5.05.2017

Deli Kuaförün Asistanı

 Önünden her geçtiğimde içeriden gelen müzik sesine takılıp kaldığım, burada çalışmak eğlenceli olmalı diye düşündüğüm kuaförün önüne geldim. Adres bu, Allahtan başka bir şey istesem olacakmış demek ki. Gerçekten çılgın bi ortama benziyor. İçerisi yine kalabalık, büyük ve gösterişli görünüyordu. Yanında konuşanın sesini algılayamayacak kadar da gürültülü. İçeri girer girmez kapının hemen yanında bacak bacak üstüne atarak oturmuş gazete okuyan bi adam karşılaştım. Gizemli bir hava vermeye çalışırcasına başını okuduğu gazeteden kaldırıp ciddiyetle bana baktı ve bende seni bekliyordum dedi. Yeni Patron! Anlamadım ? Hemen itaat edercesine gösterdigi yere tam karşısına oturdum.
  Salonumuz buraların en büyüğü, ekipte otuza yakın adam var, diye başladı anlatmaya. Falan filan ünlülerin kuaförleriymiş, İstanbul’da gerektiğinde kanallara gidiyorlarmış. Ivır zıvır konular, bunlar benim dikkatimi çekmediğinden, sormadığım halde anlatıldığında ise ayrı bi gıcık oluyorum. Sanki CIA giriş, adamlar holding işlettiklerini zannediyorlar herhalde. Alt tarafı kuaför, kıl kesiyorsun. Her türlü pisliğe alıştığından, yemeğinde kıl çıksa normal geliyor. Zahmet edipte tiksinmiyorsun bile. Neyse kim uydurduysa, benim çok yetenekli olduğumu duyduğunu, birlikte çalışmak için can attığını söyledi durdu.   Kendine özel buluşları varmış birde, bu konuda egitecekmiş beni. Öyle bir anlatışı var ki, dişçi semineri gibi yanında bi örnek protez diş eksik.. Derken, masa başına geçtik, kendi profesyonel malzemelerini gösterdi.. Sonunda babamın numarasını istedi. Heh dedim, yine minyonluğum konuşacak velimi istiyor. Babana seni ne kadar önemli bir konuma getirmek istediğimi anlatmak istiyorum diyincede sevindim. Böylelikle işten kovuldugumu babama söylemek zorunda kalmayabilirdim.. Ben numarayı yazarken, salonun sonunda oda olduğunu düşündüğüm bi kapıdan orta boylarda, orta yaşlarda sıska bi adam çıktı. Kavgacı’nın kız geldi mi? diye sordu. Öncesinde yanımıza dikilip, patronun her anlattığına çaktırmadan gülen zürafa gibi uzun, yakışıklı çocuk beni işaret ederek burada dedi. “İyi geldiyse problem yok” diyerek aynı yere geri dönüp, kapıyı kapattı. Arkasından patron uzun oğlana dönerek bir şeyler söyledi, Ortada komik bi durum yok ama çocuk tamam abi diye onaylayarak kıs kıs gülünce önce etrafa sonra kendime bakıp açıkta bir şeyler arar oldum... Herkesin gözü üzerimde sanki! olur ya  hani Kavgacı göndermiş, beğenmediler de bu mu Kavgacı’nın ki diye mi gülüyor acaba diye düşünmedimde degil hani...

Ertesi gün:

 Kavgacı  babam gibi sabahın köründe hiç oyalanmadan götürdü beni yeni başlayacağım kuaföre. Tamam işi ayarladın, gönderdin beni görüştüm daha ne geliyorsun ki benim velim gibi dimi.??
Sabah fönüne gelen bankacıların fönünü uzun oğlan yapıyormuş. Bu yüzden de cami hocasından önce uyanıp, dükkanı açıyormuş.  Gelir gelmez kapının önünde karşıladı bizi, Kavgacı da ben daha motordan iner inmez gir sen içeri dedi.  Kıvırcık saçlı hafif kilolu bi çocuk beni karşılayarak, “boş ver sen onları karıştır ortalığı da malzeme gerektiğinde zorluk çekme” dedi. Haklısın desem de, ne olup bittiğini anlamak için tekrar Kavgacı’ya dogru döndüm. Ara, ara gülmelerine rağmen ciddi, ciddi bir şeyler anlatıyordu...

 Ardından kasayı görünce patronun söylediklerini hatırladım. Makasları temizle... gelir gelmez kasada ne işim var sa artık diye düşündüğümden hemen kıvırcık çocuga anlattım durumu.. “Aman yaa salla gitsin” dedi. Anlamadım?

 O sırada Kavgacı'nın arkamda dikilmiş dikkatle bizi dinlediğini farkettim, yüzüme bakıp gülümsedi ve alnıma dökülen saçları eliyle geriye doğru iterek kulagıma“bir durum olursa anında haber ver. Devamlı geleceğim yanına, merak etme” dedi...
 Sen o kadar sapın arasında bırak beni sonra bi durum olursa de. Toplum içinde de o kadar ciddi ki, karşısındakini oracıkta kesecek gibi hali var. Korkmuyor musun sen bundan diye soranlar bile oldu. Başbaşa kaldığımızda pandoş kedi gibi boynunun altını okşayayım diye sürtünüp duruyor desem inanmazlardı herhalde...
Ne yapacağımı bilemez halde dikilirken,  Uzun karşımda dikilerek tek kelime etmeden yüzüme bakıp güldü “dünden beri ne güldüm be!” diyince,  heh işte bende onu diyordum, ne bakıp bakıp gülüyorsun sen?dedim.

“Haa öyle desene, senin hiç bir şeyden haberin yok tabii. Manyak senin bu sevgilin, bırakılır mı senin gibi kız o adamın eline. Bir aya kalmaz tırlatırsın, yazık valla. Benden sana tavsiye, birazdan ustalar gelir, seç beğen birine yanaş. Yoksa işin çok zor demedi deme... neyse anlarsın zamanla. Burada en  normali bile şuursuz nasılsa.  Bende pek düzgün sayılmam da... "

 Kasaya geçip, evrak dolabını açmamla bağırmam bir oldu. “Ayh burası kocaman böceklerle dolu!”
 "Patron sana söyledi.... İlk günden kıza anlattığı şeye bak diye karşısında gülmemek için zor tuttum kendimi. "
Ama ben şaka yapıyor zannediyordum. Manyak mı bu adam!
“Dün surat ifaden çok komikti yaa, inşallah her dediğini ciddiye almamışsındır. Hahahhh Çekil oradan çekil.”
“Sende gülüp durma be! Birde pişkin, pişkin gülerek gördüğün her böceğin kafasına bir tane indir diyince esprili birisi zannettim” diye söylendim. (Gülünce gözleri çekik çekik olup ufaldığından mıdır nedir aslında çok tatlı gülüyor. Hep gülse olur yani!)
“Aman gözünü seveyim öldürme! Vurunca çoğalıyorlar.”
“Ne öldürmesi, yapamam ben” dedim tiksinerek.
“Tamam, sakin ol. Bırak orayı yanımdan ayrılma" dedi.

 Patronun densizliğinden gerçekten de, birkaç gün içinde sıkılıp, dükkanın genişliğinden istifade ederek üstkatta uyumaya başladım. Uzun dışında hiç gelmediğimi düşünenler beni gün içerde birkaç kez görse bile nasılsa Kavgacı’nın yanından yeni geldiğimi sanıp, nereden geldiğimi sorma gereği duymuyorlardı. Patron için durum tamamen farklı. Adam beni çekmecelerin içerisinde bile arar oldu. Dükkanda olduğuma emin olduğu anda müşterilerin en yoğun olduğu saate yanına çağirıp saçlarımla oynayarak kimseye çaktirmadan kulagımı çekip " en sevdiğim elemanım çok güzel işler başarıyoruz birlikte diye beni herkese taktim edip, birde üzerine ne kadar güzel oldugumdan bahsederek, etrafa gülücükler ve maşalkahlar saçıp defol diyordu.
 Yakın arkadaşlarına karşı arkamdan konuştuklarını iste çok net duyabiliyordum. ”Geçenlerde asistan aldım oda gerizekalı çıktı. Ortalıkta yok.” işin ucunda Kavgacı'yı görememe riski olmasa bir dakika  bile durmayacagımı söylememe gerek yok herhalde. 

Bi sabah ki karşılama törenleri yüzünden en son hızını alamayıp yaka paça beni tuttu. “Kızım, yavrum sabahları beni karşılamaya hiç gelmiyorsun. Bakıyorum yoksun. Gel bakim sen, seni karşımda görmek istiyorum.” diyerek götürdü beni. Kapının yanına istediği açıda beni  dikerek karşıma oturdu. İtlik olsun diye, orda öylece beni izledi! “Tılsım, yavrum azcık sola kay bakayım. Yok, yok hafif sağa kır. Cık olmadı. En iyisi iki koltuk arasında tam ortalı dur.” Bununla da yetinmeyip, o sırada yıkama setlerini temizleyen kıvırcık çocuğu apar topar çağırıp yanıma dikti. “He tamam, gayet güzel oldu böyle. Siz ikiniz bundan sonra orada durun” Hayda! Birde göz kırpıyor ki, tamamen insanları kışkırtmak için doğmuş gibi. Çocuk, lanet pislik herif diye söylenmeye başladı. İki hafta oldu geleli oynatmak üzereyim,  yeter artık ben gidiyorum diyince, Hemen kolundan tutup geriye doğru iterek dur dedim. Beni burada bırakıp gidemezsin! ...

Neyse ki günlerdir göremediğim, yüzüne hasretlik yarim benim bilincimin yerinde olup olmadığını görmeye gelmişti.

“Beni buraya bırakıp gittin! Lafta her gün gelecektin? . Ruh sağlığım tehlikede. Birlikte çalışacağımız yeni bir yer bulmalıyız.”

Kavgacı Uzun’a doğru sorgulayan gözlerle bakınca; “düşündüğün gibi değil, yeni birisi gelince ona sarıp Tılsım’ı unutması lazımdı olmadı. Dengesiz herif, önemli bi müşterinin kızını işe almış birde!” dedi sinirle. Vakit geçirsin istemişmiş annesi, Dışardan bakınca eğlenceli tabii o burada ne öğrenecekse.. Bir hafta sonra bak sen, o kadında kızı da kapının önünden bile geçmeyecek...

Devamı Sonra....

Edit: Devamı

-Anılarım Bombos yayınından^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^