Kuru öksürük,burun akıntısı, 38 dereceyi geçen ates, eklem ve kas agrıları yüzünden 3 gündür ugrasıyoruz. Yani Çağrı gibi bende aynı hastalıgı cekiyorum. Buna rağmen sırf Çağrı baskasında durmak istemeyip agladigi icin kucagımda sallayarak ayakta atlatmaya çalışıyorum hastalıgı. En cok dedesine nazı geçse de varlıgımı sürekli yanında hissetmek istiyor.. bebeklerde büyüklerde oldugu gibi ilaç kullanmak dogru degil, o nedenle acile gittik her zamanki gibi surup birde fitil verdiler. İnternette ki arastırmalarıma göre de ates dusurucu bantlardan ne ilginctir ki daha bir cok doktor habersiz miş... Neyseki bunları daha Çağrı dogmadan babam almıştı. Varlıgını unutmuştum, ilaçların bile cok fazla indiremedigi ateşi en iyi bu kesti. Sekiz saate kadar yapışık kalabiliyor. En ufak rahatsızlıkta rahatlıkla kullanabilirsiniz 👍
9.02.2017
Stop Ever cool baby - ateş düşürücü bant
28.01.2017
Takip ettiğim Youtube kanalları
Doğallığı ve Samimiyetiyle:
BilgenTolis
SergülKato
Eğlenceli tarzlarıyla:
DenizinPaylaştıkları
Kitap kurtlarına ve Harry Potter Manyaklarına:
Nilüfer Baş
En güzel Aile:
GurbetçiAile
Minimalizim !
MelisaGelis
En yenilerden:
Mellysuh
Beauty in Melody
DuyguBaşİnal
D.İ.Y
Duygu'nun DIY Günlüğü
Bir Minik Dev
Eğlence:
YapYap
OhaDiyorum
27.01.2017
Yeni anne olacaklar için Islak mendil seçimi
Yeni anne adaylarının en çok merak edip araştırdığı konu muhtemelen ıslak mendil ve bezler. Biraz bebek bezlerine de değinecek olsam da, bu yazımda ıslak mendil seçimine değinmek istedim. İçerik bakımından en iyisi bile bebeğimizin taze cildi için zararlı olsa da, en önemli ihtiyaçlardan biri yine de mendiller. Önceliğimiz "su ve pamuk". Buna rağmen her ihtimale karşılık güvenilir bir ıslak mendil bulundurmalıyız. Bu yüzden markaların kendi arasında yarışırcasına değişime uğrattıkları, aslında sadece bizim kafamızı karıştırdıkları envaiçeşit mendillere. Ben doğumdan itibaren kullandığım markaları (molfix, huggies, prima, uni, chicco, sleppy, komili, bebedor, canbebe ) sırasıyla aktarmaya çalışacağım.
Bu arada ' (görseller için şimdiden kusuruma bakmayın, böyle bir post yazacağımdan emin olmadığım için ürün fotoğraflarını çekmemiştim. O nedenle Googledan yararlandım, ancak ileri ki dönemlerde resimleri kendim çekerek güncellemeye devam edeceğim.
Bu arada ' (görseller için şimdiden kusuruma bakmayın, böyle bir post yazacağımdan emin olmadığım için ürün fotoğraflarını çekmemiştim. O nedenle Googledan yararlandım, ancak ileri ki dönemlerde resimleri kendim çekerek güncellemeye devam edeceğim.
Molfix Sensitive Yeni doğan ıslak havlu: Hamileliğim süresince herkes gibi bebeğim için en iyisini bende araştırdım hatta konu komşuya sordum. Uygun fiyatlı ama cok kaliteli yada en bahalısı bu ama hiç şüphen olmasın git onlardan al gibi bir sürü yorumlar dinledim bir çok farklı marka üzerinde. Ancak her nedense bez konusuna değinince en iyisinin Hugges ve Molfix olduğunu düşünüyordum. isimlerin cazibesi sanırım. Her neyse ilk olarak bebek alışverişi için gittiğim markette göbek bağı oyuntulu bez aldım. yanında da mendili vardı, daha ne olsun du :) haliyle o paket hastahane çantamın içinde yerini alınca açılışı bu mendille yapmış olduk. Her iki paket içersin de kaç adet vardı bilmiyorum ama ıslak mendili bitirmemiz üçüncü günü bulmadı. Bebek bezinin içerisinden yamuk mu çıktı ters mi çıktı bantlarımı çıktı ne kadar defo ararsanız vardı. Bezlerden ne kadar nefret ettiysem bu mendili bi o kadar sevdim. Saf su pamuk ikilisi gibi verdiği his kokusunun varla yok arasında olması kusursuzdu. Tekli satışını bulamadım, bezlerden memnun kalmadığım için tek pakette kaldım.
Huggies natural ıslak havlu: Bana göre bezler içinden en iyi marka Huggies demiştim ya, reyonda bu mendilleri üçlü paket halinde görünce attım sepete. Fakat içimdeki ses geride kalan 3 paketi daha almamı söyledi. Ney yani ilk kez kullanacağım bi ürünü stok mu yapacağım, kapa çeneni lanet olası! Tabii ki almadım. Molfix biter bitmez hemen bunu açtım. O nasıl bir yumuşaklık! o nasıl bir koku! O nasıl bir doku! yağlı kremli gibi kesinlikle ıslaklık hissi bile vermiyor. içeriğinde papatya yağı vardı sanırım, üzerindeki resmin anlamı buysa. 'Al bu paketi komple vucuduna orana burana yağla. Ama kullanmaya kıyamazsın da arkadaş. Büyük bir zevkle neşeyle yedim yuttum 3 paketi, kendime de kullandım yani... ameliyat olmuşum yerimden kalmam zulüm, benimde hakkım. bitince son paketin poşetini verdim anneme dedim bundan alın ne kadar varsa zula yapalım. Bitmiş yok! ara tara hiç bir yerde de bulamadım. Ogün haliyle annem Huggies'in başka mendilleriyle geldi onları kullandım. EEE bu kadar övdüm ama fiyatı biraz tuzlu, görürseniz hele ki indirimde hiç affetmeyin!
Huggies baby wipes ıslak havlu: Yazımı okumaya devam ediyorsanız anlamışsınızdır annemin hangi mendilleri aldığını. Molfix bebek beziyle beraber Huggies bebek bezini de almıştım. cicili bicili winnie de pooh lu. Kaç paket bitirdim bilmiyorum uzun süre severek kullanmıştım. Sonra Huggies cinsiyetli bezleri olan Mickey Mouse ve Minnie karakterli olan bezlerin kız için olanını hiç düşünmeden stok yaptım. Çağrı her büyüğünü yaptığında kafasına kadar batınca lanet edip zoraki bitirmiştim o paketleri. Sonra da huggies bebek bezi dosyasını kapattım. Ama mendilleri gerçekten güzel. Her denk geldiğinde alıyorum almaya da devam edeceğim. Size küçük bir sır, tek bir mendille yüz makyajınızı tamamen silmeniz mümkün. Yani ben makyaj temizleme mendili
olarak da kullanıyorum. Bazıları içerisinden mendili alırken koptuğunu yazmışlar, evet doğru. Çünkü saf pamuktan üretilmiş kalın seyrek bir dokusu var. Çimdikler gibi tutarak çektiğinizde her pamuk gibi elinizde kalıyor. Çok hafif ıslaklık hissi verse de, en iyi ıslak mendiller arasında bence buda var. Ve sanırım cinsiyetli bebek bezleri gibi kız ve erkek için ayrı ayrı üretilmiş. Paketin üzerindeki bebeklere de bakarsanız. Sadece resim değil kokuları da ona göre gibi.
olarak da kullanıyorum. Bazıları içerisinden mendili alırken koptuğunu yazmışlar, evet doğru. Çünkü saf pamuktan üretilmiş kalın seyrek bir dokusu var. Çimdikler gibi tutarak çektiğinizde her pamuk gibi elinizde kalıyor. Çok hafif ıslaklık hissi verse de, en iyi ıslak mendiller arasında bence buda var. Ve sanırım cinsiyetli bebek bezleri gibi kız ve erkek için ayrı ayrı üretilmiş. Paketin üzerindeki bebeklere de bakarsanız. Sadece resim değil kokuları da ona göre gibi.
Bebedor ıslak havlu: Ben düşünmedim canım arkadaşım düşünmüş bebedor marka göğüs pedi almış. Buda yanında hediye olarak verilmiş. Zaten en çok yaygın markalar dururken kimseninde aklına gidip bebek ürünleri satan bir mağazan bebe markası mendil almak kimsenin aklına gelmez sanıyorum. uygun fiyatlı oldukları için bir şey demeyeceğim ama genel olarak göğüs pedi ve pompasından memnun kalsam da hiç bir ürününü sevdiğimi söyleyemem. Buda onlardan biri işte sokaktan herhangi bir yerden aldığımız cep mendilleri gibi. Haksızlık etmeyeyim kokusu daha iyi olsa da yıkayarak zorla bitirdiklerim arasında. İlk dönemler genelde bütün mendilleri kızıma kullanırken yıkayıp kullanıyordum ama sevmediğim bir ürün olduğunda hala yıkayıp bitirmeyi tercih ediyorum. Ziyan etmiyoruz =)
Chicco ıslak mendil: şimdiye kadar kullandığım ıslak mendiller arasında Huggies Natural en yakın Chicco ıslak mendili vardı. Bunu da özellikle para verip almadım, çanta içersin de geldi. iyi ki de geldi. Yeni ürünler denemeyi çok seviyorum. Birde zaten Chicco 'nun kendi kokusuna bayılıyorum. Çağrı'yı neyle yıkarsam yıkayım bu kokuyu almadım mı temizlik hissine kapılmıyorum. Bu yüzden yazın Çağrı'nın elini yüzünü terini vs. silerek bitirdim. Yağlı kremsi yumuşak bir dokusu var ve ıslaklık hissi kesinlikle yok. Bence yaysınlar bunu her yere, Herkes bebişlerine bundan alıp kullansın. Maalesef her yerde bulunmuyor işte.
Can Bebe ıslak mendil: Bunu da para verip almadım zaten Canbebe 'nin bebek bezleri hakkında da hiç olumlu yorum okumadım. Teyzem çantasından çıkartıp verdi, denemiş olayım diyerekten sevindim. Yaa arkadaş araba da mı bekletiniz bunu, güneşe mi maruz kaldı ne oldu anladım. Yıkayarak bitirdim. Sıradan dümdüz bi mendildi, elini sil sil at türünden. Bebişlere kıyıpta sürmeyin bunları orasına burasına, çaresiz işi gibi. Paraben yok, alkol yok bilmem ne dediklerine artık bakmıyorum bile.
Uni wipes ıslak mendil: Çağrı oldu 6 aylık, o zamana kadar yoluna hep Huggiesle devam eden ben konu komşudan özendim bir kaç paket Uni aldım. Sanırım fiyatı yapısı dokusu ve kokusuyla en çok tercih edilen bebekler için üretilmiş ıslak mendiller arasında bu var. Kime sorsam Uni diyor. Haklılar da uygun fiyatlılar arasında en ama en iyi bu var. Uygun uygun diyorum, bedava gibi ama normal işte. indirimde 1 tl olduğunu bile duydum. Denk gelse alırdım tabii ki! Mendile çok para veremem nasıl olsa su gibi gidiyor diyorsanız hiç düşünmeden bunu alın. Eften püften markaları hiç denemeyin bile. Sizin yolunuz Uni: başlangıçta sıcak suyla yıkayarak kullanabilirsiniz.
Yeni paketlemesi |
Komili ıslak mendil: üzerinde bebek resmi ibaresi bulunsa da bunun bebekler için uygun olduğunu düşünmüyorum. Baya parfümlü sıradan bir ıslak mendil. Piknikte aile boyu çok güzel gider mesela. Sanırım babam daha önce aldığım molfix yeşil paketli ıslak mendili zannederek aldı. yıkayarak bitirdim.
Molfix ıslak havlu: Bunu da yine Çağrı ilk doğduğu zamanlarda üçlü paket halinde sırf güvenilir görünüyor diye deneme amaçlı aldım. Yapısı görüntüsü tamamen Uni ıslak mendilleriyle aynı ama onun kadar iyi değil. o daha kremsi bu daha ıslak. kokusu ise bir çeşit erkek tıraş losyonu, baya buram buram erkek bebek kolanyası kokuyordu. Hoşuma gitmedi değil sehpayı masayı bir güzel sildim bununla, sonra bana baya baya Çağrı'nın babasının kokusunu hatırlatınca almadım bir daha :) Zaten dikkat ediyorum erkek bebişi olanlar pek seviyor bunu.
Uni baby Natural ıslak havlu: Şunu anladım üzerinde natural natürel yani doğal yazıyorsa o mendilden korkmayın. Bunun iki farklı çeşidi daha varmış arkasında göserdiğine göre içeriği de gayet temiz. Fakat fiyatı da ona göre biraz tuzlu. Bu pakete üçlü olarak 19 tl gibi bir sey ödedik. yani bu fiyata benim devamlı alabileceğim bir ürün değil aslında ama gerçekten iyise elini yüzünü silmekte, yemek yedikten sonra ve soğuklarda her gün yıkanamadığı için tüm vücudunda kullanmak istedim. Verdiğim parayı hak etti mi emin değilim çünkü ilk kez karşılaştığım bir özelliği var, ıslak değil kuruda değil. Köpük köpük! çekiyorsunuz mendil baya sünerek geliyor elinize ve köpürüyor. Kokusu güzel rahatsızlık vermeyecek
kadar hafif. Çağrı sevdi çünkü yumuşacık. Sanırım tamda istediğim amaca ulaştı. Bütçeniz müsaitse alt değiştirmede de kullanabilirsiniz. Temizlemesi gerçekten başarılı. Ağzının kenarında kurumuş yumurtayı bile hiç zorlanmadan tahriş etmeden alıyor.
kadar hafif. Çağrı sevdi çünkü yumuşacık. Sanırım tamda istediğim amaca ulaştı. Bütçeniz müsaitse alt değiştirmede de kullanabilirsiniz. Temizlemesi gerçekten başarılı. Ağzının kenarında kurumuş yumurtayı bile hiç zorlanmadan tahriş etmeden alıyor.
Prima ıslak mendil: Bu mendilleri de bezler gibi kolide aldım. Küçük bir kolide 9 paket var. İki farklı paket deseni olduğu için buda mı kız erkek olarak ayrılıyor desem de değil. hepsinin kokusu aynı, pudralı kremli gibi hafif pürüzsüz bir dokusu var. Yumuşacık ve bebiş gibi kokuyor, ıslaklık hissi vermiyor. Paketin tamamını boşaltırsanız zaten su içinde olmadığını göreceksiniz. Fiyatı da baya gayet uygun gibi geldi, kolisine 30 tl gibi bir miktar ödedik. Sıralamaya koyacak olursam, şuan fiyat ve performans açısından en iyi ıslak mendil bu.
Jonhsons Baby hassas ıslak havlu : yine deneme amaçlı aldığım ilk anda sıradan bi ıslak mendile benzetsem de dokusu kaygan yüzeyi sayesinde cildi yormadan temizlik sağlıyor. rahatsız etmese de çok hoş bir kokusu yok. ilk başta şampuanlarının kokusuna benzetselermiş iyi olurmuş diye düşünsem de çabuk alıştığım için böylede sevdim. Daha iyilerini de aldığım için yeniden alacağımı pek sanmıyorum :)
Vernel ıslak mendil: vernel ıslak mendil mi yapmış demeyin, deniz bende bilmiyorum yumuşatıcının yanında verilen bi ürün oldu. Ne gerek vardı bilmiyorum. Öyle mükemmel vernel kokusu beklemeyin. Sıradan bir ıslak mendil. bebekler içinde kullanılabilir olduğu belirtilmiş ancak göze temas edilmemesi gerektiği yönünde de bir uyarı var. Yani bebekler için hiç uyumlu değil. harbiden ne gerek varmış :) Kapağındaki kilit özelliğine bayıldım ama bu sayede bebeğiniz ele geçirince açıp rahat rahat boşaltamaz içini. Keşke bütün mendiller bu şekilde üretilse. Bu yüzden ne zamandır bi ıslak mendil kutusu arıyorum hala bulamadım..
Minies ıslak mendil, sadece miğroslarda bulabileceğiniz yani migros bebek bezine ait medil. Üçlü olarak tek pakette 8 tl gibi bir fiyatı var. İçeisinde 72 yaprak bulunmakta. Islaklığı ve peteksi dokusuyla ben Uni ıslak medillerine benzettim. Ancak kkokusu daha yoğun ve çiçeksi. Yeni doğanlar için uygun değil. Yinede İdare eder..
Son olarak Carrefour, Bim ve A101 ıslak mendillerini de denedim. Hiç biri bebekler için uygun değil ancak içlerinden seçmek zorunda kalsam Bim'inki en güzeli.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
önerileriniz ve görüşlerinizi bildirmeyi unutmayın.
Daha önceki yazım;
26.01.2017
Bebek odası yapımı
Merhaba burada bi yazımda ve instagram sayfamda Çağrı'nın odasını üst kattan alt kata taşımak istediğimden bahsetmiştim. Bu kadar çabuk halledebilir miydim bilmiyordum ama içim nedense rahattı. Tam tarihi belli olmasa da fikir sahibi olarak önce yapılabileceklerin planını çıkarttım. Altta büyük bir oda var ve hiç aklımda yokken. "Çünkü; burası kullanmadığımız kilitli bir odaydı ve önceden dekore edilmiş olduğu halde eşyaların uyumu, şekli odanın bir köşesinde çıkıntı olması filan (resimde siz o bölümü göremiyorsunuz) estetik açıdan hiç sevmemeye başlamıştım. Ve bu odayı boşattırıp sağlam bir dekor fikri oluşturup sıfırdan alçı dekor ışıklandırma vs. yaptırana kadar kilit altında tutmaya karar verdim. Ta ki bu odayı kullanmaya karar verene kadar'. Yan balkondan tutunda merdivenin oradan alt kata inip oradan bi odayı kızıma yaptırma düşüncelerine kadar gittim :D Son anda mal mısın dedim kendi kendime, oraya dünya masraf edip hiç oturmayacağımız bir salon yapacağımıza, az bir harcamayla niye değişim yapmayalım. Bu fikri bizimkilere sundum ve bir hafta sonra hemen işe koyulduk. Alçıban duvarı çekmek 1 günümüzü toplamda odayı oluşturmak benim boyasıyla birlikte 3 günümü aldı. Resimde gördüğünüz öncesiyle ve sonra 4 kare. ilk olarak Montessori yatak için marangozla anlaştım. Sonrasında sanayiye giderek gerekli malzemeleri topladık. Tabii bu aşamada Abim ve iki arkadaşı bir pazar gününü ayırarak alçıpan duvarı yaptı. Odayı bölmemizdeki amaca gelince, hem alanı daraltmak hemde sıcak soğuk ilişkisini kesmek. Başarılı olduk mu? evet. Çünkü bu adanın diğer tarafında elde ettiğimiz odaya yakın büyüklükte balkon var. Daha önce kapattırarak kullanmayı bu nedenle düşündüm. Ancak çokça cam ve dış cephe de yalıtım olmadığından yazın sıcağı çektiği gibi kışında aynı derece soğuk olacaktı. Elde ettiğim alan şuan tam evin ortasında kaldığından şuan kış ayında tam istediğim ısıda. Ayırdığımız bölümü ileriki zamanlarda balkonla birleştirip yeni bir projeyle hayata geçireceğim. Şuan orası kilit altında :) Eeee her şey sırayla. Evin neredeyse tamamını biz kendimiz yaptığımızı söyleyebilirim bu arada. Her halükarda elimiz deydi epey bir emek var yani.
Son olarak odanın genel görünümü böyle. Tabii bitmiş değil, asıl oda Çağrı büyüdükçe şekillenip hayat bulacak.
Polar Ceketten bebek tulumu
Küçük bir kendin yap projeleriyle merhaba. Son zamanlarda kızımın üzerindeki marka polar tulumları görünce şaşırarak"aa bu markanın tulumu da mı varmış" diyenlere sırrımı açıklıyorum. Çok havalı değiller ama malum kış aylarında minicik tulumlara bir adam boyunda para ödemektense böyle bir yöntem buldum. Ayrıca hiç kullanmadığımız bu ceketleri değerlendirmiş olmak keyif verdi. Sizde büyük beden polar ceket, sabahlık, bornoz gibi kenarda sadece duran aklınıza gelebilecek her şeyi çocuğunuza daha önce aldığınız tulumlardan birini kalıp olarak kullanabilirsiz. işlem oldukça basit üzerine güzelce yerleştirip kenarından dikiş payı bırakarak kesmek. Ardından kapalı olan fermuar yerini (fermuarın atmaması için) dikiyoruz. Sonrasında ise iç kısmını çevirerek kenarlarından dükiş makinası yardımıyla veya elinizde dikin. Ben elimde ince yorgan ipiyle diktim.
24.01.2017
Anılarım Bomboş Yayın- 5
***
İlk defa beni tanımadı. Bir insan
ancak bu kadar benzeyebilir! Hişt dur orada bakalım! Ne yapıyorsun böyle?
Kavgacı nerede? Diye sordum.
“Bir durum varda ortalığı kolaçan ediyorum. Kavgacı yokta…”
“Onu anladık tipinden gayet net anlaşılıyor zaten. Kavgacı’yı sordum
sana.”
“Eczaneye gözünü sardırmaya gitti.”
“Anlamadım?”
“Aman yaaa. Sabah kalktığımızda gözü şişmiş etrafı yaraydı. Hastaneye
gittik boya mı ne sıçramış. Şimdi de eczaneye gitti işte.”
“Heee… Sende onu tek gözle motorun üstünde gitmesine izin verdin. Nasıl
arkadaşsınız lan siz? Kafayı mı yemiş bu çocuk? Zaten trafik canavarı şimdi
duble olmuştur!” diye ben bi anda konuşunca “Sananeee!” diye ikaz eder gibi
konuştuktan sonra kafasını sağ sola anlayalım dercesine salladı. Bana ne tabii canım da… Siz birlikte mi
yatıyorsunuz?
Tam aptala bağlamaya başladım sanırım. Tamam, itiraf edeyim merakımdan
değil. Nedenini tam olarak bende anlamıyorum. Neden merak edeyim elin kalas
herifini? Sonuçta ben bu adama gıcık oluyorum. Fakat gözümde kapıda ne zaman
gelir acaba diye merakla bekliyorum. Yani gözüne ne olmuş onu merak ediyorum.
Dimi Tılsım?! Üzüldüm de tabii. Aman bana ne ya geçen haftaki zengin
kalkışından sonra gözüme gözükmesin bir daha o! Kendine mi yalan söylüyorsun
artık Tılsım? Ya Rabbim bana nasıl bir iç dünya verdin ki de o bile hesap
soruyor!
Kavgacı tek gözü bantlı korsan görünümüyle ağır adımlarla sınıfa girince
kendimle hesaplaşmam yarım kaldı. Sınıfta olan topu, topu on kişilik
topluluğun, nasılsın? Nasıl oldu? Geçmiş olsun sözlerine aldırış etmeden yine
Kavgacı’ya selam dahi vermedim. Erkek milleti de zaten rahatsızlanmaya görsün.
Anında ruhsal çöküntü yaşıyorlar. Bana göre Kavgacı’nın bile psikolojisi bu
yönde olduğu her halinden belli olsa da… Kavgacı bu güçlü ya hemen, yok bir şey
arkadaşlar abartmayın havalarında. O halde niye gelir gelmez sıraya uzanarak
yatıyorsun ki? Bir el uzatanı olsa, çorbasını battaniyesini ister yanında da su
lastiği olsun derdi bu. Tipinden belli, azman gibi mübarek!
Anılarım Bomboş- yayın 4
Eee fırsattan istifade, böyle adam birde sevilir ki şimdi. Keseceğim
diyip durduğu saçlarını henüz kestirmemişken, yavaş yavaş okşayarak başladım
işe. Alnı, kulakları, burnu, gözü yüzü derken öpücük kondurup, dokunarak
sevdim. Terlemeye başlayınca uyanmasın diye terini bile kuruttum. Kolay, kolay
terlemeyen biri olarak altında bende terlemeye başlasam da hiç kıpırdamadım.
Bir erkek en masum haliyle sevdiği kadının kollarında uyurken nasıl
böyle aşk kokar? İlk defa onunla orada keşfettim ben aşk denen duygunun bir
kokusu olduğunu. Kişiye özel sevdikçe yoğunlaşan, insanın göğüs kafesini yarıp
sevgiliyi içine alarak orada saklama arzusu uyandıran bir his. Şuan resmen onu
bedenimde saklamak istiyorum. Kimseler görmesin hep benim, benimle olsun yeter
ki dercesine! Onu soludukça ruhumun, bi o kadar güçlendiğini hissediyordum.
Onu severken bir süre sonra bende uyuyup kalmışım. Saatler sonra Kavgacı’nın
sıçrayarak uyanmasıyla, onun gözlerini sonuna kadar açmış şaşkınlıkla yüzüme
baktığını gördüm. Ne olduğunu kafasında toparlamaya çalışan uyku sersemi
sevgilime tek kelime etmeden gülümsedim. Uzun süre bana baktıktan sonra etrafı
inceledi. Ardından saate bakıp üstünü çıkarttı ve döndü öbür odalardan birine girmesiyle çıkması bir oldu. Sonrasında bulunduğum
odanın kapısından bakıp olduğu yerden hole yarı çıplak şekilde uzandı. Pişt,
pişt diye seslendi. Ne oluyor be? Adamın kafa kaydı, adımı da unuttu. İnşallah
beni sevdiğini de unutmamıştır. Yoksa gitti gül gibi çocuk diye
düşünürken, piş pişt gelsene yanıma. Ne bakıyorsun oradan? Yerim seni diyince.
Oh iyi unutmamış demek ki kafa hala yerinde diye sevinip gülümseyerek yanına gidip
dikildim. Elimden tutup kucağına doğru çekti. Bütün gün dışarıda yattığımızı
hatırlayarak, yerler pis midir demeden, yanına yattım. Suratıma uzun, uzun baktı yanağımı okşadı sonra beni gülme
tuttu.
Biz niye burada yatıyoruz?
Suratını büzüp bilmiyorum diyince ikimizde
kahkahalarla güldük. Sonrasında gözlerini belertip dudaklarına ne oldu diye
sordu.
“Sen kendine bak önce seksi şempanze” diye dalga geçtim.
Mutluyduk, manasızca gülmeye devam ettik.
23.01.2017
Sürprizleri Sevmiyorum
Sıkılmanın
gerçek anlamı büyümek olmalı çünkü sıkılmak büyümenin temelinde var. İnsan yaşı
ilerledikçe işler o kadar zorlaşıyor ki, bununla birlikte beklentiler de
artıyor. Böylece mutlu olamadığımız için sanki daha fazla sıkılıyoruz. En
azından ben, hiç bilmem küçükken sıkıldığımı. Mutlaka kendimi mutlu edebilecek
bir şeyler bulurdum, şimdi ise ne yaparsam yapayım yaranamıyorum kendime. Hani
biraz olgunlaşsam belki diyorum o zaman kabullenmeyi bile öğrenirim herhalde.
Ben ne
istiyorum Allah bana ne veriyor. Pat diye arayıp “evlenelim” dese ölür mü
sanki! Sular mı kesilir? Hayat mı durur? Ne olur biri bana söylesin. Hep baştan
savma, nasılsın ne yaptın tarzında mesajlar. Hani kafaya da koydum bir kere,
erkek istedikten sonra yapmayacağı şey yoktur diye. Yaşımıza da artık az
sayılmaz, ne istiyorsa yapsın demekten başka seçenek bulamıyordum kendimde.
Bir an askere
çağırdılar diye sevindim, unuttum ya okuduğunu ne askerliği. Adam baya, baya
askere gidemiyor işte. Ay ne güzel asker yolu beklerim dönünce de evleniriz!
Sonra bebişlerimiz olur diyordum ama nerde… Bu şekilde sanki dört beş yıl daha
beklerim gibime geliyor. Aklım fikrim evlenmekte gibi konuşuyorum ama yok öyle
değil, yılların acısı var üstümde. Bok var gibi, uzaktan uzağa sevmek insanın
canını yakıyor gerçektende. Onunsa böyle düşünüp düşünmediğini bir türlü
kestiremiyorum. Ya düşünmüyorsa keserim kendimi artık! Ya da kesmem annem kızar
sonra, ilaçla temizce hallederim.
İnsanın
sevdiğinin uzakta olduğunu bilmesi daha fazla özletiyor sanki buralardayken hiç
görmesem de özlediğimi fazla hissetmiyordum gibi. Bilinçaltı herhalde, uzakta
olduğunu bilmek bizi belki de alt üst eden. Öyle de olsa aynı havayı soluduğunu
bilmek bile güç veriyor bazen.
Ay sıkıldım
bunaldım. Kendimle baş başa kaldım. Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız
diyebilecek bir dostum bile olmadığına göre gece vakti gözlerden ırak plajda
serilip serpilmeye kararımı verdim. Anında valizime gerekli gereksiz şeyleri
tıkıp, düştüm ihtiyar kızların yanına. O vakitte plaja bir başıma gidecek
değildim ya, yerler adamı belli mi olur.
Aslında
onları yemeleri lazım ama nasıl oluyor da hala bekarlar anlayamıyorum.
Yaşlarını söylemedikleri sürece benden daha genç diri ve şıklar. Birde giydiler
mi bikinilerini, seriliyorlar deniz kenarına. Bacılarım benim be! Bir sülalede
böyle gen fırtınası esemez. Terbiyesizler bütün özünü suyunu gelen nesillerine
havale etmeyi başarmış. Hele ki yeğenleri, duble ballı kaymaklı ekmek kadayıfı
gibi. Kıskanmamak elde değil ama tövbe seviyorum o kızı. Her gelişinde kafa
kafaya verip bazı erkeklere telefonda sözle taciz etmeye varana kadar,
yapıyoruz her türlü piçliği. İki aslan anlaşamaz derler ama bizde böyle eğlence
hat safhada!
Yalnız onun
yanındayken benim tek sorunum, kendimi deneme boy ürün gibi hissediyorum. Rafta o öylece dururken, millet her an beni
deneyip onu alacak gibi korkuyorum. Haliyle zoruma gidiyor tabii, bizim kaymak
hatun benden küçük olduğu halde, incecik fizik, göğüsler fora olunca bildiğin
Beyonce’nin çamaşır suyunda bekletilmiş hali. Bunca seksapelliği bir anda
yakından görmeyi bünyem kaldırmıyor. Daha kız kardeşini saymıyorum bile! O
zaten kendini ablasına kopyalamaya adamış, minik veliaht. Allah bunların
anatomisine çifte güzellik eklerken beni niye bırakmış diye düşünüp
hüzünlenmiyor da değilim. Neyse ki bunların geliş gidişleri sınırlı sayıda
olduğundan, anaçlarla idare ediyorum.
Çantamı anasına emanet ettim, sap gibi bir başıma girdim denize. Avaralıktan yapacak bir şeyde
olmayınca sıkıldım, dubalara kadar yüzüp düşünmeye başladım yine.
Yarım saat sonra. Tin, tin sudan çıkmış it gibi ilerledim baktım kimse yok, denizden
tarafa tekrar döndüm. “hee geldin mi” diye
söylendi. Ben geldim
de çantam gelmemiş gibi oldugundan, sordum.
Ben deniz
fantezisi kurmaya çalışırken, buda burada sıkıntıdan denize girebilme fantezisi kuruyormuş. Madem giremiyorum ayaklarımı sokayım bari diyerek usul usul yaklaşmış
kıyıya. Tabii olan benim çantaya oldu!
Bütün dünyam başıma yıkıldı sen misin tüm mal varlığını bir çantaya
sığdırmaya çalışan. İçinde ne var ne yok gözümün önünden geçince hangi birine
üzüleceğimi de şaşırdım, telefonda karar kıldım.
Daha siftah
bile yapmadığım convers içindeydi. Bok mu varda denize taşıyorsun? Tüm bunlar bana mubah. Hem de doğum günümde! Bana layık görülen
doğum günü buydu işte. Zaten bi o var kutlayabileceğim, onu da ben dahil kimse
hatırlamıyor. Bu vesileyle de hatırlamış oldum günü. Eeee birde utanmadan cıkıp kasıla kasıla 7 uğurlu
sayım demiyormuyum! Lan 7’nin ne hayrını görmüşümde! 27- 07 doğumlu biri olarak her yıl bu tarihte
çilem başlıyor sanki, diye diye gidene kadar dövündüm durdum artık.
Bir yandan da hemen aramaya başladık, derken abimin beni almak için geldiğini fark ettim.
Gülerek yaklaştı “demin bi kız gördüm çantası aynı seninkine benziyordu. Sen
sanıp arkasından gittim valla son anda fark etmesem baya ileri gidecekmişim”
dedi. Ne! Nerde? Ne tarafa gitti? O benim çantam, hadi gidelim belki buluruz
diyerek heyecan yapınca. Gamsız öküz, “bana ne bu saatte gelmeseydin, giden
gitmiş birde arkasına mı düşeceğim” dedi. Adam tabii, o kadar zengin ki bana
bile kızsa telefonunu kafama atıp atıp kırıyor, haliyle kolay degil benim için kosturmak.
Valla anne
kusura bakma beni leylekler getirmiş olabilir ama bunu kesinlikle ayılar
getirmiş başka açıklaması olamaz!
Hiçbir
müdahalede bulunmadan öyle mal gibi çıktık geldik eve, her şey bir anda üst
üste gelince başladım artık sinirden ağlamaya. Olmuşla ölmüşe çare bulunmazmış
ama o kadar alışmışım ki telefona sonraki günler bile unutup nereye koydum diye
her yerde aradım durdum. Sabah gözümü açar açmaz elimle yastığın altını
yokluyorum, bulamayınca da yatağın altına eğilip bakıyorum.
Telefonu
aramakla geçen üç beş günün ardından yeni cep telefonuma kavuşarak, rahat bi
uyku uyudum. Yine rüya yine ben, o anda sabahın ilk ışıklarında gözümü açmış
oldum. Ah birde bunlar olmasa, baykuş misali yaşayacağım ama gerçi o aralar o
kadar çok rüya görüyorum ki, yaşamımın yarısını bilmediğim diyarlarda dolanarak
tamamlıyorum. Uyku sersemiyle “geldin değil mi?” diye mesaj bırakmışım. Oda, “nasıl
bildin ya?” şeklinde cevap atmış. Orda kendime geldim işte, her haltı çocuğa
bilip bilmeden konuş sen! Rüyamda otobüsten indiğini gördüm diye saçmalanır mı?
Öylesine söylemiştim diyerek uyumaya devam ettim artık.
Yaşamım boyunca hayatıma en çok burnunun
sokanlardan biride rüyalarım olsa gerek. Bazı şeyleri önceden yaşar gibi olmak
bütün yaşam enerjimi alıp götürüyor elimden. Hadi görmezlikten geleyim diyorum,
bu sefer de inanmak istemediğim rüyayı sorgulamaya başlıyorum. İlla doğru mu,
değil mi diye sorgulamaktan anı yaşayamıyorum. Geçmişte gördüğüm rüya denen
hayal sahneleri aslında pek emin olamasam da sonradan gerçek olanlar oldu bir
şekilde.
Tam
evlenecekken Atom ortalardan kayboluyor. Arıyorum buluyorum ama o hala beni
arıyor. Ne kadar karşındayım buradayım
desem de görmüyor beni. Bu sefer ben kendimi kaybediyorum, aramaya başlıyorum.
Sonra her şey toz bulutu, kısacası ikimizde kayboluyoruz ve yanımda başka bir
adamla gözümü açıyorum. Bu da kim lan! Ben böyle birini tanımıyorum derken yüzüne
bakmaya çalışıyorum seçemiyorum ama fizik desen yerinde boylu boslu yapılı
elinde de gelin çiçeği var. Kimsin demeye kalmadan, onunla evlenmiş oluyorum. O
sırada Atom ve ben göz geliyoruz “bana bunu da mı yapacaktın?” demesiyle
uyanıyorum. Rüya olduğu için, defalarca şükrettiğim böyle kabuslar işte. Rüya
sonuçta fazla takılmamak gerek, zaten saçma diyerek kendimi yatıştırıp,
unutmaya çalışıyorum tabii gene görüyorum.
Uffff kabuslar gerçek olmasın...
Gittim... Bittim...
Kitap okumak faydalı tabii de bence ne okuduğun daha önemli. Önceden her bulduğumu okur
maksat merakım dinsin derdim. Anlayıp anlamadığıma gelince de orası şüpheli
işte. İnadım inat, sıkılırsam uyuyarak ta olsa o kitabı bitiririm. Soran
olursa, bitti mi? Bitti. O kadar! Sonrasında aklım başıma geldi. Yıllarca
kendime pay çıkartabileceğim yazarların kitaplarını okumayıp, hayal ürünü tuhaf
yaratıkların çoklu ilişkilerin yaşadığı gençlik adı altında çakma aşk
kitaplarını okuduğum için bu yaşıma kadar çok şey kaybetmişim diyorum.
Çekirdek’in isyanına müdahale olarak iş çıkışında, büfeye uygun fiyata
güzel korku kitapları geldiğini bildiğimden birkaç tane edinebilmek için her
gün gittiğim yolun ters istikametine doğru yürüdüm. Kapalı çarşının içine girer
girmez motor üstüne oturmuş birbirleriyle şakalaşan Atom’un çocukluğumuzdan
beri samimi olduğu iki arkadaşını fark ettim. Onlarda beni görünce Tılsım, diye
seslendiler. Bunları gördüm ya tamam. Dünyayı unutabilirim! İyi olacak hastanın
ayağına doktor kendi gelirmiş mantığına sevinmekten, doktorun ayağına zorla
gitmis olabilecegim aklımın ucundan bile geçmedi. Atomla balayına çıksam bu kadar
sevinmem. Ağzım kulaklarımda durdum karşılarında. Eskişehir de hala ne bok
yiyor? desem diyemiyorum. Pat diye de sorulmaz ki simdi. Hem hiç mi
gurur yok bende? En iyisi rahat olmak laf döner dolaşır nasılsa oraya gelir diyerekten durup bekledim.
Nasılsın faslını geçtikten hemen sonra
okula gittiğimi söyledim. Bu haber Atom’u bulur du elbet. Yalnız ne okulu olduğunu
söylemiyorum çünkü hala bana bile çekici gelmiyor. Adamlar üniversiteyi bitirdi
artık zevk için dershanelerde şurada burada takılıyorlar. Yok, efendim neymiş
puan yükselteceklermiş de... ben hala ıkınıp sıkınıyorum. Bulsam kendim gibi birini
aslında belki de hayatımı yaşarım. Olur ya herkes dengine demişler. Ama yok
bendeki kapasite belli, illa Atom! Diye düşünürken, içlerinde şimdiye kadar en
samimi olduğum pat diye konuştu yüzüme gözüme. Hatta bildiğin tükürdü! Benden
önce onların söyleyecekleri varmış demek.
“Atom nişanlanıyor!”
“Geçenlerde telefonla konuştukta, çok mutluyum aradığım aşkı buldum
evleneceğim dedi yani… Atomu hiç bu kadar ciddi görmemiştim. Sevindim onun
adına valla. Sonunda Atomu çekecek bir kız çıktı. (bana mı laf soktu bu?) Öyle
her şeye tavır alıp trip yapmıyormuş. (fena girdi bu laf ya) Sevdiği için her şeye
katlanabilecek bir kız demek ki.” “Anladım
dolaylı yoldan unut onu diyorsun?” dedim.
“Evet, yani Atomun mutluluğunu istersin herhalde. Haftaya burada olacak”
dedi.
22.01.2017
Anılarım Bomboş - Yayın 3
Olayın üstünden dört saat sonra hala çıplak ayakla ne giyeceğim ben diye
salaklığıma yanarken ayakkabılarımı sinirle ağda yatağının altına fırlattım.
Oda ne! Bir çift koyu kahverengi salaş bot, bana bakıyor! Acaba kimin? İki
numara da büyük ama bu tarz şeyler hele ki bizim gibiler için yaz kış demeden
her türlü gider. Aman Allahım temizde! Hemen Obalıyı çağırıp sordum
akrabasınınmış. Ondan da ne cevherler varmış be! Kendisi de yine dükkanda yok.
Giysem ruhu duymaz diye ayağıma geçirdiğim gibi Kavgacı’nın yanına gittim. Elinde
sigara başını öne eğmiş kuaförün yan tarafında otururken buldum. Geldiğimi fark
etmedi bile. Kollarımı birbirine kavuşturup erkek Fatma gibi tepesine dikilerek
dövecek gibi baktım. Beklemediği anda beni karşısında bulmanın sevincine hiç
aldırış etmeksizin, sınamak adına sordum.
“Ya sigara ya ben?”
“Komik olma aşkım. Tabii ki sigara!”
Sana sigarayla mutluluklar dilerim diyerek
geldiğim yoldan gerisin geri döndüm. Arkamdan seslendiğini duyabiliyorum ama
oyunun en önemli kuralı, bakmak gülmek yok. İnatla hiç oralı olmadan yürümeye
devam ettim. Arkamdan koşarak geldi tuttuğu gibi sarılarak “tabii ki sen” dedi.
İstifimi bozmadan öylece yüzüne baktım.
“Bunu niye benden istiyorsun?” diye sordu.
Cevap vermeyince üzerindeki paketleri sağ sola fırlattı, bak bıraktım işte
dedi.
Sahi mi acaba diye mutluluktan uçacağım
ama belli etmemeye çalışarak “inanmıyorum” dedim. Yüzüme duraksayarak baktı.
Tamam, diyerek arkasını dönüp hızlı adımlarla yürüdü. Nereye? Diye seslendim.
Sana diyorum nereye? Bu kez ben arkasından koşup kolundan çekiştirdim.
“Ben seni anladım ayrılmak istiyorsun
benden. Sigara sadece bahane!”
“Hayır! Saçmalama bu aklımın ucundan bile
geçmedi.” Yüzüne baktığımda gözlerinin dolduğunu görünce, benimde gözlerim
buğulanmaya başladı.
“Öyleyse bunu niye yapıyorsun?
İstemiyorsan söyle gerçekten. Üzmem ben seni.”
20.01.2017
Anılarım bomboş- yayın 2
Hayatta yapmam dediğim ne varsa Kavgacı için var gücümle yaptım. Tüm tabularımı yakarak bu adam uğruna yaptığım en ufak şeyi Atom için yapsaydım şuan büyük ihtimal onunla olurdum ama ben kısmet işine inananlardanım. Zaten Kavgacı’nın da üzerimdeki etkisi çok büyük. Güven gerçekten önemli bi kavram. “Sen yeter ki bana güven” diyebilmek bile sevginin en büyük kanıtı gibi. Sevdiğin insanın karşısına çıkabilecek her türlü engelde bile sevgisini hissettirerek kollarını açması sen yeter ki rahat ol hissiyle o huzuru yaşatması dünyadaki bütün aşkları yıkar atar. İstedikten sonra yeniden aşık olunabiliyorsa hayatta hiç bir şey zor olmamalı, yeter ki arzulamasını bilmeli.
Sabah akşam demeden her dakika birlikte olabilmek için çalışırken dahi,
markete bile gitsek ilk fırsatta birbirimizi görmek uğruna şehrin ortasında üç
sokak öteye yürüdüğümüz yetmiyormuş gibi, bir türlü bunlarla da yetinemeyip
geceleri de buluşmaya karar verdik.
Bu fikir öncelikle kimden çıktı tam
kestiremesem de büyük ihtimal Kavgacı’nın fikriydi ki çünkü kendisi son
zamanlarda evimin yakınlarında ve genelde mezarlığın oralarda geceyi geçirmeye
başlamıştı. Baya konaklıyor sanıyorum, bunu da anlamam için kesinlikle
söylemesi gerekmiyor çünkü sıkılmamak için genelde bir takım arkadaşlarıyla
gelip dolaştığından seslerini duyabiliyorum. Tabii en önemlisi de motorun sesi!
Böyle uyuz bi çat pat rahatsız edici sesler çıkarmasa da, evde sahibinin
gelmesini bekleyen it gibi daha evin yakınlarına yaklaşmadan motorun sesini
algılayıp kulakları dikiyorum. “Ne işin var burada bu saatte” diyemiyorum.
Biliyorum kendisi zaten hep sokaklarda. Bu yüzden yakınımda bir yerde, olduğunu
bilmek bile bana huzur veriyor. Öyle ki oda aynı şeyleri hissettiğinden
sessizce motoru ağaçların arasına bırakıp yeşilliklere yatıyor veya gün
aydınlanana kadar birkaç arkadaşıyla oralarda yiyip içerek laklak yapıyor.
Aslında evet, bu adam her daim her yerde.
Madem sabah erkenden kalkıp gitmemi evde kimse fark etmedi birkaç daha
saat önce çıkmamın da kimseye bi zararı olmaz herhalde. Onu anlamayan bunu hiç
anlamaz diyerekten şansımı daha fazla zorlamaya karar verdim.
Üstelik bu gece babamın evde olmasına rağmen! Yanlış hatırlamıyorsam, bu
gece, gece ilk buluşmamız olacağından giyinik olarak saat 23:40 gösterdiğinde
yatağıma yattım. Ancak uyumamam lazım, uyursam beni o yataktan feriştahı gelse
kaldıramaz 2’de! O arada kadınlık içgüdülerim Kavgacıya karşı hat safhada. Onun
hoşuna gidebilecek her şeyi yapma peşinde olduğumdan fırsattan istifade göğüs
dekolteli beyaz bluz ve yürüyemediğim halde, babamın zorla giyeyim diye aldığı
topuklu ayakkabılardan birini tercih ettim.
O geri durdukça ben bi o kadar teşvik ediyor gibi oluyorum ama ne tepki
vereceğini merak etmekten çok onun hayatında kadın olarak bulunabilmenin
derdindeyim.
Ev halkı nihayet uyuduğunda, öncelikle köpekleri ses çıkartarak beni
yakalatmamaları için iltifat yağmuruna tuttum. Sokak kapısından da bir o kadar
ses çıkacağını bildiğimden ayakkabılarımı elime alarak balkondan atladım. Bu
konuda ki şansımı seveyim be! İyi ki evin tamamı bizim. Ne komşu var ne kiracı,
en alt katta bulunmanın avantajı denir buna. Sıra geldi bahçe kapısına en zoru
bu oldu. Bahçe kapısını açmam demek babamın yataktan hırsız girdi düşüncesiyle fırlaması demek. O kadar yağlamamıza rağmen öylede bir gıcırdıyor ki
şerefsiz, ağırda. açmak için deli kuvveti gerekli şimdi. Yapamayacağım için tırmanarak maymun gibi attım kendimi öbür tarafa. İnanamıyorum kendime sonunda
ailemin bütün kurallarını çiğnedim! Özgürlük bu be tamda ihtiyacım olan şey.
Koştur, koştur köşeden dipten ayakkabılar elimde mezarlığın bulunduğu sokağa
çıktım. Bir taraftan da gözlerim hep Kavgacı'nın geleceği yönde, etrafa bakınıp
arıyorum acaba gelmiş midir diye. Kolay değil hayatımda ilk defa gece, gece
dışarıdayım. Sonunda tam paniklemeye başladım motorun önündeki farın yandığını gördüm.
Gecenin karanlıgında epeyce ilerledikten sonra evlerin en az olduğu bir sokağa
doğru girdik. Eski zemin katı henüz yapılmamış üç katlı bi binanın apartman
kapısının önünde durunca, “Burası neresi?” diye sordum. Kendi evi olduğunu
söyleyerek iki merdiven yukarı çıkıp tahta giriş kapıyı sessizce açtı. “Sen son
basamağın orada dur ne olur ne olmaz içerden silahı alıp çıkacağım” diye
söyledi. Fısıldar şekilde “Ne ya bu silah konusunu kapattık sanıyordum!” derken
hızımı alamayıp bağırmış olmalıyım ki, “Hişt! Sessiz ol aşkım ya, içerde uyuyorlar. Biraz
zaman dedim şimdi zamanı değil” diye fısıldayarak üstüne basa basa söyledi.
Kapıyı kapatırken devam etti konuşmaya. Yukarda amcam oturuyor yıllardır
görüşmüyoruz. Kavgalılar yani, onlar fark ederse her yerde lafını edebilirler.
Bizimkiler desen ayrı dert. Duyarsa hiç uğraşılmaz. Seni hiç getirmemem lazım
aslında ama her şeyi görüp bil istiyorum.
“Neyi?”
“Nasıl bir yerde yaşadığımı”
19.01.2017
Anılarım bomboş -Bölüm 19- Yayın 1
Bu hareketine hiç şaşırmadım, daha önce kaç kez aynı muhabbetle karşılaştığımı hatırlamıyorum bile. Bu nedenle çantayı elinden çekip alarak, “hayır, hepsi erkek” dedim.
“Zevksiz olduğunu söylemek isterdim ama ucu bana dokunur boş ver.”
Senin rock dinlediğini zannediyordum? diye imada bulunarak, üstüne basa
basa sordum. Sen seviyorsun diye söyledim. Kulağıma hoş gelen her şeyi
dinlerim. Hadi binde gidelim dedi. Bu kez şaşkınlıkla, “motora mı?” diye
sorunca gülerek, “Yok aşkım. Sen beni
ittireceksin arkadan” diyerek ekledi. Alışırsın merak etme.
Nereye gideceğimizi bile sormadan bindim. Dediği gibi de alıştım. Hem de
o anda! Hazıra bakıyormuşum ya ben. İşin içinde arkadan sımsıkı sarılma durumu
olunca, baya da sevdim motoru. Rüzgârın yüzümü sıyırarak geçmesi, Kavgacı’nın
direksiyonu kollamak yerine elimi tutması! Gözümü motor üstüne açamadığımdan
arkasına sinmiş olmam. Arada başımı Kavgacı’nın omzuna koyup gözlerimi açmaya
çalışırken onun durup, durup burnumu öpmesi. Tehlikeli ve fazlasıyla mükemmel!
Üstelik tanıdığım gördüğüm hiçbir erkek gibi davranmıyor. Bana nasıl yaklaşması
gerektiğini biliyor olmalı.
“Sahil kenarı mı? Hiç şaşırmadım ben nedense…” diye gülümseyerek
Kavgacı’nın yüzüne baktığımda, buraya daha önce geldiğini sanmıyorum. Önümüzde
ki yolu biraz ilerleyelim manzaraya bak sen” diye iddialı bi şekilde konuştu.
Yolun sonuna ulaştığımızda gerçektende müthiş bir manzarayla karşılaştım. Biz
tepede bütün plajsa ayağımızın altındaydı. “İlk kez görüyorum burayı gerçekten
de güzelmiş.”
“Seveceğini biliyordum. Ormanda gezmeyi, dağa çıkmayı balık tutmayı çok
severim. İnsana huzur veren şeyler bunlar.”
Doğayla ilgilenmiyorum. Topraktan
huylanıyorum. Balıklara bile üzülüyorum ben. İnşallah anlaşabiliriz...
Kayalıklara çıkıp tek kelime etmeden, denizi martıları fotoğraf çekinen
insanları dakikalarca seyrettik. Birbirimizin gözlerinin içine her seferinde,
defalarca dönüp bakmamamıza rağmen dakikalarca söyleyecek tek bir kelime
bulamadık.
Hakkında bilmek istediğim fazla şey var, nasılsa öğreneceğimi düşünüp
çok soru sormak istemiyorum. Acele etmeden tek, tek yavaş, yavaş sindire,
sindire anlamak ve yalnızca deliler gibi sevmek istiyorum bu adamı. Bana öyle
derin bakıyor ki, kalbi gerçekten boş değil gibi. Aynı anda aynı hareketleri
tekrarlıyoruz. Gülümsesem, gülümsüyor. Ne düşünüyorsun acaba şuan? Diye
soruyorum içimden, pür dikkat yüzüne bakıyorum. Oda aynı ifadeyle bana dönüyor.
Çocuklar gibi ayaklarımızı sallayarak kayanın üzerinde oturup doğayı
koklarcasına derince nefes alıyoruz.
“Kavgacı?”
“Efendim?”
“Düşünüyorum da, yüzüne bakıyorum. Tanımadığım bilmediğim yabancı bir yüz
duruyor karşımda. Fakat derler ya kırk yıldır tanıyormuşum gibi. Beraberinde
öyle bir his işte… Şaşırıyorum halime.”
“Evet. Aynı şeyi ve daha fazlasını düşünüyorum şuanda” dedi
gülümseyerek.
“Hayatının sonuna kadar aynı yüzü görmeye devam edecekmiş gibi mi?”
“Evet! Nasıl ya, aynı şeyleri mi düşündük biz şimdi?” dedi şaşkınlıkla.
“Galiba, dahası şey gibi… Bilmiyorum işte tuhaf söylemesem daha iyi”
dedim bende.
“Ben söyleyeyim mi o zaman devamını?” diye sordu.
“Evet?”
“Evlenecekmişiz gibi mi?” dedi ağzı kulaklarında, yüzüme dikkatle
bakarak.
“Evet. Tamda öyle!”
“Bilmiyorum ama ben seni sevdiğimi anladığım günden beri. Evleneceğim
kadını buldum dedim. Hatta delirdiğimi falanda düşündüm. Bilmiyorum tabii sen
ne düşünürsün.”
“Genelde bu tarz şeyleri kadınlar hisseder” dedim gülerek.”Sen böyle
söylemesen ben böyle diyemezdim sana” dedim.
“Niye?” diye sordu.
“Genelde yanılırız da.”
Anılarım Bomboş
"Okula ara verdik, sonra ben onu da bırakmış bulundum… Okula hiç ara verilir mi? verilirse soğurum bende böyle. Aslında hayatımın en
büyük sınavına oradan kendime bi koca seçerek katıldım. Olmadı tabii sonra geçemedim
o sınavı, ve ben yine sınıfta kaldım."
"Aşkım sana bi süprizim var, bil bakalım ne?
Neee, ne aldın ?!
Yok askım öyle bir şey değil, daha çok seveceğin bir şey… Bugün aksama kadar uyuyabiliriz!
- ..........
- ..........
"Aşkım buğün benim doğum günüm, unuttun mu yoksa?!
Hadii ya, yine mi..."
kitaptan derlemeler.. 2013
16.12.2016
Bir zamanlar benim için J.ROCK!
Bugün epey uzun zaman önceden beri severek dinledigim #japonrock gruplarından da bahsedeyim dedim. Özellikle ilk dinlemeye başladıgım dönemlerdeki hallerini resimlemeye çalıştım, simdiki duruma bakınca aralarında dagılanlar büyük degisimlere ugrayanlar oldu. En başta #L.M.C #thegazette #x.japan #gackt ortadaki #miyavi #manasama #girugamesh #sug #anticcafe #ancafe de denilebilir, #serialnumber ve #direngrey 👍 önceleri Gackt ve Miyavi kendi kurduklari #s.k.i.n grubuna dahillerdi. Baya bi önce yani ben bile ilk tanıdıgım yıllar onlar ayrılalı cok olmustu. Tek başına zaten fazlasıyla da yeterliler, özelliklede Miyavi her türlü şekle kılıga girebilen eşsiz bi adam. Gitarların efendisi ve ayrıca cokta yakısıklı ^^ bir çok rock grubunada destek veriyor, onu sıkca the gazette grubuyla görebilirsiniz mesela. Birbirinin hamuru gibi hatta the gazette bence japonyanın en iyi grubu. Bu arada resimdekilerin hepsi erkek, peki ben bu tarz erkeklerden hoşlanıyor muyum? Hayır 😁 bir cogunu begenmeme ragmen tercihim her daim yarı kütük yarı öküz hayvan gibi karsıdan bakınca erkegim diye bagıran tiplerden etkileniyorum x)) he birde mana sama gothic lolita diye tabir ettiren koyu lacivert karedeki adam, #moidixmois grubu ve suan varmı emin degilim ama aynı adı taşıyan harika kıyafetleri var. Kendisi başlı başına bi akım, zaten gördügünüz stillerin tamamına #visualkei deniyor.
İnsta Çağrı -3
23 Ekim
Bir süredir bebek odası dekoru için dogum kartı yaptırmayı düşünüyordum, sonunda zevkime uygun olarak kendim hazirladim 👍
Hiç yerinde durmuyor sıpam benim :D
Küçük sumo
Neden sürekli böyle oturdugu konusunda fikrim yok...
Çağrı ayrıntıda gizli. Köpegiyle öpüşüyor :D
Üst diş cıkartma cabaları, diş kaşıyıcıları dışında herseyi kemiriyoruz :D
Çok şuükür bin şükür seni bana verene..
3 aralık
Bide anne olucam, dizi bakıcam diye arkamda uyuyan cocuk ne alemde haberim yok 😂😂😅😅 #asklaftananlamaz
Sinirlerimbozuldu 😂😂😂
7 Aralık
Bebekleri ayakta sallayarak uyutmak zararlı oldugu için bu geleneksel yönteme baş vurmayacagımı düşünüyordum, takii sallanmak nedir hiç bilmeyen Çağrı'nın kendi kendini sallamaya çalışarak ee'eeee dedigi güne kadar. Evdeki hesap çarşıya hiç bir zaman uymuyor bence. Asla emzik kullanmasına izin vermem dedigim Çağrı'nın dogdugu gün parmak emdigini görünce eczaneden emzik aldırmam gibi 😅
8 Aralık
Tiktaktak merakı
Bir iki gündür Çağrı'nın "baba" dedigini duyar gibiydim. Bugün mutfakta ugrasırken babamın,"senin babanın ....... " diye salondan gelen sesini duyunca emin oldum. 😂😄😅 Ben bile babama dede diyorken, nasıl ögrendi bilmiyorum. Demek ki çocukların anne baba demesi için onları tanıması gerekmiyor.
9.12.2016
Minimalist Yaşamım - sizde fazlalıklardan kurtulun
Merhaba, öncelikle "minimalizm" nedir diye soracak olursanız. Bana göre hayatınızdaki her şeyi daha aza indirgemek derim. İhtiyacın kadar eşya, daha temiz düzenli bir ev, daha enerjik bir yaşam demek. Youtube -da Melisa Gelis kanalını Melisa'nın Minimalizim üzerine çektiği videoları keşfedince neden bende kendi yaşantımdan biraz bahsetmiyorum ki diye düşündüm. Minimalizimi keşfetmek benim için şaşırtıcı oldu çünkü birileri tam olarak benden bahsediyor gibiydi. Bir tür akım haline gelmiş bir hayat felsefesi, ve siz buna ayak uydurmayı seçenlerdenseniz, isiniz biraz zor olabilir...
"Evrene her zaman olumlu mesajlar yollayın ve evinizdeki kötü enerjiden kurtulun, atın, yenileyin, yenilenin. Ben bir kaç parça şey attım evim sanki hafifledi, genişledi" diyen tanıdıklarım var, işin komik tarafı bana göre zaten atması gerekenleri başkasına vererek rahatladıklarını düşünüyorlar.
Küçük bir sır; cimriyseniz hayatınızın sonuna kadar kargaşada yaşamaya devam edeceksiniz :) çünkü sizin hayat felsefeniz de bu...
İşin özüne inince karakter meselesi mi yoksa, aile içi eğitim mi insanı bu denli düzenli bir hayata sürükleyen, tartışılır ??.
Kendimi bildim bileli, elimdeki fazlalıkları birilerine veren, bir süre bir şeylere heves edip biriktirip sonra da sıkılan, (siz bunu yapmayın) eşyaları değiştiren, hep sadeliğe, daha da çok sadeliğe giden, geniş mekanları seven, (alanınız dar olsa bile! geniş göstermek yine sizin elinizde) sık sık eşyaların yerini değiştiren, aldığımı aldığım yere bırakan. yeni şeyler alınca hemen yerlerine yerleştiren, hatta uzun bir yolculuktan dönünce bile yorgun argın demeden valizleri boşaltan ve tüm bunları yapmazsam uyku tutmayan bir yapım var.
Ben böyleyim ve oldum olası takıntılı biri olduğumu düşünürdüm ama videoları görünce kendi halime güldüm. çünkü böyle bir hayat tarzımın olması dışarıdan bakınca aslında hiçte rahatsızlık verici değilmiş.
Karışık mekanlarda bulunduğum anda o ortamı karıştırıp gereksiz gördüğüm her neyse toplayıp atmak, yerlerine düzgün eşyaları güzelce temizleyip yerleştirmek istiyorum ve o en karışık bölge neresiyse oradan gözlerimi zor alıyorum. Ruhum daralıyor ve maalesef hiç ses etmeyerek o ortamdan uzaklaşıyorum. Eşyaları sırtımda taşıyorum sanki, beni öyle yoruyor.
Minimalizim üzerine Melisa üşenmemiş yazmış, oldukça faydalı liste oluşturmuş. Gardırobundan, bilgisayar düzenlemeye, cep telefonu temizliğinden, mutfağa ve evin her bir köşesine, hatta kendinize kadar. Bunlardan en kapsamlısı 90 maddelik minimalizm derlemesi. Video için- okunabilir liste için- Bu listenin bazılarına gerçekten güldüm, örneğin 32'inci madde de "Kilerinizde tarihi geçmiş her şeyi atın, elden çıkarın" demiş. Daha kötülerini de gördüm! Tüm bunları yapacak vaktim yok demeyin, depolamayın temizleyin...
Küçük bir sır daha; pis insanların en büyük temizlik bahanesi "çalışıyorum"dur. Bu nedenle ya yorgun yada hasta olurlar. 365 günün bir günü dahi temizlik yapmaya uygun değildir.
Evde bulunan her yatak odasında her bir yatağa ait sadece iki ayrı takım nevresim takımı var.
Sistem şu; fazla olan, uymayan, bozulan vs. hemen elden çıkart. Hala kullanılır gibiyse farklı alanlarda değerlendir veya bir ihtiyaç sahibine ver. böylelikle bizde hiç bir şeyin yedeği fazlalık oluşturan sıkıcı bir görüntü oluşmuyor.
Bazen soruyorlar mutfağın nasıl bu kadar sade düzenli görünüyor diye. Basit, plastik gibi zararlı maddelerden oluşan kaplara para verme, ihtiyacın fazlasından alma, tükettikçe al, gıdaların ambalaj ve kavanozlarını gerekmediğini bildiğin halde bir yerde lazım olur belki diyerek depolama.
Dondurma ve peynir kaplarını hatta kola şişelerine kadar biriktiren çok fazla ev hanımı var. Misafir için ayrı bir yemek takımı, çatal bıçak takımı. Bence yanlış' doğru olan misafir için kullandığım her şeyi kendimde kullanabilirim.
Fazla fazla tencere seti, sırf dış görünüşleri için alınmış kupalar. Evimde sadece 7 adet kupa var, 3 tanesi devamlı askıda, yani fazlalık :)
3 çift üç ayrı boy Türk kahvesi fincanı bana göre oldukça ideal. Su bardakları da aynı şekilde.. Evin içinden her bir odadan onlarca örnek verebilirim böyle.
Kıyafetler de yazlık kışlık ayırmıyorum, sadece davet elbiselerini urçlara, gündelik giydiklerimi askıya asıyorum.
Ayrıca Takı, gözlük atkı şapka gibi aksesuarları da ihtiyaç olduğu kadar bulunduruyorum.
Ayrıca Takı, gözlük atkı şapka gibi aksesuarları da ihtiyaç olduğu kadar bulunduruyorum.
Teknolojiye hiç güvenmiyorum, bu yüzden anılarımı her iki haftada bir veya yoğunluk oranına göre içerik olarak ayırıp her birini USB alanına depoluyorum. Bilgisayar ve fotoğraf makinesi içinde geçerli bu durum.
Tabii bu demek değil ki şarjlı cihazlara güvenmeyip USB güveniyorum. Yılda bir iki kez en çok sevdiğim fotograflardan ayrı bir bellek oluşturarak fotoğrafçıdan albüm yapmasını istiyorum. Albümlerin yeri benim için gerçekten çok başka. verdiği his elde avuçta tutulur olması, bunu hiç bir teknolojinin yaşatabileceğini düşünmüyorum.
Özellikle bu konuda asla üşenmeyin, kendiniz ve sevdikleriniz için... Hem diğer yandan rahatlamış olan kasılmayan telefonunuzun keyfini de sürebilirsiniz. Telefonumun ekran görüntüsü göstermek istedim, uygulamalar listem bu kadar. Silinemeyen, kullanmadığım uygulamaları her zaman gizliyorum.
Gerektiğinde açıp kapatıyorum da bazen. Memnun kalmadığım devamlı kullanmadığım uygulamaları anında siliyorum. Bu yüzden telefonumun ekranı her zaman temiz. Ve son olarak telefonda asla oyun oynamıyorum. :)
Tabii bu demek değil ki şarjlı cihazlara güvenmeyip USB güveniyorum. Yılda bir iki kez en çok sevdiğim fotograflardan ayrı bir bellek oluşturarak fotoğrafçıdan albüm yapmasını istiyorum. Albümlerin yeri benim için gerçekten çok başka. verdiği his elde avuçta tutulur olması, bunu hiç bir teknolojinin yaşatabileceğini düşünmüyorum.
Özellikle bu konuda asla üşenmeyin, kendiniz ve sevdikleriniz için... Hem diğer yandan rahatlamış olan kasılmayan telefonunuzun keyfini de sürebilirsiniz. Telefonumun ekran görüntüsü göstermek istedim, uygulamalar listem bu kadar. Silinemeyen, kullanmadığım uygulamaları her zaman gizliyorum.
Gerektiğinde açıp kapatıyorum da bazen. Memnun kalmadığım devamlı kullanmadığım uygulamaları anında siliyorum. Bu yüzden telefonumun ekranı her zaman temiz. Ve son olarak telefonda asla oyun oynamıyorum. :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)