Olayın üstünden dört saat sonra hala çıplak ayakla ne giyeceğim ben diye
salaklığıma yanarken ayakkabılarımı sinirle ağda yatağının altına fırlattım.
Oda ne! Bir çift koyu kahverengi salaş bot, bana bakıyor! Acaba kimin? İki
numara da büyük ama bu tarz şeyler hele ki bizim gibiler için yaz kış demeden
her türlü gider. Aman Allahım temizde! Hemen Obalıyı çağırıp sordum
akrabasınınmış. Ondan da ne cevherler varmış be! Kendisi de yine dükkanda yok.
Giysem ruhu duymaz diye ayağıma geçirdiğim gibi Kavgacı’nın yanına gittim. Elinde
sigara başını öne eğmiş kuaförün yan tarafında otururken buldum. Geldiğimi fark
etmedi bile. Kollarımı birbirine kavuşturup erkek Fatma gibi tepesine dikilerek
dövecek gibi baktım. Beklemediği anda beni karşısında bulmanın sevincine hiç
aldırış etmeksizin, sınamak adına sordum.
“Ya sigara ya ben?”
“Komik olma aşkım. Tabii ki sigara!”
Sana sigarayla mutluluklar dilerim diyerek
geldiğim yoldan gerisin geri döndüm. Arkamdan seslendiğini duyabiliyorum ama
oyunun en önemli kuralı, bakmak gülmek yok. İnatla hiç oralı olmadan yürümeye
devam ettim. Arkamdan koşarak geldi tuttuğu gibi sarılarak “tabii ki sen” dedi.
İstifimi bozmadan öylece yüzüne baktım.
“Bunu niye benden istiyorsun?” diye sordu.
Cevap vermeyince üzerindeki paketleri sağ sola fırlattı, bak bıraktım işte
dedi.
Sahi mi acaba diye mutluluktan uçacağım
ama belli etmemeye çalışarak “inanmıyorum” dedim. Yüzüme duraksayarak baktı.
Tamam, diyerek arkasını dönüp hızlı adımlarla yürüdü. Nereye? Diye seslendim.
Sana diyorum nereye? Bu kez ben arkasından koşup kolundan çekiştirdim.
“Ben seni anladım ayrılmak istiyorsun
benden. Sigara sadece bahane!”
“Hayır! Saçmalama bu aklımın ucundan bile
geçmedi.” Yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu görünce, benimde gözlerim
buğulanmaya başladı.
“Öyleyse bunu niye yapıyorsun?
İstemiyorsan söyle gerçekten. Üzmem ben seni.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^