamam için kesinlikle söylemesi gerekmiyor çünkü sıkılmamak için genelde bir takım arkadaşlarıyla gelip dolaştığından seslerini duyabiliyorum. Tabii en önemlisi de motorun sesi! Böyle uyuz bi çat pat rahatsız edici sesler çıkarmasa da, evde sahibinin gelmesini bekleyen it gibi daha evin yakınlarına yaklaşmadan motorun sesini algılayıp kulakları dikiyorum. “Ne işin var burada bu saatte” diyemiyorum. Biliyorum kendisi zaten hep sokaklarda. Bu yüzden yakınımda bir yerde, olduğunu bilmek bile bana huzur veriyor. Öyle ki oda aynı şeyleri hissettiğinden sessizce motoru ağaçların arasına bırakıp yeşilliklere yatıyor veya gün aydınlanana kadar birkaç arkadaşıyla oralarda yiyip içerek laklak yapıyor. Aslında evet, bu adam her daim her yerde.

   Madem sabah erkenden kalkıp gitmemi evde kimse fark etmedi birkaç daha saat önce çıkmamın da kimseye bi zararı olmaz herhalde. Onu anlamayan bunu hiç anlamaz diyerekten şansımı daha fazla zorlamaya karar verdim. Üstelik bu gece babamın evde olmasına rağmen! Yanlış hatırlamıyorsam, bu gece, gece ilk buluşmamız olacağından giyinik olarak saat 23:40 gösterdiğinde yatağıma yattım. Ancak uyumamam lazım, uyursam beni o yataktan feriştahı gelse kaldıramaz 2’de! O arada kadınlık içgüdülerim Kavgacıya karşı hat safhada. Onun hoşuna gidebilecek her şeyi yapma peşinde olduğumdan fırsattan istifade göğüs dekolteli beyaz bluz ve yürüyemediğim halde, babamın zorla giyeyim diye aldığı topuklu ayakkabılardan birini tercih ettim.

   O geri durdukça ben bi o kadar teşvik ediyor gibi oluyorum ama ne tepki vereceğini merak etmekten çok onun hayatında kadın olarak bulunabilmenin derdindeyim. 

   Ev halkı nihayet uyuduğunda, öncelikle köpekleri ses çıkartarak beni yakalatmamaları için iltifat yağmuruna tuttum. Sokak kapısından da bir o kadar ses çıkacağını bildiğimden ayakkabılarımı elime alarak balkondan atladım. Bu konuda ki şansımı seveyim be! İyi ki evin tamamı bizim. Ne komşu var ne kiracı, en alt katta bulunmanın avantajı denir buna. Sıra geldi bahçe kapısına en zoru bu oldu. Bahçe kapısını açmam demek babamın yataktan hırsız girdi düşüncesiyle fırlaması demek. O kadar yağlamamıza rağmen öylede bir gıcırdıyor ki şerefsiz, ağırda. açmak için deli kuvveti gerekli şimdi. Yapamayacağım için tırmanarak maymun gibi attım kendimi öbür tarafa. İnanamıyorum kendime sonunda ailemin bütün kurallarını çiğnedim! Özgürlük bu be tamda ihtiyacım olan şey. Koştur, koştur köşeden dipten ayakkabılar elimde mezarlığın bulunduğu sokağa çıktım. Bir taraftan da gözlerim hep Kavgacı'nın geleceği yönde, etrafa bakınıp arıyorum acaba gelmiş midir diye. Kolay değil hayatımda ilk defa gece, gece dışarıdayım. Sonunda tam paniklemeye başladım motorun önündeki farın yandığını gördüm.

   Gecenin karanlıgında epeyce ilerledikten sonra  evlerin en az olduğu bir sokağa doğru girdik. Eski zemin katı henüz yapılmamış üç katlı bi binanın apartman kapısının önünde durunca, “Burası neresi?” diye sordum. Kendi evi olduğunu söyleyerek iki merdiven yukarı çıkıp tahta giriş kapıyı sessizce açtı. “Sen son basamağın orada dur ne olur ne olmaz içerden silahı alıp çıkacağım” diye söyledi. Fısıldar şekilde “Ne ya bu silah konusunu kapattık sanıyordum!” derken hızımı alamayıp bağırmış olmalıyım ki, “Hişt! Sessiz ol aşkım ya, içerde uyuyorlar. Biraz zaman dedim şimdi zamanı değil” diye fısıldayarak üstüne basa basa söyledi. Kapıyı kapatırken devam etti konuşmaya. Yukarda amcam oturuyor yıllardır görüşmüyoruz. Kavgalılar yani, onlar fark ederse her yerde lafını edebilirler. Bizimkiler desen ayrı dert. Duyarsa hiç uğraşılmaz. Seni hiç getirmemem lazım aslında ama her şeyi görüp bil istiyorum.

   “Neyi?”

   “Nasıl bir yerde yaşadığımı”


19.01.2017

Anılarım bomboş -Bölüm 19- Yayın 1

 
“Bu nedir ya? Kız mı, erkek mi çözemedim. Ortadaki kesin kızda…”

 Bu hareketine hiç şaşırmadım, daha önce kaç kez aynı muhabbetle karşılaştığımı hatırlamıyorum bile. Bu nedenle çantayı elinden çekip alarak, “hayır, hepsi erkek” dedim.

   “Zevksiz olduğunu söylemek isterdim ama ucu bana dokunur boş ver.”

  Senin rock dinlediğini zannediyordum? diye imada bulunarak, üstüne basa basa sordum. Sen seviyorsun diye söyledim. Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim. Hadi binde gidelim dedi. Bu kez şaşkınlıkla, “motora mı?” diye sorunca gülerek,  “Yok aşkım. Sen beni ittireceksin arkadan” diyerek ekledi. Alışırsın merak etme.

   Nereye gideceğimizi bile sormadan bindim. Dediği gibi de alıştım. Hem de o anda! Hazıra bakıyormuşum ya ben. İşin içinde arkadan sımsıkı sarılma durumu olunca, baya da sevdim motoru. Rüzgârın yüzümü sıyırarak geçmesi, Kavgacı’nın direksiyonu kollamak yerine elimi tutması! Gözümü motor üstüne açamadığımdan arkasına sinmiş olmam. Arada başımı Kavgacı’nın omzuna koyup gözlerimi açmaya çalışırken onun durup, durup burnumu öpmesi. Tehlikeli ve fazlasıyla mükemmel! Üstelik tanıdığım gördüğüm hiçbir erkek gibi davranmıyor. Bana nasıl yaklaşması gerektiğini biliyor olmalı.

   “Sahil kenarı mı? Hiç şaşırmadım ben nedense…” diye gülümseyerek Kavgacı’nın yüzüne baktığımda, buraya daha önce geldiğini sanmıyorum. Önümüzde ki yolu biraz ilerleyelim manzaraya bak sen” diye iddialı bi şekilde konuştu. Yolun sonuna ulaştığımızda gerçektende müthiş bir manzarayla karşılaştım. Biz tepede bütün plajsa ayağımızın altındaydı. “İlk kez görüyorum burayı gerçekten de güzelmiş.”

   “Seveceğini biliyordum. Ormanda gezmeyi, dağa çıkmayı balık tutmayı çok severim. İnsana huzur veren şeyler bunlar.”

  Doğayla ilgilenmiyorum. Topraktan huylanıyorum. Balıklara bile üzülüyorum ben. İnşallah anlaşabiliriz...

  Kayalıklara çıkıp tek kelime etmeden, denizi martıları fotoğraf çekinen insanları dakikalarca seyrettik. Birbirimizin gözlerinin içine her seferinde, defalarca dönüp bakmamamıza rağmen dakikalarca söyleyecek tek bir kelime bulamadık.

   Hakkında bilmek istediğim fazla şey var, nasılsa öğreneceğimi düşünüp çok soru sormak istemiyorum. Acele etmeden tek, tek yavaş, yavaş sindire, sindire anlamak ve yalnızca deliler gibi sevmek istiyorum bu adamı. Bana öyle derin bakıyor ki, kalbi gerçekten boş değil gibi. Aynı anda aynı hareketleri tekrarlıyoruz. Gülümsesem, gülümsüyor. Ne düşünüyorsun acaba şuan? Diye soruyorum içimden, pür dikkat yüzüne bakıyorum. Oda aynı ifadeyle bana dönüyor. Çocuklar gibi ayaklarımızı sallayarak kayanın üzerinde oturup doğayı koklarcasına derince nefes alıyoruz.

  “Kavgacı?”
  “Efendim?”
  “Düşünüyorum da, yüzüne bakıyorum. Tanımadığım bilmediğim yabancı bir yüz duruyor karşımda. Fakat derler ya kırk yıldır tanıyormuşum gibi. Beraberinde öyle bir his işte… Şaşırıyorum halime.”
  “Evet. Aynı şeyi ve daha fazlasını düşünüyorum şuanda” dedi gülümseyerek.
  “Hayatının sonuna kadar aynı yüzü görmeye devam edecekmiş gibi mi?”
  “Evet! Nasıl ya, aynı şeyleri mi düşündük biz şimdi?” dedi şaşkınlıkla.
  “Galiba, dahası şey gibi… Bilmiyorum işte tuhaf söylemesem daha iyi” dedim bende.
  “Ben söyleyeyim mi o zaman devamını?” diye sordu.
   “Evet?”
  “Evlenecekmişiz gibi mi?” dedi ağzı kulaklarında, yüzüme dikkatle bakarak.
  “Evet. Tamda öyle!”
   “Bilmiyorum ama ben seni sevdiğimi anladığım günden beri. Evleneceğim kadını buldum dedim. Hatta delirdiğimi falanda düşündüm. Bilmiyorum tabii sen ne düşünürsün.”
   “Genelde bu tarz şeyleri kadınlar hisseder” dedim gülerek.”Sen böyle söylemesen ben böyle diyemezdim sana” dedim.
   “Niye?” diye sordu.
   “Genelde yanılırız da.”

Anılarım Bomboş


 "Okula ara verdik, sonra ben onu da bırakmış bulundum… Okula hiç ara verilir mi? verilirse soğurum bende böyle. Aslında hayatımın en büyük sınavına oradan kendime bi koca seçerek katıldım. Olmadı tabii sonra geçemedim o sınavı, ve ben yine sınıfta kaldım."

"Aşkım sana bi süprizim var, bil bakalım ne? 
Neee, ne aldın ?!
Yok askım öyle bir şey değil, daha çok seveceğin bir şey… Bugün aksama kadar uyuyabiliriz!
- ..........

"Aşkım buğün benim doğum günüm, unuttun mu yoksa?!
Hadii ya, yine mi..."

kitaptan derlemeler.. 2013


16.12.2016

Bir zamanlar benim için J.ROCK!


Bugün epey uzun zaman önceden beri severek dinledigim #japonrock gruplarından da bahsedeyim dedim. Özellikle ilk dinlemeye başladıgım dönemlerdeki hallerini resimlemeye çalıştım, simdiki duruma bakınca aralarında dagılanlar büyük degisimlere ugrayanlar oldu. En başta #L.M.C #thegazette #x.japan #gackt ortadaki #miyavi #manasama #girugamesh #sug #anticcafe #ancafe de denilebilir, #serialnumber ve #direngrey 👍 önceleri Gackt ve Miyavi kendi kurduklari #s.k.i.n grubuna dahillerdi. Baya bi önce yani ben bile ilk tanıdıgım yıllar onlar ayrılalı cok olmustu. Tek başına zaten fazlasıyla da yeterliler, özelliklede Miyavi her türlü şekle kılıga girebilen eşsiz bi adam. Gitarların efendisi ve ayrıca cokta yakısıklı ^^ bir çok rock grubunada destek veriyor, onu sıkca the gazette grubuyla görebilirsiniz mesela. Birbirinin hamuru gibi hatta the gazette bence japonyanın en iyi grubu. Bu arada resimdekilerin hepsi erkek, peki ben bu tarz erkeklerden hoşlanıyor muyum? Hayır 😁 bir cogunu begenmeme ragmen tercihim her daim yarı kütük yarı öküz hayvan gibi karsıdan bakınca erkegim diye bagıran tiplerden etkileniyorum x)) he birde mana sama gothic lolita diye tabir ettiren koyu lacivert karedeki adam, #moidixmois grubu ve suan varmı emin degilim ama aynı adı taşıyan harika kıyafetleri var. Kendisi başlı başına bi akım, zaten gördügünüz stillerin tamamına #visualkei deniyor.


 Birde 9 yıl önce saçma bir youtube kanalım varmış, çağa ayak uyduruyoruz tabii. Windows Movie maker programindan resimleri üst üste pozlayıp birseyler yaptıgımızı zannediyorduk. Yıl 2007. 😄 hüzün bastı 

İnsta Çağrı -3


23 Ekim
Bir süredir bebek odası dekoru için dogum kartı yaptırmayı düşünüyordum, sonunda zevkime uygun olarak kendim hazirladim 👍


Hiç yerinde durmuyor sıpam benim :D

Küçük sumo

Neden sürekli böyle oturdugu konusunda fikrim yok...


Çağrı ayrıntıda gizli. Köpegiyle öpüşüyor :D

Üst diş cıkartma cabaları, diş kaşıyıcıları dışında herseyi kemiriyoruz :D

Çok şuükür bin şükür seni bana verene..

3 aralık
Bide anne olucam, dizi bakıcam diye  arkamda uyuyan cocuk ne alemde haberim yok 😂😂😅😅 #asklaftananlamaz

Sinirlerimbozuldu 😂😂😂

7 Aralık
Bebekleri ayakta sallayarak uyutmak zararlı oldugu için bu geleneksel yönteme baş vurmayacagımı düşünüyordum, takii sallanmak nedir hiç bilmeyen Çağrı'nın kendi kendini sallamaya çalışarak ee'eeee dedigi güne kadar. Evdeki hesap çarşıya hiç bir zaman uymuyor bence. Asla emzik kullanmasına izin vermem dedigim Çağrı'nın dogdugu gün parmak emdigini görünce eczaneden emzik aldırmam gibi 😅

8 Aralık
Tiktaktak merakı

Bir iki gündür Çağrı'nın "baba" dedigini duyar gibiydim. Bugün mutfakta ugrasırken babamın,"senin babanın ....... " diye salondan gelen sesini duyunca emin oldum. 😂😄😅 Ben bile babama dede diyorken, nasıl ögrendi bilmiyorum. Demek ki çocukların anne baba demesi için onları tanıması gerekmiyor.

9.12.2016

Minimalist Yaşamım - sizde fazlalıklardan kurtulun

 Merhaba, öncelikle "minimalizm" nedir diye soracak olursanız. Bana göre hayatınızdaki her şeyi daha aza indirgemek derim. İhtiyacın kadar eşya, daha temiz düzenli bir ev, daha enerjik bir yaşam demek. Youtube -da  Melisa Gelis kanalını Melisa'nın Minimalizim üzerine çektiği videoları keşfedince neden bende kendi yaşantımdan biraz bahsetmiyorum ki diye düşündüm.  Minimalizimi keşfetmek benim için şaşırtıcı oldu çünkü birileri tam olarak benden bahsediyor gibiydi. Bir tür akım haline gelmiş bir hayat felsefesi, ve siz buna ayak uydurmayı seçenlerdenseniz, isiniz biraz zor olabilir...

 "Evrene her zaman  olumlu mesajlar yollayın ve evinizdeki kötü enerjiden kurtulun, atın, yenileyin, yenilenin. Ben bir kaç parça şey attım evim sanki hafifledi, genişledi" diyen tanıdıklarım var, işin komik tarafı bana göre zaten atması gerekenleri başkasına vererek rahatladıklarını düşünüyorlar. 

 Küçük bir sır; cimriyseniz hayatınızın sonuna kadar kargaşada yaşamaya devam edeceksiniz :) çünkü sizin hayat felsefeniz de bu...

 İşin özüne inince karakter meselesi mi yoksa, aile içi eğitim mi insanı bu denli düzenli bir hayata sürükleyen, tartışılır ??.  

  Kendimi bildim bileli, elimdeki fazlalıkları birilerine veren, bir süre bir şeylere heves edip biriktirip sonra da sıkılan, (siz bunu yapmayın)  eşyaları değiştiren, hep sadeliğe, daha da çok sadeliğe giden, geniş mekanları seven, (alanınız dar olsa bile! geniş göstermek yine sizin elinizde) sık sık eşyaların yerini değiştiren, aldığımı aldığım yere bırakan. yeni şeyler alınca hemen yerlerine yerleştiren, hatta uzun bir yolculuktan dönünce bile yorgun argın demeden valizleri boşaltan ve tüm bunları yapmazsam uyku tutmayan bir yapım var.

  Ben böyleyim ve oldum olası takıntılı biri olduğumu düşünürdüm ama videoları görünce kendi halime güldüm. çünkü böyle bir hayat tarzımın olması dışarıdan bakınca aslında hiçte rahatsızlık verici değilmiş.

 Karışık mekanlarda bulunduğum anda o ortamı karıştırıp gereksiz gördüğüm her neyse toplayıp atmak, yerlerine düzgün eşyaları güzelce temizleyip yerleştirmek istiyorum ve o en karışık bölge neresiyse oradan gözlerimi zor alıyorum. Ruhum daralıyor ve maalesef  hiç ses etmeyerek o ortamdan uzaklaşıyorum. Eşyaları sırtımda taşıyorum sanki, beni öyle yoruyor. 

  Minimalizim üzerine Melisa üşenmemiş yazmış, oldukça faydalı liste oluşturmuş. Gardırobundan, bilgisayar düzenlemeye, cep telefonu temizliğinden, mutfağa ve evin her bir köşesine, hatta kendinize kadar. Bunlardan en kapsamlısı 90 maddelik minimalizm derlemesi. Video için- okunabilir liste için-  Bu listenin bazılarına gerçekten güldüm, örneğin 32'inci madde de "Kilerinizde tarihi geçmiş her şeyi atın, elden çıkarın" demiş. Daha kötülerini de gördüm! Tüm bunları yapacak vaktim yok demeyin, depolamayın temizleyin... 

 Küçük bir sır daha; pis insanların en büyük temizlik bahanesi "çalışıyorum"dur. Bu nedenle ya yorgun yada hasta olurlar. 365 günün bir günü dahi temizlik yapmaya uygun değildir.


 Evde bulunan her yatak odasında her bir yatağa ait sadece iki ayrı takım nevresim takımı var.
  Sistem şu; fazla olan, uymayan, bozulan vs. hemen elden çıkart. Hala kullanılır gibiyse farklı alanlarda değerlendir veya bir ihtiyaç sahibine ver. böylelikle bizde hiç bir şeyin yedeği fazlalık oluşturan sıkıcı bir görüntü oluşmuyor. 

 Bazen soruyorlar mutfağın nasıl bu kadar sade düzenli görünüyor diye. Basit, plastik gibi zararlı maddelerden oluşan kaplara para verme, ihtiyacın fazlasından alma, tükettikçe al, gıdaların ambalaj ve kavanozlarını gerekmediğini bildiğin halde bir yerde lazım olur belki diyerek depolama. 
 Dondurma ve peynir kaplarını hatta kola şişelerine kadar biriktiren çok fazla  ev hanımı var. Misafir için ayrı bir yemek takımı, çatal bıçak takımı. Bence yanlış' doğru olan misafir için kullandığım her şeyi kendimde kullanabilirim.
  Fazla fazla tencere seti, sırf dış görünüşleri için alınmış kupalar. Evimde sadece 7 adet kupa var, 3 tanesi devamlı askıda, yani fazlalık :) 
3 çift üç ayrı boy Türk kahvesi fincanı bana göre oldukça ideal. Su bardakları da aynı şekilde.. Evin içinden her bir odadan onlarca örnek verebilirim böyle.

 Kıyafetler de yazlık kışlık ayırmıyorum, sadece davet elbiselerini urçlara, gündelik giydiklerimi askıya asıyorum.
 Ayrıca Takı, gözlük atkı şapka gibi aksesuarları da ihtiyaç olduğu kadar bulunduruyorum. 

Teknolojiye hiç güvenmiyorum, bu yüzden anılarımı her iki haftada bir veya yoğunluk oranına göre içerik olarak ayırıp her birini USB alanına depoluyorum. Bilgisayar ve fotoğraf makinesi içinde geçerli bu durum.
Tabii bu demek değil ki şarjlı cihazlara güvenmeyip USB güveniyorum. Yılda bir iki kez en çok sevdiğim fotograflardan ayrı bir bellek oluşturarak fotoğrafçıdan albüm yapmasını istiyorum. Albümlerin yeri benim için gerçekten çok başka. verdiği his elde avuçta tutulur olması, bunu hiç bir teknolojinin yaşatabileceğini düşünmüyorum.
 Özellikle bu konuda asla üşenmeyin, kendiniz ve sevdikleriniz için... Hem diğer yandan rahatlamış olan kasılmayan telefonunuzun keyfini de sürebilirsiniz. Telefonumun ekran görüntüsü göstermek istedim, uygulamalar listem bu kadar. Silinemeyen, kullanmadığım uygulamaları her zaman gizliyorum.
 Gerektiğinde açıp kapatıyorum da bazen. Memnun kalmadığım devamlı kullanmadığım uygulamaları anında siliyorum. Bu yüzden telefonumun ekranı her zaman temiz. Ve son olarak telefonda asla oyun  oynamıyorum. :)

22.11.2016

Kızılderili Oyun Çadırı Yapımı

Çocukken masa altlarında veya minterleri birleştirerek kendime ev yapıp oynamayı çok severdim. hatta küçük alanlara olan merakımdan giysi dolabının dibinde uyuduğum zamanlar oldu. Bu yüzden Çağrı içinde çadır almayı düşünüyordum. İkea'da satılan naylon çadırlardan ziyade instagramda el yapımı havalı çadırları görünce kendim de yapabilirim diye düşündüm. Bahçe kenarından kesip getirdiğim bambu ve bebek nevresimi yardımıyla da çadırı yaptım.  Doğal ortamla iç içe yaşamıyorsanız yapı marketlerinden badana temizlik fırçaları için üretilmiş sopalarla da bu işi yapabilirsiniz. 


'Malzemeler

 *4 veya 5 adet, 1- 1.50 santim boylarında sopa, tahta veya bambu. tercih tamamen size kalmış. hangisi kolayınıza gelirse. Ben oyun oynarken kendimde rahat girebilmek için 1.50 boylarında 4 adet bambu kullandım. 

*Kalın kumaş ip - ben elbisemin kullanmadığım kuşağını kullandım. Kumaş, yani penye olması sopaları birbirine bağlarken özellikle kaymaması açısından önemli. Bambu kullanmıyorsanız tahtaları uygun pozisyona getirdikten sonra birbirine vidalayabilir üzerine aksesuar olarak dilediğiniz ip veya kurdeleyi bağlayabilirsiniz. vidalama yöntemi daha sağlıklı olacaktır. Fakat bambu kullanacaksanız vida çatlamaya yol açabilir.  

* Kumaş- Seçtiğiniz sopaların ölçüsüne uygun çarşaf veya kumaşçıdan satın alacağınız ölçülere uygun kumaş. ben kullanmadığım bebek yorganını yandan ve üstten dikişlerini sökerek kullandım.
Fazla gelen kısımlarını diktikten sonra kumaş makasıyla kestim.

*Makas- iyi kesen bir sizi yormayacak bir terzi makası seçin.

* Yorgan İpi ve iğne-  kumaşı bambulara sabitlemek için baya bilgimiz kalın yorgan ipini orta boy bir iğneyle kullandım. Dilerseniz orta kalınlıkta misine (olta ipi) kullanabilirsiniz. Çok renkli kumaşlarda göze takılmaması açısından gayet hoş duracaktır. VEYA sıcak silikonla kumaşı tahtalara yapıştırın. Bu işlem daha az zaman alır. Fakat bebeğiniz için yapacaksanız önermem, sürekli çekiştirdiklerinden çok sağlıklı olmayabilir :)

*Kurdele- ön cepheyi birleştirmek için tamamen süsleme amaçlı istediğiniz ölçü ve şekillerde kullanabilirsiniz. Detaylar için resimleri incelemeyi unutmayın, iyi eğlenceler :)



ön cephe kurdele detayı

Kurdele detayı yanlar.
Ön kısmını açık tutmayı tercih ettim,
Çağrı girip çıkarken zorlanmasın,
hemde çekiştirerek devirmesin diye
 daha sonra buraya ayrıca bir kumaş parçası daha dikerek kapatabilirim. 

dikiş detayı

iç detay
 Benim gibi bebek nevresimi kullanmayı tercih edenlerdenseniz dilerseniz alt çarşafını ikiye katlayıp minik yorganı içine koyarak minder yapabilirsiniz. fazla gelen kısımları ise resimde görüldüğü gibi içe doğru katlayarak yorgan ipiyle dikiyorsunuz. İşlem bu kadar basit. 

19.11.2016

Herşeye değer...



Yollar degisti, binalar degisti, insanlar degisti, zaman, mekan, hersey degisti. En çok da ben degiştim... Çocuklugum Side de kaldı. Özledim.. Yinede gecmise dönme sansım olsa, döner miydim? Çağrı olmasa evet. Ama o yasadığım herseye değiyor doğrusu. 

20.10.2016

Baba....

 
Çağrı doğduğundan beri onu gören görmeyen yine de tüm samimiyetiyle merak eden insanları sırf ilerde unutmamak ve ona da bunu unutturmamak için resimledim. Hep beklenilen değilde beklemediğim insanların ilgisiyle karşılaşmak mutluluk verse de hüzünlü de. Nasıl anlatılır bilmiyorum.  Belkide şöyle.

  Hamileliğimin 5'inci ayından sonra Facebook'ta Nurdan adında bir kız eklemişti beni, bu benim İstanbul Yenibosna ilk öğretim okulundan ilk okul 3'e kadar en samimi kız arkadaşımdı. Evlenmiş birde kızı olmuş, tanıdım tanımasına da soy ismi değişmiş emin olamadım. Bir kaç hafta sonra sana bi kitap yollamak istiyorum diyerek bir paket yolladı kapıma. Kocaman, aklıma gelmeyen her türlü ihtiyacım o paketten çıktı. En güzeli ise o paketten çıkan en büyük hediye arkadaşımın yıllar sonra aslında akrabam olduğunu öğrenmek oldu. Hayat sürprizlerle doluymuş gerçekten. Koskoca İstanbul da akraba olduğumuzdan habersiz  arkadaşlık etmişiz. Ve Çağrıyı ilk düşünen yıllar sonra ekmeğimi paylaştığım insan oldu. Ne kadar teşekkür etsem az.

  Sonrasında doğuma gittiğim gün, bi kaç akraba dışında ne oldu ne bitti diye soran olmazken hatta doğuma beni annem ve babamı, babamın kolu sakat olduğu için hastaneye götüren, bütün çabasıyla ilgilenen komşumuz Oktay eşi Emek ve anneleri' bu insanların yanında göz göre göre tesadüfen yanımızdan geçip giderek bana başkasının çocuğunu taşıyormuş gibi o korkunç hissi yaşatan kızımın babası... bundan ötesine daha ne denebilir ki... 
 akşam son anda koşup gelen ve beni ameliyathane kapısında gözü yaşlı bekleyen, Antalya'ya ilk taşındığımız zamanda tanıştığım 16 yıllık aile dostumuzun kızı Sibel "iyi ki var". Biliyorum hep yanımda, yanımda kalacak, Sibel ve eşi , annesi babası ve kardeşleri. en küçük kardeşi İsmail. 

  Ertesi gün çıkıp gelen ilk okuldan beri dostum canım arkadaşım Pınar, elinde kır çiçekleriyle odanın kapısının önünde hüzünle bakışı hep aklımda. Yanında kız grubumuzdan Özlem, Liseden beri itiş kakış arkaşlığımızı sürdürdüğümüz Mavim. Yani Meliha... yeni bebeği olduğu için gelemeyip, sürekli araması. anlıyorum ki, yıllarca görüşemesek bile gerçek dost en zor gününde ne olursa olsun koşup gelenmiş. Doğumdan bir kaç ay sonra arayıp Fransa'dan dönüyorum diyerek Çağrı için koşup gelen aile dostumuz Emel abla. İnstagram'da tanıştığım ve sırf bizim için ne yapıp edip onca yolu zorla gelen Merve^^ Polonyadan döner dönmez ilk fırsatta ziyaretimize gelen ortak arkadaşımız ^' Hüseyin Kabak. insan olan halden anlar niteliğini taşıyan bir dost. Benim dostum. Yazları aralıksız çalıştığım için yıllarca görüşemediğim Teyzem ve kızlar. Birde net üzerinden  arayıp soranlar. 

  İşte hepsi bu  Çağrı'nın yolun başında görüp merhabalaştıkları, hakkı emeği geçenler, Bir yengem birde abim. Yıllarca didiştik durduk abimle. Beni her şeyden herkesten uzak tuttuğu için tek bir abiliğini görmedim diye şikayetlendiğim abim. Şimdi ise yaşadıklarımıza, hayatta ki tercihlerimize, geldiğimiz noktaya bakıp bakıp "iyi b*k yedik diyerek içlenip gülüyoruz. Tespitlerde bulunuyoruz mesela. kavgada idmanlıymışım ben baya...  Şimdi Çağrı'nın annesi annem babası babam dayısı kardeş oldu ona. iyi ki varlar. Ama her bir fotograf karesi yinede eksiklik hissi veriyor bana. Çağrı'nın her anında. Hep bir eksik var.

İnsta Çağrı 2^^


Sabah Şekeri
6 Eylül
------------------------------------------------------


İyi bayramlar^^
12 Eylül
------------------------------------------------------


8 Ekim
koltukların arkasına bir fare dadanmış ^^
------------------------------------------------------


Neşeli Ayaklar :D
------------------------------------------------------


27 Eylül
Caniii 😂😂😂 Cabbar'dan başka köpek görmeye tahammülü yok 😅
------------------------------------------------------


1 Ekim
En çok korktugum şey oluyor 😱 7 aylık Çağrı merdivenlerin yolunu tuttu bile 😒
------------------------------------------------------


4 Ekim
Televizyonu ısrarla gidip önünden izleyen Çağrı 😅 annesi böyle bozmaya başladı gözlerini. Şuan ileri derecede miyop 🙈 bu arada halılar serildi, cekmeceler ve dolaplar kitlendi. Etraftaki nesneler kaldırıldı, kablolar toplanarak pirizlere guvenlik tedbiri alındı 💪 sırada dolap ve kitaplıkları duvara sabitlemek kaldı 👍 aman diyim, minislerinizin akılları erene kadar tüm tedbiri elden bırakmayın. İyi geceler 🏃💤
------------------------------------------------------

-Anne karşı tarafa nasıl geçebilirim?
-Senin yüzünden sersem gibi yerlerde sürünerek göçebe çadırının ortasında yaşıyor gibiyim, bide soruyor musun? Tabii ki geçemezsin. 🙈😂😂
------------------------------------------------------



12 Ekim
Çağrı ve minik tayfası 😄😄😅 şu bir tek kareyi çekebildigime bugun o kadar seviniyorum ki. Tamamen şahsi salaklıgımdan yani, yeni aldıgım telefonumun kamerası çizildi diye bir senedir sen üzül üzül. Dün gece aval aval bakınırken kameranın önündeki etiket eline gelsin. Hayır ilk de değil haniii. Daha önce tabletimdede aynı kafasızlıgı yapmıştım 😂😂😂 kabul ediyorum, yaslanmis olabilirim 😒😒
------------------------------------------------------


17 Ekim
Eskiden buralar hepp karpuz tartasıydı... Yine öyle 😄 hep bunlar acındırma halleri 😂😅
------------------------------------------------------


Yine biz.
19 Ekim
Doktorumuzu çok seviyoruz^^


Parkta eğlenen çocuk duruşu :D

21 Ekim
------------------------------------------------------