4.07.2017

İki Kitaplıktan Geriye Kalanlar


  Yaklaşık iki sene önce kitap almaya ve okumaya ara vermiştim. Hatta kitap seçme konusunda baya başarısız olduğum için ne olsa alma huyumdan vazgeçip özellikle de bana hiç bir şey katmayan (Tess Gerritsen, Tedd Dekker, Lisa Gardner, ) gibi başlıca polisiye gerilim kitapları yazarlarını hayatımdan çıkartmaya karar verdim. Tercih zevk meselesi olsa da bir dönem deli gibi merakla okuduğum bu tarz kitapların sadece zamanımı çaldığını, korku filmi izler gibi gelip geçtiklerini düşünüyorum. Sevmiyorum değil, vakit harcamak istemiyorum. Haliyle geçen yaz okuduklarımı bir kenara ayırıp hala okumadıklarımı ise kapakları bile açılmadığı için resimde gördüğünüz gibi saklama gereği duydum. Malum düşününce "peynir ekmek gibi tüketilmesi gereken" kitapların pahalı olduğunu insanın içine oturmuyor da değil. Birde benim gibi ödünç kitap istemeyip direk D&R dan alıyorsanız ne demek istediğimi çok iyi anlamışsınızdır :) 

  Tercihime gelince, bir dönem sırf eğlenmek için vaktinde Dizüstü edebiyat kitaplarına epey bir yatırım yapım. Başta French oje Erkek dedikodusu'nun iki kitabını okuduktan sonra bu yazarın kitaplarını bir daha almamaya karar verdim. Aynı şekilde PinkFreund kitapları derken, eğlendim eğlenmesine ama bu kitaplarda da bana itici gelen bir yön vardı. Sanırım kitap kadar yazarı, yazar kadar da kitabı sevme gereği duyuyorum. Bu kitaplar da yazardan parçalar olunca her iki açıdan itici bulduğum taraflar oldu. Neyse, yine hepsini bir kenara attım, en son Pucca'yı okudum. ilk okumam gerekeni nasıl olduysa sona atmışım! Nasıl sevdiysem artık, ilk kitabın verdiği hazzı sonralarında bulamasam da en merak ettiğim internet yazarı olmayı başardı. Blog tadında İnternet yazarlarına gerçekten bayılıyorum. Çünkü zaten Blog günlüğü tutanlar olarak hemen hemen hepimiz bu işi yapıyoruz. Özellikle de internet yazarı demeye dilim varmasa da (Angutyus) Fatih Akdere'nin kalemine bayılıyorum. İçlerindeki şüphesiz en iyi yazar o. Bu iki sene de çok şey kaçırdığımı biliyorum ama işe başlar başlamaz ilk sahip olmak istediğim kitaplardan, Apaçi Masalı'nın devamı mutlaka alınıp baş köşeme konulacak.

  Lise yıllarımda alıp en üst rafa koyduğum halde Harry Potter okuyacağım diye yüzüne bile bakmadığım 100 temel eserlerden sanırım bir tek çocuk kalbi olanını okumuştum. Zaman hırsızlarından kurtulup keşke kıymetlerini bilseymişim diyorum şimdilerde. 
   Aaaa olur mu Harry Potter laf yok. Her bir kitabını kaç kez okudum ve satın aldım bilmiyorum. Annem her seferinde derslerinle ilgilenmiyorsun diyerek çöpe attı. Bu durum ne kadar çok tekrarlandıysa o kadar çok satın aldım o kitabı. Sonunda bıraktım ne yapayım, ilerde evlenir ayrı evim olursa alır çocuklarımla okurum dedim. Hiç ayrı evim olmadı ama kızımla okuyacaklarım için kitap alışveriş listeme çoktan girdi bile. 

 Kişisel gelişim kitapları aynı hep aynı zırvalama, hiç değinmiyorum. Meleklerle yaşamaya ise inancım gereği asla inanmıyorum. Sırf almış bulundum diye elimde tutuyorum ama ben size söyleyeyim, çekim yasası neyse buda odur. Neye inanırsanız kendinize çekersiniz. İslamın da dediği gibi, "Düşüncelerinizden de sorumlusunuz..."

 Son olarak Türk yazarlar başımın tacı, gerek edebi yönü olsun gerekse tasavvuf olsun. Ah o Aşkın Göz Yaşları buram buram maneviyat kokuyor. Bir kitabı iki günde bitiren beni bile bir hafta ağlattı. O nasıl bir ağırlıktır ki, neyle nasıl yazdın demek istiyorum. Yüreğine sağlık...


Kitap Sepetimde hangi kitaplar bekliyormuş:


  1. *Frida Kahlo Aşk ve Acı - Rauda Jamis
  2. *Soğuk Kahve, Sabah Uykum, Bana İkimizi Anlat, Korkma Kalbim, Gök Yüzüne Not - Ahmet Batman
  3. *Bir Apaçi Masalı 3,4,5 + Fedai - Angutyus
  4. *Sizi Mutluluk Denizinde Yüzdürecek Eğlenceli Şeyler - Mr. Wonderful
  5. *Pucca günlük 6 
  6. *Bakırköy Akıl Hastanesi'nden Anılar - Latif Ruhşat Alpkan
  7. *Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small, Gigi Vorgan
  8. *Hayat, Hüzün, Umut, Veda - Ayşe Kulin
  9. *Simyacı - Paulo Coelho
  10. *Tutunamayanlar - Oğuz Atay
  11. *Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
  12. *Yeraltından Notlar - Fyodor Mihailoviç
  13. *Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez


  • Harry Potter ve Felsefe Taşı 1, Sırlar Odası 2 - Resimli Özel Baskı
  • Çağlar Boyu Quidditch - Kennilworthy Whisp
  • Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar -


Listemdeki kitaplar hakkında görüşleriniz neler? 
Ayrıca önerilerinizi bekliyorum.^^
En sevdiklerimden; Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

2.07.2017

Paramparça - 3,5


Bizdeki ilişki kavramı okulların açılmasıyla birlikte sevip de kavuşamayanlara dönüştü. Çocuk haliyle sürekli ilgi bekliyor ve zaten muhabbet edeceğiz diye gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Onun durumu okuldu iş hayatıydı derken hepten yorucu. Birde üzerine bana sürekli vakit ayırmaya çalışması yüzünden haliyle bilgisayar başında uyuklayarak sabahlar oldu. 
 Mevsimi kışa getirdik, yarıyıl tatili fırsatı çıktı karşımıza ben buluşmayalım diye hala atla kara bir seçiyorum. 

“Ehehe bu gidişle bilgisayar başında yaşlanacağız dimi.”

“Hahha, alemsin ya daha neler…”

 Trajikomik aslında. Odadan çıkıp da “ya anne baba ben manita yaptım. Gece gündüz de onunla görüşüyorum” diyemiyorum. Madem öyle düşündüm taşındım, vakit kazanmak için olaya son noktayı koydum. “Abim yakında askere gidecek ya hiç riske girmeyelim simdi, o zaman rahat rahat dolaşırız” dedim.. Heyecanlandı bu tabii, anında plan proje içersine girdi. Sabırla dört ayın geçmesini bekledi.

O arada artık soğuktan geberiyorum odada! Yaz boyu güneş görmeyen odadan kışın böyle bir torpil beklenilmez tabii. “Burası ne kadarda soğukmuş” diyenlere karşı, rahatsız edilmemek için inatla “yooo çok iyi sana öyle geliyor” demelerimde eklenince çaresiz kaldım iyice. Ellerim morardı tuşlara dokunamaz hale geldim. Baya vücudum takırdıyor benim ya, birde ani hareketle zayıflıktan kemiklerimin birbirine çarpması yok mu canımdan can kopuyor sanki. En kötüsü de Atom’un kamera açma isteği ve benim güzel görünme çabam! Babaanne kazağıyla oturduğum halde, güzel görünmek için bildiğin soyunuyorum! Aslında odadan hiç çıkmadığım için rahatlıkla en az üç gün aynı pijamayla yaşayabilirim de.

“Merhaba aşkım bugün nasılsın?” Iıııııııı donuyorum çaktırma. Üstümdeki askılı tişörtle muhteşemimmm zaten. “Sen o halinle üşümüyor musun?” diye soruyor ardından. Aaaa olur mu canım burası sıcacık terliyorum ondan. Yarım bi beynim vardı oda buzlandı. İlla güzellik arayışındayım düşünemiyorum ötesini. Hiç aklıma gelmezdi, sevecekse beni her halimle sevsin demek. Üstelik dış görünüşe bakıp kalacak biri de değil ama... Zaten kimden ne gizliyorsam, aynı okul aynı mahalle geldik kaç yaşına giy cuvalı otur işte. Olur mu? Güzel görmesi lazım!  Sonrasında da kamerayı artık kapatsak mı diye adamın gözünün içine bakar gibi ekrandaki görüntüsüne bakıp duruyorum oda sanıyor aşktan. Birde sayıklıyor “sen az üşüyor gibisin ama neyse” diye. Sormasana oğlum ne yapıyorsak aşkımızdan işte! Bu erkekler de olmasa saçlarımıza bile dokunmayız daa. Vururuz kilonun dibine dibine uçuşsun pireler götünde! Yinede aşk için yar için komple vücuda ağda yapar, gene de gık demeyiz biz.

“Bitanem sana bir şey soracağım bana dürüst davranıyorsun değil mi?”

“Evet” (yalan)

“Yani benden hiçbir şey saklamıyorsun”

“Tabii ki”

“O çocukla gerçekten öpüştüğün doğru mu?” Hayda! Durmuş, durmuş neyi tutmuş içinde. Bu iş direk inkar edilmeli. Alt tarafı okulda buna inat çıktıgım birinden gelen o anlık öpücüktü yani… tek farkı bütün sınıf gördü! Hemende yetiştirmisler. 

 Arada bir böyle sorguya çekip, her zamanki gibi uykuya daldı mı rahatlıyorum. İrkilip tekrar konuşma çabası içersine girse de. Onu öyle kameradan izlemeye doyamayıp  ekran görüntüsünü alıyorum. Bir yandan da için el vermiyor kıyamıyorum, arayıp yerine yatmasını söylüyorum. Tamam, o zaman ben yatayım ama kamera açık kalsın diyor bu kez de. Onun aklı uyumaktan çok bende olduğundan zorla kapattırıyorum bilgisayarı. Durur mu tabii teknoloji konuşuyor, telefondan aşk mesajları gelirken sinirleniyorum bazen. Aaa yeter ama ya! Uyumak istiyorum, yat hadi. Sonunda bütün gece ona sarılır gibi koynumda telefonla uyuyup kalıyorum.

 Sevmek güzel. Mutluyuz ama her seferinde uzaktan sevmek zorunda kalmasam daha bir başka olacaktı.. Tam kavuştuk ohh be diyeceğim yerde, acı çekiyorum. Tarihte adı geçen aşklar gibi beklediğim yetmiyor, birde bekletiyorum. Bok var yani! Soruyor bazen “beni neden seviyorsun?” diye. Ulan ben biliyor muyum sanki nedenini, oturup liste çıkartacak olsam gene işin içinden çıkamam. Yazmakla da anlatılmaz zaten. Hangi şair aşkı tam olarak anlatabilmiş ki zaten şiirlerinde. Eksik ya da tam seveceksin mecbursun çünkü aşk böyle emrediyor. Gözün gördüğü engeli yürek kabul etmiyor.

  Seviyorum desem, “bir gün sevmeyeceksin” diye de ekliyor. Hayatın nereden çelme takacağı belli olmasada bu sözü mantığıma sığdıramıyorum. Kalp bu kaç kişiyi sığdırabilir ki bir bedene?
Unutursun diyor ama unutmanın anlamını bilmiyor. Unutmak aynı zamanda bir yerlerde iz bırakmak demektir. O yükü bir kenara bırakıp, vazgeçmek demektir. Hem öyle sevmek için, sevişmek dokunmak şart değil ki. Anlatamıyorum, ulaşamadıkça değeri artıyor, daha bi seviyorum.

 Geleceği düşünmek için çok erkendi, düşünmemekse büyük bir kayıp gibi. Ama her ilişkinin başlama amacı olmalı çünkü amaçsız aşk yaşanmıyor. Sonra bi bakmışsın onun adı aşk değil, vakit geçirmek olmuş. Her insan bu yüzden gerçek aşkı arar ya işte, ararken de vakit geçirir ve vakit geçirmek bence sadece mutsuzluğu getirir.

 Bende birlikte vakit geçirdiğimiz o anlarda aslında hiçte mutlu olmadığımı fark ettim. İş bu raddeye vardıysa ben bitmişim demektir. Ben onu uzaktan sevmeye alışığım ama sanmıyorum ki onunda benimle zaman kaybetmek isteyecegini. Çok daha fazlasıydı söyleyemedim...
 Ve biz yıllarca çifte kumrular gibi görüşüp, sonradan ayrılığa düşecek insanlar değildik. Ama ayrılıktan varlığa geçmeye çalışan aşıklar olmayı çok denedik. .

***
 Biraz vicdan azabı, biraz da özlem sürekli kabuslar görmeme tek neden. Ağlıyorum, böyle olsun istemiyordum. Beni niye bıraktın demesine rağmen ısrarla, sevdiğimi söylüyorum. Ulaşmaya çalışsam da, hayatım avuçlarımın içinden kayıp gidiyor ve ben debelenerek uyanıyorum.

 Mavi devamlı mesaj atıyor “Atom seni soruyor” diye. Artık ona bile bir şey söyleyecek yüzüm kalmadı. Görüşmüyorum, ne bileyim ne dersen de diyorum. Sonra soruyorum iyimiydi diye. Görmeden pekiyi olduğuna emin değilim aslında. Hayat bu bir zamanlar sen onu kovalıyordun, şimdi o seni. Demek ki böyle olması gerekiyor bazen diyerek ekliyor Mavi. Evet, belli düşünceler altında eziliyoruz ama hayatın bize ne sunacağını hiç bilmiyoruz. Sonu bilmeden de kararlar almaya devam ediyoruz....

***

Uzun düz bir yolda ağır adımlarla ilerlerken, karşıdan bana doğru gelen Atom’u fark ettim. Geri adımlarla kaçmaya başlayarak, ne yapacağımı bilemez halde şaşkınlıkla karşıma çıkan ilk kapının arkasına saklandım. Bana doğru aynı tempoda yaklaşarak kapıya doğru eğildi ve elini uzattı. Neden oraya saklandın? Yeniden panikle uyandığımda kursa geç kaldığımı fark ettim! Alelacele giyinerek sokağa kendimi attım ve dolmuş olmadığı için bitmek bilmez mahalle yolunda acele adımlarla koşarken gördüğüm rüyanın etkisiyle sürekli etrafıma bakmaya devam ettim.

 O kadar çok özledim ki aslında gelse gerçekten çıksa karşıma kolumdan tutup sürüklese bile giderim. Ama artık gerçek olmayacak kadar imkânsız, hayalden bile uzaktı benim için. Ne kadar da çırpınsam sanki beynim artık onu istemiyor. Yüzüm yok belki, hep ne derim korkusu da içimde bir yerlerde.

 Günün ilerleyen saatlerinde ne rüya, nede Atom kaldı aklımda. Sadece dalgındım biraz ve ağır bir şekilde yürüyordum. Böyle durumlarda nedense hep gökyüzüne bakarım. Gökyüzüne baktığımda sanki dünya yok gibi gelir. Farklı bir hayat vardır yukarda ve ben yerde değil orada yürüyor muşum gibi hissederim. Huzur bulurum sadece gülümserim. 
Neyle karşılaşacağımdan habersiz bulutların üstünde bir süre süzülerek ilerlerim. Yoldan bi aracın geçmesi, en ufak bir çıtırtı bu sihri bozar dünyaya pat diye düşerim halbuki. Ve ben yine düştüm dünyamdan, Tam gördüğüm gibi işte, daha bu sabahtı uzun bir yol ve önüne bakarak ilerleyen Atom’u gördüğüm o an. Tamamen bilinçsiz şekilde yolun kenarından gerisin geriye koşmaya başladım. Beni fark etti, kafasını yerden kaldırarak bana baktı bense yalnızca koşmaya devam ediyordum. Derken duvarı olmayan bir bahçedeki çalıların arkasına sakladım.
Uzun zaman sonra onu ilk kez görüyordum ve çok zayıflamıştı. Bense her şeyden sonra kilo almaya başlamıştım. Çalılıkların oraya doğru yaklaştı ve eğilip ağaçların arkasındaki beni görmeye çalıştı. Biraz kenara çekildim, bu kez diğer taftan bakmaya çalıştı. Hiçbir şey demedi, ne sordu, ne merak etti. Durdu dikildi baktı ve gitti.İnsanlar haklı, severken ayrılmak hiç bu kadar kolay olmamalı. Göz görmeyince gönül katlanır derler ya, görmedikçe katlandım. Karşıma çıktıkça da yaralandım.

***

Aylar sonra bir akşamüstü merakıma yenilip, farklı kimlikten adresini ekledim. Şimdiki gibi Facebook olacaktı var ya hiç aklım kalmazdı ama Msn öğle değil tabii, görüşmek istemediğin birini silersin sorarsa da adres değiştirmiştim ya da giremiyorum diyerek sallayıp işine devam edersin. Aklın takılınca da böyle Zeynep bile olabilirsin. Birde karşı taraf Zeynep olduysa işte o zaman vay haline. Bütün foyan ortaya çıkar işte. İlk kez olduğu gibi yine o anda ulaşabildim ona. Her nasıl olduysa anladı benim olduğumu saniyesinde ileti gönderdi. Beni niye bıraktın? Ben buna nasıl cevap verebilirim ki diye düşünürken o art ardına sıraladı. “Şimdi niye ekliyorsun?” “Ne yapmaya çalışıyorsun?” “Ben sana ne yaptım?” “Konuşsana!”

“Bilmiyorum” diyebildim.

“O okulu bırakman hataydı Tılsım! Sen okulla birlikte beni de kaybettin. Hayatını mahvettin görmüyor musun? O bilgisayar karşısında yaşlanıp çürüyeceksin!”

“Sana o kadar da söyledim bir gün beni sevmeyeceksin diye.”

“Sevmediğimi kim söyledi” dedim bu kez.

“Güldürme beni, utanmadan birde sevdiğini mi söylemeyeceksin?”

“Hayır.”

 Fotoğraf yollayarak bak dedi. “Bu benim yeğenim sen beni bıraktığın zamanlarda ablam hamile bile değildi! Düşün aradan ne kadar çok zaman geçmiş!”

 Bana karşı ne hissetmiş olabilirdi, bu hale nasıl geldi, beni gerçekten sevebilmiş miydi? Diye düşünmek aklıma hiçbir zaman gelmedi ama bütün öfkesini bir anda üzerime kustuktan sonra aslında hiç umurumda değildin, değilsin de tavrını kolaylıkla takındı. Sonrasında üniversite için İstanbul’a gideceğim sonunda benden kurtuluyorsun diye konuşunca bu kez inanmadım çünkü daha önce tıpkı bunun gibi bi oyun oynamıştı bana.

“Babam İstanbul’a dönmeye karar verdi, birkaç ay sonra gidiyoruz” diyince oturup baya hüngür, hüngür ağlamıştım. Ağladığımı görünce de bin pişman olmuş şaka yaptığını söylemişti.
O zaman inanmıştım doğru olabilirdi, çünkü annesi ölmüştü ve babası artık yalnızdı. Ve ben şerefsiz! Ağlayan ben değilmişim gibi, onu en zor günlerinde yalnız bıraktım. Oluruna bırakmak belki de çok daha iyi olacakken sessizce veda etmeyi seçtim! 

 Sonra inanmadım da ne oldu! İstanbul’a değil, Eskişehir’e gitti! Esas ondan sonra her şey içime dokunmaya başladı zaten.

***

Telefonla artık internette girilebiliyor dedim, şanıma yaraşır en son model bi telefon aldırdım. Ondada abim hemen bilgisayarı sattı, parasını cukkaladı. Atom'da sonunda facebook kervanına katılınca, benden has avrat mı bulacak diyerekten azcık ucundan eklemiş bulundum. Onu kontrol edeceğim derken de, abime küfredip telefona kontör yetiştiremez oldum.

Eskişehir’e gitmesi canımı çok yaksa da düşünce kızamıyordum da. Okuyacak tabii! Tühh benim suratıma! Bi liseyi bile bitiremedim bak ya. Valla okumadım diye beğenmezde şimdi beni. Üniversite hayatı falan, kızlar kesin aklına girerler diye kendimi yedim bitirdim sonra.

  O zamanlarda da face’den takip edeyim çocuğu, durum bildirisi yapsın falan yok, sahi ne zaman çıkmıştı bu olay bilmiyorum ama bana inat yapar gibi tık kelime yazmıyordu. Konum bildirisi olmasa da, hissediyordum geldigini.  Aynı havayı soludugumuz anda kokusunu alıyordum sanki..
Mahalleye sabah ve akşam olmak üzere çalışacak tek bir dolmuş getirmişler. Artık meraktan mıdır nedir, kim derdi Atom’un da aralarına girip oturacağını. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezde hele ki öyle bir zamanda. İlk kez işe girdim ve dönüşte dolmuşun camının önünde mahalleden bir arkadasimin bana bakıp gülümsediğini görünce. Aynı sekilde gülümsedim. Ancak  eliyle bir şeyler işaret ediyordu sanki, gözlügüm olmadıgından anlayamamış olsam da  aynı sekilde el sallarak anlamış gibi yaptım. Yaklaştıkça görüntü netleşti tabii, dolmuşunu kapısını açmamla kapatmam bir oldu o anda. Bir anda karşımda kör gözüme nispet, onunla göz göze gelince nefesim gerçekten durdu, ne yapacağımı bilemedim. Etraftakiler bana bakarken dönüp gitmek mantıklı değil ama saniyesinde gözümden dökülen şıpır şıpır gözyaşlarıyla devam etmek en büyük yanlış olabilirdi. Ne yapmam gerektiğini bile düşünmeye kalmadan, koşarak ana yola çıktım rasgele bir dolmuşa atladım gittim. O kadar çok şey birikmiş ki içimde otururken dahi öylece gözlerimden yaşlar kendi kendine boşalmaya devam etti. Herkes yüzüme bakıyor sanki ama ben kimseye dönüp bakamıyorum. Sayıklıyorum sadece, özledim, özledim, özledim…

Arkadaşı mesaj atmış çok ayıp ettin sen diye, sonunda hep kendimi suçlu hissetmiş oluyordum işte. Birkaç gün sonrada “niye kaçtın?” diye Atom’dan mesaj geldi. Anlıktı işte bilmiyorum dedim. saydı sayıştırdı sonra, niye böylesin de, saçmalıyorsun da, beni çok gözünde büyütüyorsun falan filan. Sonra sakinleşince biraz konuştuk. Üç gün boyunca da etrafıma baka baka yürüdüm yollarda. Bu kez gerçekten karşıma çıkmasını o kadar çok istiyordum ki ama derler ya beklenilenler hep vazgeçtikten sonra gelir.

Birkaç gün sonra ögrendim, gitmiş. Tekrar arayıp 15 gün sonra geleceğini söyledi. Tamam diyerek dolmuşa bindim, kimse yok nasılsa diyerekten kendi resmimi çekmeye koyulmuştum ki mesaj geldi. “Dolmuşa geliyorum sakın kaçma!” Ahahaha komik adama bak sen. Nee! Dolmuşa mı dedi? Jeton yeni düştü. Hemen sağ sola bakıp, Ayna kontrole geçtim. Saçlar tamam zaten saçtan başka bir bokta yok ki bende! Kaş, yüz, göz, burun, kulak taraması yaparken beş dakika da değiştirecek değilim ya, aynayı elime almamla koymam bir oldu, pat diye gelip yanıma oturdu. Vay uyanık seni, cidden kaçmayım diye yakınındayken mesaj atmış! Sonra dibime oturdu, sonra baya, baya dibime oturdu. Sıkıştım kaldım. Tek kelime de etmiyor var gücüyle yaslandı üzerime. Ne yapmaya çalışıyor anlamadım, saçlar sakallar uzayıp birbirine girmiş zaten baktıkça da içim kopuyor. Bende onun gibi tek kelime etmedim. Üzerime yaslanmış halde nasılsın dedi. Öyle bi, ciğerime oturmuş ki valla zorla “iii” diyebildim. Hiç iyi değilim,
kızamıyorum da in tepemden diye. Aksine utanmasam bin bin diyeceğim. Vay feleğin çemberine sokun beni, bu hale beni bu çocuk mu getirdi? Öyle de bakıyor ki tut kopart etlerimi çiğ çiğ ye beni der gibi. O an hiç bitmesin diye düşünürken, ineceğim yere de geldim. Aslında ömrümüzün sonuna kadar o koltukta birlikte yaşayabilirdik. Ben varım onunla valla bir ömür oturmaya. Ya da dolmuş kaza yapsın, içinde sadece biz ikimiz ölelim. Tüm dünya duysun aşkımızı! Bu aşk şehirler arası dolmuşta bitmemeliydi, gidecek daha çok yerimiz olmalıydı. Düşünmekten de doyamadım bu aşka, gözünün içine boş boş bakmaya fırsatım olmadı. İlk defa temas ettik, ondada sarılmayı bile akıl edemedik!

 Ertesi gün mutlu mesut yeni düş ve umutlarla işe gittim. Oda Eskişehir’e! Bir insan bir şehri hiç görmeden nefret edebilir mi? Sanki hiç dönmeyecekmiş gibi o gittikçe ben nefret ettim işte. 

***
Gelir gelmez hemen iş aramaya başladı. Dur soluklan biraz derken bir hafta sonra kafenin birinde işe başlayacağını söyledi. Ay nasıl gurur duydum var ya! Hem okuyup hem çalışıyor canım benim. Gerçi çalışmasında ne yapsın, babası da evlendi!
Kendimden de utandım tabii sonra. Ufaldım karınca gibi oldum, ezildim resmen lavabonun deliğinden şutlandım. Daha elim ekmek bile tutmuyor. Sinirlendim pat diye istende ayrıldım. Kaldım yine evde. Yarın öbür gün davul bile dengi dengine derse, ya okurum ya da gider okulu satın alırım herhalde diye düsunmeye basladım. Biliyorum kaldıramam ben bu lafları anca oturur, baba parası yerim ben böyleydim işte, düşünmeden de edemiyorum.

 Sağ olsun işe başlar başlamaz sana ne alayım diye sordu, sormasıyla bile dünyayı önüme serdi. istemeyince bir kaç hafta sonra rahat rahat konuşup mesajlaşalım diye yeni bir hat almaya kalkınca bana hemen koşa koşa gidip kendim aldım. Her gün saatlerce konuşmaya başladık. Hatta öyle bir saldık ki kendimizi, artık ne konuştuğumuzu da unutup saçma sapan nedenlere tartışır olduk.

 Neyse ki sabah akşam derken, birde bunun gecesi var oda eklenince yine horlama sesleri yükseldi. Yeniden duydum ya, nasıl şükrettim!

Kapatıyorum artık uyusun diye. Beş on dakika sonra kendine gelip arayarak “ya canım telefonu yüzüne kapatmışım herhalde” diyince başlıyorum gülmeye. Adam farkında bile değil ki uyuduğunun bir de soruyor en son nerede kalmıştık diye. Bir yerde kaldığımız yok ama o telefonun açık olması bile bizi birbirimize bağlamaya yetiyor du sanki…

Gece muhabbetimiz iyi olunca abim kendi kendime konuştuğumu sanıp delirdiğimi düşünmüş. Annemi de alarak durumumu bildirmiş, sonrasında malum artık kapının önüne dizilip beni dinlemeye başlamışlar. Bizim kadın durumu anlamaz mı, pat diye içeri girdi. O anda telefonun üstüne oturdum. “Sen kiminle konuşuyorsun?” diyince, söylediklerine anlam veremez gibi şaşkın görünmeye çalışarak, hiç kimseyle dedim. İyide sesin geliyordu. Sen iyi olduğuna emin misin?

“Size öyle gelmiş olmalı, bu saatte gecenin bir yarısı ala ala kiminle konuşabilirim ki?”

Ne söyleyecektim, kızınız samanlığı nasıl seyran edebilirim acaba diye planlar yapıyor ama üzülmeyin niyeti ciddi mi? Haliyle gizleme gereği duyuyor insan. Aslında hepside biliyor du sevdiğimi, kendisi lafta abimin arkadaşı ya, duyar duymaz yetiştirmişler. Çok umurumdaydı hıhh, aşık oldum diye suç işledim sanki, oldu birde bunun için dayak yiyeyim bari. Bir defa böyle olunca ikincide kafama yastık basarak konuşmayı denedim. Uyuyor numarası yaparım nasılsa diyerekten, bu plan iki kez işledi üçüncü de yakalandım. İnternet olsa böyle mi olurdu ya neyse… Uyanık anam aldı elimden telefonu baktı, yok bir şey. Kapatmıştım ama kadın uyanık işte sıcaklığından çözdü işi! Gerçekten çok konuşuyormuşuz ya o zaman anladım kulağım gibi telefonda ateş gibiydi. Tamam, itiraf ediyorum diye sırıtarak söyledim. “Atomla ....”

“Bu saatte mi? ne konuşuyorsunuz?” diyerek dinleme pozisyonuna geçti. Ana yüreği işte dayanamadı.

“O değil de sen çıksana dışarı. Uyuyacağım ben” diyerek aldım telefonu elinden. Yalandan da olsa vurdum kafayı yattım. Ardından yeni taktikler aramaya başladım tabii, böyle durumlarda çalışmayan zekâm bir anda çalışıyor işte. Pike ve yastık olmak üzere iki suç aletini de yanıma alarak gar dolabın içini işgal ettim. İşte fazla eşya sevmeyen kızın gözünü seveyim, hemen pikeyi sererek yattım dibine. Kucağıma da yastığı alarak sesi engellemiş oldum Kötü yanı o dolaptan çıktığımda soluksuz bir sevişmeden çıkmış gibi oluyor.

***

İnsan sevdiğini tarif etmekte ne kadar çok zorlanır, her gözüne gözüken sanki başkadır. Başkalarının itici bulduğu ne varsa hoş görür. Dünyanın en çirkini bile olsa mutlaka kusursuzdur. Seneler geçmesine rağmen görünürde hiç bir şey yok. Elini tutamadım dokunamadım sıcaklığını hissedemedim ama ne olursa olsun sevmeme engel olamadı. Gözlerinin içine bakabiliyorum, onunda gözlerinde kendimi görebiliyorum. Bir şeyler eksikte bile olsa ruhumu ona taşımama yetiyor aslında.

Ruhunla sevmek diye bir şey varmış işte, tüm kalbinizle, zihninizle hatta tüm hücrelerinizle seversiniz ama dokunamazsınız. Hatta dokunma ihtiyacı duymazsınız bile. 

Bazen ben, bazen o ama konu ne yapıp edip evlenmeye geldiğinde, alttan almak yerine birbirimize dayılanmayı tercih ediyoruz. Buda benim çok öfkelenmeme denen olsa da belli etmemeye çalışıyorum. Her şakanın altında bir gerçek vardır derler ya “evlenirsen beni sakın çağırma hatta düğününü sakın buralarda yapma. Yoksa gelir seni orada vururum” diyerek gülüyorum. Oda “Olur çağırmam, seninle evleneceksem yani” diye dalga geçince, bende akan sular duruyor. Hatta benimle evlenir misin demiş gibi kabuğumdan fırlayıp uçuyorum. Hadi yaaaa, diyorum. Bu kez de o yanlış algılıyor!
 Ya bende zaten buralarda yaşamayı düşünmüyorum artık. Ne demek bu şimdi? Yaşamayı düşünmüyorum falan, yaşama istersen de ben ne olacağım diye düşünerek sinirleniyorum. Neden diye soruyorum. Eskişehir güzel yer. Alıştım da, yerleşirim ben artık oraya diyor.

Antalya ne? Bok mu? Bu böyle söyledi ya nasıl daraldım, sanki her an kalkıp gidecek. Resmen bensiz bana karşı hesap çıkartıyor. Ben istemiyorum ki gitmesini bile ne demek yerleşmek. Gerçekten düşüncesiz bu erkekler! “İyi sen bilirsin” desem de, sen sev oraları benim olmadığım her yeri sevmeye de devam et demek istiyorum.

Tıpkı bir zamanlar onun bana sorduğum gibi “canım biz ne zaman buluşacağız” dedim. Buluşuruz cadım benim şimdi ben çalışıyorum diyince hak verdim tabii. Peki, ne zaman diyince, o kolayda abin sorun çıkartıyor dedi. Abim mi? Ne alaka bu şimdi? Kafam karıştı anlam veremedim düdük oldum resmen. Gerizekalı mısın oğlum, sen ne yapacaksın abimi? Desem diyemiyorum da, “nasıl yani?” diye sordum. Ya gel git sıkıştırıyor, ne bileyim sen sorun yaşama diye diyorum diyince, He öyle, önemli değil ya. Son zamanlarda biz senin muhabbetini bile yapıyoruz onunla. Merak etme hem her abi yapar öyle dedim.

“İyide illa bir sorun çıkarır o biliyorum.”

Valla iyi tanımış ama sana ne! Sorun çıkartırsa bana çıkartır. Bahane işte. Sen her haltı ye, adamda gelsin sana aynısını yapsın, Tılsım bravo. Eminde olamadım ki, şakaya vurayım bari ne yapayım diyerekten, “abimden korkuyorsan belirteyim, dayak yemeye hevesli birini de bulabilirim” dedim. Erkeklik damarı kabardı tabii, düşünemedim bunu. Ne korkacakmışım diye sayıp sayıştırdı! Abimden de korkacaksa zaten harcadığım zamana yazık. Agresifleştikçe hali bana baya bi komik geldi güldüm, sonunda tamam dedim şakaydı. Bir bakımdan da ciddiyim ama bu kadar büyütmenin anlamı yok ki. En sonunda “Ya abin benim arkadaşım sonuçta, zor tabii kız kardeşiyle olduğumu duyunca hesap soracak ben ne diyeceğim ayıp olacak bir şekilde” diyince, tepemin tası hepten attı. Delirdim artık. Kız kardeşi olduğumu vaktinde düşünemedi, yeni mi aklına geldi! “Konuşmayacaktın o zaman benimle!” dememle, içinde ne varsa döktü ve beni resmen uçurumdan aşağıya yuvarladı.

“Sen hep böylesin zaten farklısın! Niye normal değilsin ki? Ne olurdu sanki bir kere normal olsan herkes gibi yaşasan. Benim tanıdığım Tılsım bu değildi! Sen çok değiştin ve sakın bana değişmedim deme değiştin çünkü. Bıktım artık bu durumdan anlıyor musun?” diye saydıkça resmen bana kinliymiş dedim. belli etmemiş bunca zaman. Bütün taşıdığım umutların hepsi bir anda uçtu gitti ve Paramparça hayallerimle kaldım resmen ortada.

“Ne demek istiyorsun? Seni seviyorum hala anlamıyorsun” dedim.

“Ya tamam bırak ya! Senin gerçek dünyayla alakan bile yok artık. Ben artık bilemiyorum…”

“İyi düşün o zaman bu böyle bitemez.”

Onu düşünmesi için aramadım. Sabırla bekledim sakinleşir elbet arar beni diye bekledim. Üçüncü gün oldu aramadı, beklemeye devam ettim. Gece uyuyamadım, dayanamayıp bana bunu yapma diye, mesaj attım. “Unut beni, ben unutacağım. Bitsin artık bu durum. Birbirimizi hiç tanımamış olalım. Üzülme lütfen, ben üzülmeyeceğim ve elveda” yazmış, şoka girdim. Gerçekten hiç beklemediğim bir şeydi. Gerçekten ciddi olduğunu hissettim ama bi anda bunu söyleyebilmesi o kadar saçma geldi ki. Okurken içimden kocaman parçalar koparak toprağın altına yerleşti sanki. Beni resmen parça parça öldürüyordu. Tek kelime söylemeye mecal bırakmadan diri diri kesip attı bedenimi! Yaşarken ölmek böyle bir şeydi demek. Uyuştuğumu hissediyordum, öyle acı vererek ölüme gönderiyordu ki artık yaşamama imkan yok gibiydi. 
İntikam mıydı?!...

“Elveda demen o kadar anlamsız ki, tıpkı yaptığımız kavgalar gibi. Üzülür müyüm hiç birbirimizin olmadık ki. Merak etme ben unuturum seni, tıpkı imkansız aşk gibi” diye yazarak son sözümü söyledim. Ölür gibi can çekişir gibi avazım çıktığı kadar bağırıp tepinmek yıkmak
istiyordum ortalığı. Ağlamaya başladım, sadece ağladım günlerce ağladım. Ağlamaktan gözlerimi hissedemez oldum, sövdüm saydım. Ben her şeye hazırken! Bu kadar severken diye ağladım. İçimdeki tüm kötülüklere tüm kopukluklara rağmen, en ufak karşılık beklemeden bir bebeğin gözleriyle bakmıştım ben ona. Sonunu bilmeden sadece sevdim ben…

Koltuğa oturuyorum ağlıyorum, yatağıma gidiyorum ağlıyorum, bahçede geziyorum ne yaparsam yapayım ağlıyorum işte durduramıyorum kendimi. İçim daralıyor uyumak istiyorum uyandığımda hiç böyle bir şey yaşanmamış hatta ben onu hiç tanımamış olmak istiyorum. Ne yaşamayı nede ölmeyi becerebiliyorum. Bir erkek için kendimi kahretmeye değer mi diyorum. Ona bile cevap bulamıyorum kendimde. Benim için yalnızca bir erkek değildi ki erkekten de öte bir şeydi. Tarifi bile yok işte… Tüm bunlar aklıma geldikçe daha çok ağlamaya başlıyorum. Onunla büyüdüm, onunla ölebileceğimi düşünüyorken şimdi ben kiminle öleceğim diye ağlıyorum.

Kendime bakıyorum ağlamaktan saçlarım yüzüme yapışmış. Öyle ki çok acınası bir haldeyim fakat bunun bilincinde bile değilim. Tek bildiğim bugün Ramazanın üçüncü günü! Ne kadar tuhaf onu ilk gördüğümde de Ramazanın üçüncü günüydü. O zamanlar onu düşünmeye başlıyorken şimdi ise unutmaya çalışıyorum. Gerçekten bu durumu kendime yediremeyen ben, günlerce ağladım, gece gündüz ağladım.

 Saat gecenin 3'ü aynada bir süre kendime baktıktan sonra, her şey gözüme o kadar çirkin gözüktü ki, tuttuğum yerden kesmeye başladım saçlarımı. Hiç acımadan parçalar halinde, klozete atıp bir pislik gibi üstüne sifonu çektim. Bitene kadar kesmeye, gözümü bile kırpmandan olabildiğince kısa daha kısa dipten kesmeye devam ettim. Kestikçe bütün sıkıntımda uçup gidiyordu sanki. Her hamlede her avuçladığım saçta “En az benim kadar sev, birlikte ol ama asla kavuşama” sözleri ağzımdan saçlarımla beraber döküldü gitti. Yıllarca her sabah “ne olur ona bir şey olmasın” diye gözümü dualarla açan ben, bu kez istemeden, ne söylediğimi ne yapmaya çalıştığımı bilmeden bitirdim...

  Gün yeniden doğmak üzereyken, annemin yanına gidip bembeyaz yatağın içine kıvrıldım. Yalnızca uyumak istiyordum, çünkü artık ağlamıyordum.

Not: bunu buraya eklerken bile burnum sızladı be!. Ne diyeyim bari sen mutlu ol, belli ki ben beceremiyorum o işi. 
Birde paldır küldür evlendim diye ne dediysen haklıydın, ama sen de evleneceğim birisiyle diye tutturmasaydın iyi di deee, neyse zaten bana kalsan hayallerindeki Polisligi bile kazanamazdın, hadi yine iyisin... 

Öncesi'

1.07.2017

Geçmişten bugüne sevdigim diziler

 Cilgin bedisi, Ruhsari Sidikasi Kaygisizlar, Serseri Yilan hikayesi, Dadı, Üvey baba, Evdeki yabancı, Tatlı hayat, gibi dizilerle basayan televizyon tarihin Aci hayat, Kurtlar vadisi tutkunlariyla uzanan kış aksamları ailece oturup izledigimiz Asmalı konak, Yaprak dokumu, Elveda Rumeli, Adanalı, Parmaklıklar ardında, Sevda çicegi, Hayat devam ediyor gibi gibi dizileri her ne kadar izlemiş olsam da hic deginmeden gecmisten bugune kadar tek bir bolum atlamadan izledigim ve  tekrar tekrar izlemekten yilmadigim dizileri sizlerle paylaşmak istedim.

Avrupa Yakası - 2004+2009
6 sezon - 190 bölüm
Başladıgı ilk günden son bölüme kadar her seferinde Gürse Bırsel'in zekasını taktir ettigim dizi. Her sezon yeni karakterlerin gelmesi müthiş bir heyecan yaratıyordu. Selin ve Volkan karakteriyle dikkat ceken dizi onlar yokken yurumeyecek gibi ön yargı olustursa da zaten Burhanıyla hem kendine gıcık kaptırmış hemde sevdirmis bir karaktere Gaffur gibi bir manyak eklenince epey ses getirmisti. Cesur'u Sacit'i Şahikası, Dilber halası ve Azim karakteriyle tv başına kitlendik. Üstelik ilk kez Sarp Apak'ı bu dizide Tanrıverdi olarak sevdik.
Orta okuldan lise yıllarına kadar izlemeye doyamadıgım komedi dizisi.. 

Arka Sıradakiler - 2007+2012
5 sezon - 193 bölüm
Bu dizi bana bir ömür gibi geldi. Her hafta bir olay yürek mi dayanır. Nasıl bir senaryo, ummadık taşın gelip geçip baş yarması. Gençligim bu diziyle heba oldu gercekten. Kime güvenecegimi, neye üzülecegimi sasırdım. Her bir hayat sırasıyla gümbür gümbür geçti de, yahuu hala aklıma takılmış durumda. Koskoca Gamze'nin en yakın arkadaşı Sanem ne oldu. Onun hikayesini ne duyan nede bilen oldu. Onca yıl fügüran gibi geçip gitti o kız. Birde Hamdi Alkan yogun istek üzerine finalden bir süre sonra Arka Sıradakileri UMUT olarak geri getirdi. Ölenler bir yana diziden üç-bes kisi kalınca tutmadı. Onunla da yetinmedi, dizinin epey gerilerine gidip Oktayı komadan uyandırdı ve hersey rüyaydı. Yani dizi sil baştan olunca tepkilerle bitti. Tamam seviyoruz da, bazı seyleri tadında bırakmakta fayda var.

Sınıf - 
2008 yılında sadece 6 bölüm yayınlandıktan sonra yayından kaldırıldı. İçerigindeki siddet yüzünden kaldirildigini duymustum o zamanlar. Dizinin jenerik müzigi ise 2012 yılında Mehmet Erdem söyledigi "Herkes Aynı Hayatta" şarkısıydı.
Başladıgı gibi biten bir dizi olmasına rağmen 6 bölümü defarca izledim.

Yalan Dünya - 2012 + 2014
3 sezon 86 bölüm
Avrupa Yakası'nın finalinden sonra Yalan Dünya ilaç gibi geldi. Bitmeseydi iyi di de tadında bir final yaptı yine de. Gürse Birsel senaryo isini bıraktı dediler ama umarım ileriki yıllarda ani bi kararla bomba gibi geri döner aramıza 💕

Düşlerimin Prensi - 2006 
24 Bölüm
Bunun burada ne işi var?
İzledigim ilk ve tek Kore dizisi diyebilirim. Trt nin yayiniyla keşfedip izleyememiş olsamda internetten izleyip hatta tüm bölümlerini CD yapıp sakladıgım ilk dizi.
Devam uyarlaması Zoraki Prens 20 bölümle hayatımıza girdi ancak Düşlerimin Prensi kadar basarılı degildi.
Konusu: bana göre görücü usulü evliligin en komik haliydi bu dizi. 

Kardeş Payı - 2014 
2 sezon- 35 bölüm
Ahmet Kural ile Murat Cemcirci bilmeyen kalmadı herhalde. Onlar olur da sizcede her çalışma güzel olmaz mı? Keske hiç bitmese dedigim.... Sonsuza kadar izlenebilirdi ama tadında kaldı. Bol kahkahalı her bölümü tekrar tekrar izlemiş olsamda izlemeye devam edicem.

Şubat - 2013
32 bölüm
Her karakteri muazzam olan bambaska boyutta bir dizi. Bazen çok büyük dersler verir nitelikte!
 Tek eksisi Trt de yayınlanmış olmasıydı. Bu yüzden bittikten sonra keşfedip internette izledigim bir dizi oldu. Anlatılmaz yasanır nitelikte, hala izlemeyenlerdenseniz mutlaka ama mutlaka bir sans verin!
Unutma; biz iyiligi kötülerden hayatı ölümden ögrendik. 

Suskunlar - 2012
2 sezon - 28 bölüm
Dört arkadaş çaldıkları tatlı arabasını ellerinden kaçırınca birinin ölümüne sebeb olur ve cocuk yasta hapse girerler. Hapisanede yasadıkları acımasız olaylar ve yıllar sonra bir araya gelmeleriyle hesaplaşma başlar.
Şubat dizisinden sonra keşfettigim ve tekrar tekrar izlenmeye deger buldugum dizilerden. 

İlişki Durumu Karışık - 2015
Tek sezon - 40
Kore dizinden uyarlanmış olan romantik komedi dizisi. Bütün hamileligimi bu dizi sayesinde gülerek gecirdim. Final yapması bir çok izleyicisi gibi benimde hosuma gitmedi bu yüzden yeni sezonda İlişki Durumu Evli olarak yayina başlayınca çok sevinmiştim. Ancak tutmamış olacak ki,  üç bölüm yayınlanır yayınlanma ekranlara veda etmesi üzücü oldu. 

Seviyor Sevmiyor - 2016
28 bölüm süren yine bir Kore dizisi daha 😅
Bu dizi hakkinda cok fazla yorum yapmicam ama çok sevdim, seviyorum. Hele o Tuna karakteri yok mu. Her genç kızın hayalindeki erkek olabilir... Ancak birde geçmiş var tabii, yaşanmışlıklar kolay unutulmuyor. Ne kadar üzülsenden de, üzeni Tuna gibi bir karakter bile unutturamıyor maleseff...

Fi - 2017
Hala ilgiyle izlemekte oldugum internet dizisi. 

Kalp Atışı- 2017
Bu yazın ilk dizisi olarak Kore uyarlaması olan Kalp Atışı ilk bölümüyle tam puan verdigim icin favori dizilerim arasına girecegine eminim. Eee birde kızların yeni gözdesi Gökhan Alkan sempatikligi olur da izlenmez mi? Seviyor Sevmiyor dizindeki gibi mimik bakış ve tavırlar aynı. Çocuksu bir yanı var yanii..

29.06.2017

Montessori Bebek Odası Dekorunda Kendin Yap Fikirleri


Harika bir bebek odası dekoru için servet harcamak zorunda veya ne kadar kullanacağınız belli olmayan klasik sıkıcı bebek mobilyalarını almak zorunda değilsiniz. Uzun vade de kullanacağınız eşya seçimi yada evde hiç kullanmadığınız mobilyaları boyayarak tamamen hayal gücünüzle birlikte az bütçeyle neler yapılabileceğini biliyor musunuz? 
Size küçükte olsa düşünmenizi sağlayacak fikirler sunmak istedim. 

  Son dönemin en popüler konusu Montessori yataklar ve çocuk odası dekoru. Bende Çağrı daha 8 aylıkken bu yatağı yaptırdım.  Üzülerek söylüyorum en azından kendi adıma beşik almak bu yatağın yanında çok büyük bir hataymış. Hareketlenmeye başladığı anda bir bebeği o yatakta tutmak ne mümkün! En azından ilk üç ay için anne yanı yatağı önerebilirim ancak sonrası için montessori yatağına bir 10 yıl garanti verebilirim benden söylemesi!


Odanın kapısı için süs arayışındaydım ve istediğim adının kapının üzerinde yazması yönündeydi. Sonunda elde olan malzemelerden bu iki fikri ürettim. Önce annemin arta kalan yün ipleriyle pon ponlar yaptım. Ardından büyük ve küçük tabak yardımıyla kartonun üzerini simit şeklinde çizip kestim. kestiğim kartona ise bu pon ponları yettiği yere kadar yapıştırıcı yardımıyla döşedim. acık kalan kısıma ise dolgun durması açısından pamuk yapıştırıp sicim ipi doladım. Tişört boncuklarıyla da üzerine adını yazıp, yine elimde olan farklı süslerle de renklendirdim. 

Gerçekten kapı süsü aramaya hiç gerek yokmuş, şayet elimde olan malzemeleri kullanmamış olsaydım tercihim pembe ve beyazdan oluşan bir kapı süsü yapmak olurdu. :)

  Diğeri ise Çağrı'nın küçük tavşanı, bunu da sırf yatağının başında sallanan bir oyuncak olsun diye yapmak istedim. Takı dolabının kullanılmayan bileklik tahtasını söküp sicim iple bağladım. Salıncak görüntüsü verdiğim tahtaya tavşanı oturtarak alttan ve ellerinden dikerek sabitledim.

Elektirik bantlarıyla duvara istediğiniz ev agaç kale gibi resimler de yapabilirsiniz.

Basit kağıt fenerden  tur balonu dekorasyonu. 
Bir Kapadokyalı olarak bunu yapmasam olmazdı :)


 Ahşap ev rafın kartondan olanı...

Fikir değişikliği...

Ayna uyumu.

Dantel ve eski küpe uçlarından odaya uyumlu birde düş kapanı yaptım..

Kitaplar olmadan asla! mobilya sabitleme (L demiri) yardımıyla havada duran kitap dekoru yapabilirsiniz.

Yatağın çatısında bir çift muhabbet kuşu var :D 

Şişeden abajuru nasıl yaptığımı anlatmıştım, görmek için buraya^^

Kızılderili oyun çadırını kendim yaptığımı söylemiştim, nasıl yaptığımı görmek için buraya... 

Son olarak kullanılmayan bu ayakkabı dolabını temizleyip yapışkanlı folyo ile kaplayarak oyuncak dolabı yaptım. 
Üzerindeki yastıklar ise benim çok sevdiğim eski tişörtlerimin desenleri. Kenarlarından düzgünce kesip hazırladığım düz beyaz dekor yastıklarının üzerine kumaş yapıştırıcısı yardımıyla yapıştırıyorum. 

Bana Şans Dile - Film


  Merhaba. Adım Bahadır ya da sizin deyiminizle küçük baş belası. Çoğunuzun yüreğini ağzına getirdim, sabah keyfini bozdum, saatlerdir ayaklarınıza kara sular indirttim, susattım, çişinizi getirttim, yordum. Ortalığı karıştırıp durgun suya taş attım. Yakaladığınızda kıçını tekmelekten zevk alacağınız piç kurusuyum. O benim işte. 
 Bana daha neler söyleyeceğinizi bilmiyorum. Ben kendim için en güzel tanımı buldum. Annemin de dediği gibi, ben iyi bir insanım. Anne, iyi insanlar için hep şey derdin, ”Etrafındakileri mutlu etmeyi başarabilen insanlardır.” Ben bunu başardım. Sadece bugün değil, kendimi bildim bileli. Aptal, sakar Bahadır. Beden derslerinde nal toplayan Bahadır, otobüslere binemeyen, dört göz, salak Bahadır. Herkesi mutlu edebilen başarısız çocuk. Aslında hiç önemsemez gibi görünseniz de hep beni düşünürsünüz. Hep kendinizi benimle kıyaslıyorsunuz. Sınavlarda boktan notları aldığınızda, nasılsa Bahadır da aynı notları alıyor, deyip üzülmüyorsunuz. Pantalonunuzun arkası patladığından, ayağınız takılıp düştüğünüzde, kafanızı yanlışlıkla bir yere çarptığınızda, nasılsa Bahadır da çarpıyor, deyip gülüyorsunuz değil mi? Öyle değil mi?! Her gün, her dakika… Beni seviyorsunuz, değil mi? Kendinize bile söylemekten korkuyosunuz bunu ama biliyorum, beni seviyorsunuz. Ben iyi bir insanım. Çünkü sizi mutlu ediyorum. Şimdi bile! Şu anda bile! Bana baktığınızda, iyi ki ben o pencerede değilim, deyip halinize şükrediyorsunuz değil mi? Sizi mutlu ediyorum. Neymiş? Bahadır Yurtseven iyi bir insanmış. Öyle değil mi valide hanım? Mutlu kadın, beni seven anne, iyi evlat sahibi, memleketimin kadını. Ha kitlem, eğleniyor muyuz? Arka masalar elleri göreyim elleri! Hadi bakayım hadi, eğlenmeye geldik buraya! 
  Her gün bana bakarken yüzünüzün aldığı ifadeyi ezberledim artık, ama bugün bu gözlerde hiç görmediğim bir şeyi görüyorum; saygı. Evet, saygı. Harika, bunu başardım. Sizi korkuttum. Benden korktunuz! Bunu sayesinde. Adamın yapmış işte! Bilmem kaç milimetre, metali dökmüş,kabzalı mabzalı… Adam yapmış kardeşim bunu, başkalarını öldürün diye! Resmen öyle ha… Sabah uyanmış, işine gitmiş, fabrikasında bunu imal etmiş. Neden? Başka bir insan ölsün diye. Ne kadar anlamsız bir dünyada yaşadığımızı görüyor musunuz? Adam bunu yapmak için sabah uyanıp işe gidiyor kardeşim, var mı böyle bir şey?! Var! Oluyormuş demek ki… bunu sayesinde yüreğinizi ağzınıza getirdim, yerinizden hoplattım, ağzınıza sıçtım bugün. Bugün efsane oldum, kahraman oldum! Bugün okulun ve dünyanın kralı benim! Artık bir krallığım var ve geriye dönemem.

Meleğin Sırları - Film


  Baş Rollerini Nehir Erdoğan'ın oynadığı 2008 yapımı Dram Filmin konusu da  ABD'ye İngilizce öğrenmek için giden ancak oradaki hayat şartlarının filmler de gördüğümüz gibi mükemmel olmadığını gören Ebru'nun yaşadığı olayları anlatan film. Hikaye gerçek bir hayat hikayesinden alınmıştır. İzlediğiniz zaman üzüleceğiniz ve ben olsam ne yapardım dedirtecek bir film. Türk ve Amerikan ortak yapımı film de gençlere buraya gelirken bir kez daha düşünün fazla uçuk hayaller kurmayın diye altını özellikle çizmiş olabilirler. İzledikten sonra iyi ki böyle hayallerim yok dedirtti yanii. Gezin dolaşın gelin, bilmediğin bir ülke de birinin sırtına binip de  yeni hayat kurmaya çalışmak nedir yahuu x))

Islak mendil kutusu yapımı


Benim gibi küçük çocugu olan annelerin en büyük arayıslarından biri ıslak mendil kutusu olabilir, en azından benim için öyleydi. Her yeri aradım taradım bir türlü kolaylık saglayacak, masanın hemen kenarında sade şık bir sekilde duracak, ambalajı elime aldıgım abda cıkardıgı ses yüzünden ver onu bana diye tepinip içini bosaltan bebekten koruyucu bir kap bulamadım. Ne yapabilirim diye dusunurken sonunda aklıma saklama kabı veya peynir kutularından tercihe göre böyle bir kutuyu kendim yapabilirim diye denedim oldu. 
   -Daha küçük kaptan tercihe göre makyaj temizleme mendillerinizi koymak için de yapabilirsiniz. Makyaj masası üzerinde hem pratik hemde daha düzenli duruyor. 
*Kapagında delik acmak için önce kapaktaki bosluk yardımıyla isaretleyin. Maket bıcagı yardımıyla da isaretlediginiz yerlerden düzgünce kesin. 
Zorlayıp iyice bastırarak elinizi kesmeyin ama yavas yavas sakince halledin.
*Daha sonra bu kapagı mümkünse silikon tabancasıyla düzgünce yapıstırın. Yoksa benim gibi yapıstırı kullabilirsiniz. 
*Dışınıda istediginiz gibi süsleyebilirsiniz. 👍

27.06.2017

Şişeden Abajur

Şişeden abajur yapımı, etekten abajur başlığı yenileme

 Kendin yap projeleriyle ilgiliyseniz şişeden abajur yapımını muhtemelen görmüşsünüzdür. Ancak bana göre paylaşımlarda sıkça gördüğüm şişeden abajur yapımı zorlu bir yöntem. Çünkü cam şişeyi delip kabloyu içerisinden geçirmeniz gerekiyor. Cam yani boru mu bu hah diyince delesin. Bu yüzden elektirik duyusunu kabloları yana doğru gevşek şekilde çıkartarak şişenin ağız kısmına duyuyu beyaz elektirik bantı yardımıyla sabitleyerek tutturdum. Yani kablolar içinde degil şişenin dışında kaldı. Bu işlemi yapmadan önce şişenin içerisine daha önceden denizden topladığım beyaz taşları doldurdum. Dilerseniz içme suyu doldurup gliserin ve sim dökerek de bir renk şöleni oluşturabilirsiniz. Tercih size kalmış. (Ancak sulu yöntem için şisenin agzı silikonla iyice kapalı olması gerekir.)  abajur kafasını ise 5-10 tl gibi bir fiyata bulabilmenizmümkün. Ben kızımın küçülen elbisesinin etek kısmını keserek altı rengi olan kagıt abajur kafasını renklendirdim. Orjinal haliyle de kullanılabilirdi ama bu kızım için, bir de aynısının beyaz pizza kulesi şeklinde olanı anneme yaptım =) Sanırım bi 15 tl lik maliyetle abajur sahibi olmuş olduk. 

Not: Malzemeleri temin etmek biraz zor. Size şimdiden kolay gelsin...

Edit: söküp resimleyerek tekrar yaptım 😅 söktükten sonra elimde beyaz elektirik bantı kalmadıgını fark edince maskeleme bantı kullandım 🙈

23.06.2017

Dekoratif Merdiven


Bambudan veya tahta parçalarından yapabileceğiniz merdiveni dilerseniz askılık ve havluluk olarak kullanabilirsiniz. Ben önce Çağrı'nın odasına koymuş olsam da, zaten bir askılığımız olduğu için Çatı katındaki misafir yatak odasında dekor olarak kullanmaya karar verdim.
Son olarak bambunun çiçeklerini de saksıya koymuştum.
Sizce de hoş durmuyor mı?

Malzemeler 
Bambu veya tahta
Testere ve Sicim İpi
Boyutunu isteğime göre yan tahtaları 1.50 olarak ayarladım. 
Basamakları ise göz kararıyla büyükten küçüğe doğru kestim. 
Sicim ipiyle de kenarlarından sıkıca çapraz çizerek bağlayın.
Oldukça basit :)
Tahta kullanırsanız öncesinde vidalamak daha sağlıklı bir yöntem olacaktır. 
Ayrıca Bambudan yaptığım oyun Çadırını görmek isterseniz buraya tıklayın. 

21.06.2017

"Mini"malist Makyaj Koleksiyonum

Ahh bu Tılsım şu uyduruk makyaj organizerini alabilmek için girip çıkmadıgı yapı market magaza kalmamış. İnadım inat diyip hamile haliyle bile bir saat yol gidip gittigi yerde deli gibi arayip durmus yinede eli bos dönmek zorunda kalmış. Sonra ugruna seferber olanlar mı dersin; onlarda bulamamış.
 Duymuş maketlere geldigini kosmus kosmus gitmis yinede bulamamış. Derken iki senenin sonunda makyaj organizerlerine halk doyunca o da köşesinden bir parca nasiplenebilmiş. 
Ahh Ne çektin bee! Aldın da başın göge erdi sanki... 
Ermese de inat ettim birkere sonunda şu üflesem kırılacak gibi duran zımpırtıya sahip olabildim. 
Böyle bir dandik girişle birlikte! Hani minimalistmişimm ya,  kozmetik stogu yapıyorum sanmayın dedim. Elbette har vurup harman savurdum aldım aldım yıgdım yıllarca kenara ama her zaman kullanmadıgımı bana uymadı dediklerimi paylaşmayı da unutmadım. 
Tabii siz bunu yapmıyorsunuz, alıp alıp pisman olmak yerine arastırıp deneyimleyip gözlemlilerek size en oluruna gidip paranızı ona yatırıyorsunuz. Az ve öz işte!  Her tarafımız avm, market, bittikce bi koşu gidip alıyoruz. 😃 
Ben ürünlerimin tamamını instagramdan aldım. Tabii bu aldıklarımın ceyregi bile degil. 
Sanırım son iki senedir de tek bir rimel bile almadım, gururla söylüyorum yalnız bir anne olarak kızımı mutlu etmek yerine kendime öncelik vermek zaten büyük bir sorumsuzluk olurmuydu? Olurdu. Neyse neler kullanıyormuşum bii bakalım artık. 💕

Paletler
The Balm- Nude Tude ' Meet Matt(e) Nude ' Balm Jovi ' Smoke Balm Paletler
ELF- get the look Beach Beauty
Çok fazla far kullanmayan biri olarak bunların bile fazla oldugunu söylememe gerek yok sanıyorum. Tercihim dogal tonlar ve favorim Balm Jovi. İceriginde allık , aydınlatıcı ve ruj bulunmasi artı bi avantaj bence. Yanına bir rimel birde kapatıcı oldumu her türlü kurtarır. Aynı sekilde Elf palette de ruj allik aydinlati ve bronzer var. Balm paletler kadar basarılı olmasa da iş görüyor. Bulitirmeye calıştıklarım arasında bu yüzden en çok onu kullanıyorum. Yeni bir far paleti daha almak istesem sanirim naked paletlerin 2017 yani sonuncusunu alırım. Muhtesem bir paletti gercekten!

Allık- Aydınlatıcı ve Bronzer 
ELF-  contouring blush & bronzing powder 'antigua'
Hard Candy - Fox in a Box (allık) '
  Spotlighters all over highlighter 136 Pink palette (aydınlatıcı)'
  Hide & Glow Cheek "Hot Date" 317(allık)'
  Glow Away "Bora Bora" 444(Bronzer Aydınlatıcı)'
The Balm- Hot Mama Allık ' Bahama Mama Bronzer ' İnstain Swiss Dot Allık
Essence- Be Loud Allık'  Beauty Beats Allık'
Flormar- Radiant Pink Krem Aydınlatıcı Spf 15'
Elf allık ve bronzer pigmenttasyonu yüksek cok basarili bi urun olmasina ragmen elf palet icersinde de benzer urunler oldugu icin kendisini itinayla saklayıp kullanmıyorum. Sizce de artık Elf ürünleri Türkiye'ye gelmeli degil mi? Arada hüsran çıksa da uygun fiyatlı güzel ürünler bence. Bu gruptan da en çok Hot mama ve Bahama mamayı kullanıyorum. Bittikce alırım aşıgım aşık! Birde siz orada Sexy mama varmış gibi bakın. Bir türlü bulamadım ama elbet alıcam onu :)

Rimel- Kaş- Liner ve Baz
Yves Rocher- Sexy Pulp mascara'
Maybelline- Rocket Volum mascara'  _  Mega Plush Volum maskara'
Essence- Lash Princess mascara'
Golden Rose- Dream 308 kaş kalemi'
Essence- Lash & Brow Jel maskara'  Make me Brow maskara 02'
Maybelline- 02 Black EyeLiner'
NYX- Jumbo Göz kalemi 604 Milk Lait'
The Balm- Put A Lid On İt Göz Bazı'
Maybelline- Color Tatto creme de Nude' far bazı olarak aldım
Flormar- İnvisible Pores Yüz bazı'
Elimde sade ve sadece 4 rimel kaldı. Bitirmeye çalışıyorum. Zaten aynı anda birden fazla rimel kullananlardanım. Bittiginde nelere sans verecegimi henüz bilmiyorum.  Nyx göz kalemini tahmin edersiniz ki göz pınarlarını aydınlatma amaçlı kullanıyorum. Bu markadan aldıgım ve tek ürün olur kendisi iyi ki de almışım diyorum kalıcı ve cok bereketli bir ürün. Golden Rose kaş kalemi ise severek kullandıgım tek kaş ürünü. Yeni çıkan ince uclu versiyonu daha cok begendim. Biter bitmez,almak istediklerim arasında.

Fondöten ve Kapatıcı
M.Asam- Magic Finish Fondoten'
Pure Beauty- BB Cream'
Rimmel London- Match Perfection kapatıcı'
Note- BB kapatıcı'
İlk garnier bb kremi cok seviyordum iki tüpten sonra bir kac farkli marka denemelerim olsa da pure beauty bb kremi taniyinca vazgecemedim. Yaz kış kullanıyorum. Ayrıca dikkat ettiyseniz fondoten ve pudram yok. Agır urunler kullanmiyorum, sevmiyorum da. Cok nadir ihtiyac durumunda kapaticilarda ayni gorevi gorebiliyor. Bu ara kapatıcılarımdan da cok memnunum. Yine de ilerleyen gunlerde farmasi bb krem ve bb kapatici almak var aklımda.

Ruj
Emily dudak kalemleri- 211-220-204-207-213-216-218'
Stila- Melon dudak kalemi'
Hard Candy- Mouthing Off Lip Gloss gossip 213' _  Plexi Gloss mini'
HM- 5'li mini ruj
Hard Candy- All Glossed up ' Love bite ' Orange you sweet'
Elf- Lip Stain Red Carpet mat ruj + gloss
Elf- Lip Stain Mat kalem ruj'
Maybelline- Super stay 10 Stain gloss 150'
Maybelline- Color Sensational Lip Stain tender rose'
Maybelline- Whisper color Pin Up Peach'
Cecile- Long Kisses _ 09 ve 29 '
Flormar- Twist Up Cranberry
HM- Darling Pink
Elf- Fantasy 7701
Rimmel London- Kate Moss 109'
Bu kadar dudak ürünü fazlasıyla işimi görüyor, ayrıca hepsi bitirmeye calistiklarım arasında oldugundan harici tüm dudak ürünlerimi baskasına vererek elden cıkarttım. Bundan sonrası golden rose mat likit rujlara sans vermek olacak. Eminim onlarda yeterli olacaktır. Tabii bunları bitirmeyi basarabilirsem artık. 😄

Lip Balm
Maybelline- Baby Lips 'Pink Punch' İntense Care' Cherry Me' Hydrate' Mint Fresh' Peach Kiss
-Electro 'Pink Shock
Color Sensational PopSticks- Pink Sugar 010'
Korres- Mandarin lip butter - Colourless' Pink'
Nivea- Raspberry Rose kiss
Chap Stick & Watermelon Lip Smacker
Baby lipsleri cok seviyorum, ilk seriyi tamamlasamda diger urunlerini almamak icin zor duruyorum. Renkli olanları günlük ruj gibi kullanıyorum. Yesil kutudaki ise acil durumlar icin ilac niyetine. Digerlerini ise hala kullanabilmiş degilim ☺

Fırça - Tekli far ve diğer yardımcı malzemeler
Real Techniques Starter Set  - Eklips - ArtNet -FrontCover-
Hard Candy- Shadow Dancers 580 bold & beautiful
-Meteor eyes Baked Far 273 Asteroid
EverLash- Siyah Kirpik yapıştırıcı'
Nascita- Kirpikler'
*Kirpik yapıştırıcım harika! dilerseniz takın bir hafta dolaşın o kirpiklerle o derece kuvvetli bir ürün.
*Bir de su lastiğinden makyaj fırçası temizleme aparatı yapma kervanına bende katılmış olsam da, birde size şöyle bir fikir bırakayım istedim.Elinizde silikon saplı saç fırçası varsa hemen gözünüze ilişecektir.. Nasıl ama :)

20.06.2017

Blog yorumlarım Google+ !

Beni takip ettigi halde Google+ üyeligi olmadıgı için yorum yapamayanlar varmış. Böyle bir hataya nasıl düştüm bilmiyorum ama neredeyse en başından beri google plus yorum özelliğini kullanıyormuşum. Daha önce de defalarca uyarılmama ragmen durumu tam çakozlayamamıştım. 😅
 Hal böyle olunca Blog yorum sistemine geçtigim an bütün yorumlar kayboluyor. Halbuki asıl olan sistemde nereden yorum yazarsanız yazın yorumlar blogun bünyesine işleniyor. 


Google+ bagımsız davranıp bütün yorumları cekince tüm yazılarım altındaki sayılarda gitmiş bulundu.

Bende son care simdilik böyle bir yol izledim. Yorum yapmak için tıkladığınızda karşınıza "yorum yapma seklinizi seçiniz" secenegi olarak google ve blogger legosu cıkacak. G+ tıkladiginizda sadece google uzerinden yorum yapmış olacak ve eski yorumlarıda orada görebileceksiniz. 
Hiç yorum yapamayanlar hatta isimsiz kullanıcılar bile blogger legosuna tıklayınca orjinal sistem üzerinden devam edebilecek.

  Umarim bir an önce bu sorunada çare bulabilirler. Dün geceden beri google plus üzerindeki yorumları görünür hale getirmeye çalışıyorum daha iyi bi yöntem bulamadım 😒

Edit: karışıklık yüzünden bunu da iptal etmek zorunda kaldım. Şuan hiç bir şekilde yapılan yorumlar blogum da görünmüyor :/