6.12.2017

Sevgiyle Kal Sevgilim - Bir Kelebek Hikayesi' Tek parça


Bir Kelebek Hikayesi

  Hayata karşı hiçbir umudu kalmayan genç kadın, küçük mucizeler den medet ummayan başlar. Karşısına çıkan her şeyin artık bir mucizeye dönüşebileceğini ve onu tüm zorluklardan bir çırpıda çıkartıp hayal ettiği bir gerçeğin içerisine koyabileceğine inanır. Bunu yapabilecek tek bir kişi olabilir mesela, genç bir adam…
  Neden olmasın, bütün hayat seçimlerle alakalı değil midir zaten? Yaşadığımız tüm kötü olaylar geçmişte yaptığımız anlık bir kararın bedeli olabilir. Düşün, onu düşün bir saniye farkla yanından gelip geçen, varlığından bile haberdar olmadığın o kişiyi düşün… Neredesin gerçek aşk? Niye bu kadar geç kaldın?
  Yirmi altı yaşında genç bir kadın olan Tılsım, tüm geçmişini takip etmeye karar verir. Oysa ilkokul aşkı, en masum hayallerine renk veren Atom koskoca dediği 7 yılın sonunda bütün rüyalarını kabusa çevirdiğinde kendini kocaman bir boşlukta bulup bir daha asla toparlanamayacağını sanmıştı. Çocukluk yıllarını kaybetmenin yanında aşk acısı da neydi. Geçmişini kazanabilmek için kendini kanıtlamaya tüm bunlara sebep olduğuna inandığı hataları telafi etmeye hazırdı. Hiçbir zaman tam olarak beklediği ilgiyi bulamayan Tılsım, ilk aşkının evleneceği haberiyle bir kez daha yıkılmış, kendine yeni bir güvenli liman aramaya başlamıştı bile.

Onu ayakta tutabilecek güvenilirliğine inandığı bir o kadar agrasif tavırlarıyla dikkat çeken kumral uzun boylu bir genç adam onun tüm kalbini fethetmeye hazırdır. Bundan sonra ömrünü geçireceğine inandığı bu adamla evlenmeye karar verir. Mucizelere ihtiyacı yoktur artık. O hayal kurdurtmaz. Olabilecek her şey zaten onun içindir. En acı gerçekleriyle…
Hayal kurmamayı öğreten adam, bir gün kendi hayalleri için ihaneti seçer.

  İşte bu yüzden tüm geçmişe inat yeniden hayal kurmayı öğrenir. Ve yeniden aşık olabileceğine inandığı o bir gülümseme anın da kendine bir o kadar benzediğine inandığı biri çıkar karşına. Kader mi yoksa hiç mi?
Ne kadar da masum bir gülüş öyle… Gözlerin kalbinin aynası gibi. Neden daha önce karşılaşmadık ki?  Kendimi sende görebiliyorken, neden? Ama gerçek aşk olamazsın. İnancım yok hiç birine. Ama belki sen… İnandırabilirsin beni…
  Geçmişin umurumda degil. Her sabah günaydın desem, yüzün güler mi? Bana inan, Cenneti getireyim. Hiç olmadı birlikte tatile gideriz. Yeter ki sev beni. Güldün bak! Ben seni beklerim…
Bekle…

   Tılsım bir anda yıldırım gibi tepesine inen bu adama inanmaya hazırdır, ama arada görünen o kocaman bir çizgi bütün huzurunu kaçırır.. Hiçbir genç adam geçmişinden arınamamış bir kadını taşıyamaz. Ya daha önce ya daha sonra, uygunsuz bir zaman bu. Beklemeyeceğini biliyorum. Bundan sonrası kader veya şanstır. Ancak ikisinin de kendisinde olmadığına inanan Tılsım tüm kalbiyle bir mucize diler.

  "Uyan! Ne istediğine karar ver."
Tılsım hayal dünyasında olduğunu düşünerek oynamaya karar verir. Çünkü rüyaları onu hep güzel yerlere götürür.
 “Hıı hııı istiyorum… Offf! tamda ne güzel evlenme teklifi ediyordu. Oh misss, oluruz biz ya” diye yarı uykulu mırıldandı.
  Bir kız çocuğunun sesini duymuştu sanki. Görünürde kimse yoktu… Oda neydi, diye düşünerek kendine gelmeye çalışır halde yanında yatan kızının üzerini örtmeye çalıştı. Tedirginlikle etrafına baktı. Ve gece lambasını yaktı. Kafayı yiyorum galiba!

  “Henüz değil, madem istiyorsun. Git bul onu. İkna et. İkna olmazsa geriye dönemezsin. Merak etme döndüğünde kızın burada olacak çünkü o senin kaderin…” diye bir ses kulaklarında yankılanıyordu bu kez. Ne olduğunu anlayamayan Tılsım kulaklarını ellerinin içiyle tıkadı. Boşlukta sallanmaya başlamıştı sanki. Geriye tek bir toz zerreciği bile kalmadıgını hissedemiyordu. O an hiç bir yerini kıpırdatamadığını fark etti. Hastalık gibi birşeydi bu. Göğüsünde bir yanma hissederek kendine geldiğinde, gözünü aralayıp etrafta bakmayı denedi.  Burasi bir okulun bahçesine benziyordu. Zorla ayağa kalkmaya çalışarak kendini toparladı.

 Bu nasıl olur? Okulum… dedi şaşkınlıkla. İyide bu, ben hala, olamaz, hala aynı görünüyorum, diye söylendi kendini inceledikten sonra. Beline kadar uzanan dalgalı karamel rengi saçlarını geriye doğru atmaya çalışarak okulun kapısına pencerelerine doğru baktı. Görünürde kimse yok gibiydi. Bu kılıkta ben bu okulda ne yapabilirim ki düşündü. Ayağındaki topuklu ayakkabılar, yüksek bel pantolon ve pantolonun içine sokulmuş ince bir buliz. Daha kadınsı olamazdı!

 İçeri girip okulun bilgilerine baktığında,  Yıl 2007 ve tam on yıl geride olduğunu gördü.. Saat 10:30 kesişim noktası bu olmalı. Tamda tahmin ettiğim gibi. Okulu bıraktığım yıl!
Yani Yıldırım’ın okula kayıt olduğu yıl! Diye düşünerek koridorlarda hızla ilerledi. Bu kez koşuyordu, Yıldırım diye bagırmaya başladı. Yavaş yavaş sınıflardan çıkan öğrenciler şaşkınlıkla bu genç kadına bakıp deli herhalde diye konuşmaya başlamışlar.

   O sırada bir patırtı koptu ve gülüşmeler eşliğinde Tılsım yüz üstü yere çakıldı.  Tanrım yine mi ben! Bi kız seni arıyor galiba bir gidip baksan iyi olur, diye bir ses işitti. Tepesine biri dikilmiş yardımcı olmaya çalışıyordu. Ve "beni mi arıyorsun?" diye sordu birisi. Yüzü utançtan kıpkırmızı kesilmiş Tılsım, yüzüne gelen saçlarını geriye atmaya çalışarak çocuğun yüzüne bakmaya çalıştı. Bu 19 yaşlarındaki Yıldırım dı... Şükür seni buldum diye gülümsedi.
  Çocuk kızı yerden kaldırmaya çalışırken “beni niye arıyorsun? Sen kimsin diye sordu?”
Anlam veremez bir ifade vardı artık suratında. Ve gözüyle kızı inceliyordu.
  Sana söylemem gereken çok önemli şeyler var, ama burada değil diyerek çocuğun kolundan tutup hızla koridorun sonundaki pencere önüne doğru çekti. Burada onları kimse duyamazdı.

  Biliyorum delice gelecek, bana inanmayacaksın. Hatta ben bile inanamıyorum ama inanmak zorundasın. Çünkü bana yardım etmen gerekiyor…. Sıkı dur ben gelecekten geliyorum.!
  Yıldırım ne demek istediğini anlamadığı bu yabancının yüzüne boş boş baktı. Ve güldü…
 Çok komik. Şaka filan mı? Kim gönderdi seni. Yaaa bi gidin işinize diyerek hızla arkasını dönüp uzaklaştı.

  “Hayır! Yıldırım… gitme…” diyen Tılsım, arkasından derin bir iç çekti. Nasılsa kolay olmayacağını biliyordu. Bir anda böyle bir saçmalığa inanmasını bekleyemezdi. Ne yapabilirim diye düşünürken arkasından bakıp kaldı ve yarı üzgün halde onun gözden kayboluşunu izledi. O sırada üzerine doğru çığlık atarak koşan kızı fark etti. Hızla üzerine doğru atlayıp, boynuna sarılarak “ayyyyy Tılsımım gelmiş” diye bağırıyordu. “Tanıyamadım seni kızımmm! Bu kim diye bakıyordum. Sonra ben şok! Ne kadar değişmişsin, hep farklı bi tarzsın ya. Ay bakimmm! Biraz kadınsı olmuşsun sanki ama… Bu saç rengi inanılmaz. Hani hep Gothic kalacaktın. Ayyy Atoş beğenmedi mi yoksa. Kıyamadın dimi çocuğa çıktın geldin. Kıyamammm aşıklar sizi. Hadi gidip onu bulalım” diyerek kolundan çekiştirdi.
Ya sen biraz kilo mu almışsın?

“Doğumdan sonra tabii olabilir” diyerek kendine bakan Tılsım’ın kalp atışı yükseldi. Şakaaaa….
“Yaaa hep şakacısın zaten. Valla sen gideli söyleyim hiçç tadımız kalamadı. Sıradan oldu bu okul. Dersler çok sakin, bu sene ben bile çalışıyorum öyle düşün. O kadar yaniii. Ayy bu pantolonla da 90’lardaki kadınlara benzemişsin. Hadi sınıfa çıkalım” diye tek kelime ettirmeden yürümeye devam etti.

Tılsım hala gözleriyle Yıldırımı arıyordu. Mavi ne söylerse söylesin  bu hallerine alışıktı zaten. Bir zamanlar, birbirlerinden hiç bir şeyini esirgeyen, tüm sırlarını bilen çok sıkı arkadaştılar.
  Tılsım yıllar sonra Mavi’yi görmenin aynı sırayı paylaşmanın mutluluğunu yaşamıştı o an. Ve onu ne kadar çok özlediğini fark etti. Sarılarak öptü. 
  “Ayyy canım arkadaşım bende seni özledim” dedi Mavi.

  Mavi okulun belki de en güzel kızıydı. Mavi iri gözleri her zaman dikkat çeker. Orta boylu zayıf ince narin yapısıyla yıllar sonra bile her zaman aynı güzelliğini korumayı başarmıştı.
Tılsım Mavi ile olan arkadaşlığını bitirdiği o günü hatırlıyordu. Kuaförlük okulunun ilk yılında Mavi Tılsım’dan saçlarını değiştirmesini istemiş. Beğenmediği için bütün gece boyunca ağlamıştı. Tılsım rengin ışıklardan farklı göründüğünü gün ışığında gerçek rengini görebileceğini söylese de, bir türlü ikna etmeyi başaramamıştı. Mavi iyice ileri giderek “Senden kuaför olmaz! Hatta sen beni kıskanıyorsun ya, çirkinleştirmek için uğraştın dimi. Kendine gelince her zaman farklı saç ve stillerde dolaşabiliyorsun. Ama bana gelince rezil ettin maffettin saçlarımı. Ben bu saçla insan içine nasıl çıkacağım” diye o an ağzına gelen bütün hakaretleri sıralamıştı..

 Tılsım o saçlarını yolup sokaklara dökülmemek için tek kelime etmemiş, sabah olunca sessizce gitmesine izin vermişti. Sonraki günler “ben nasıl böyle düşündüm, herkes çok beğendi” diye övgüler yağdırıp af dilese de Tılsım onu hiçbir zaman tam olarak affedebilmiş değildi. Arada görüşselerde, eski dostluklarının tadı yoktu.

Sevdiğim insanlar nasıl bir anda bu kadar acımazsız olabiliyor diye düşündü.  Bu çok zalimce, hiç tanımıyormuş gibi, sıradan biriymiş gibi davranılmak.
  “Tılsım… hişt daldın. Niye bana öyle bakıyorsun?”
  “Yok bir şey… Sadece düşündüm de bence sen hiç saçlarının rengiyle oynama. Her halinle güzelsin zaten. Ama böyle daha güzelsin.”
  “Ayy canım arkadaşım benim, teşekkür ederim” diyip kocaman ağzıyla tüm dişlerini gösterecek şekilde sırıttı. Sonunda yanağına kocaman bir öpücük kondurmuştu bile.

   O sırada Tılsım’ın gözüne kara tahta takıldı. Küçük bir detay hatırlamıştı. Hemen üst katta çıkarak sınıflardan birine girdi. Burası eski sınıfıydı. Kara tahtanın arkasına bakıp, tahtayı yavaşça öne doğru çekti. Şak diye bir sesle arkasından telli büyük boy bir defter düştü. Bu Tılsım’ın yıl boyu yazı ve resim çalışmalarını yaptığı bir defterdi. Tüm yıl sadece o defteri kullanmıştı. İçerisin de ne olduğunu hatırlamaya çalışarak göz attı. Mavi onu oraya ne zaman soktun diye şaşkınlıkla sordu.. Her tarafında Atom var, hiiih patlamasın!

  “Komikti”

  “Teşekkür ederim, senin kadar olmasa da elimden geldiğince espirütiel olmaya çalışıyorum.”
  “Bu defter sende kalsın” dedi Tılsım defteri Mavi’nin eline tutuşturarak. Benim gitmem gerekiyor diyerek arkasını dönmek üzereyken ekledi. “Birde ona söyle, kaybolduğunu düşündüğü her neyse işte. Benim çaldığımı. Hatta annesi öldüğünde, tüm sınıfın cenazede olmasını fırsat bilip sınıf listesini benim aldığımı da… Çok ciddiyim kendini bu işe karıştırma sakın. Resimlerin hepsini ben aldım! Bundan sonra hakkımda ne isterse düşünmekte özgür…”
  “Artık sevmiyor musun? İnanamıyorum sana…”
  “Hiçbir zaman onun karşısında dürüst olabilecek kadar bi olgunluğa erişemedim. Hepsi bu..”

  Okul bahçesinde Yıldırımı bir kızla konuşurken gören Tılsım yanlarına yavaşça sokulur. Arkadan hızlıca yanağına bir öpücük konduran Tılsım, canım bu kızda kim diye dalga geçersine sordu…
Kız ağzı açık kalmış bir şekilde ne olduğunu anlayamadan kıskançlıkla bu kadar şerefsiz olamazsın, aynı anda birçok kızı idare eder demişlerdi de inanmamıştım doğruymuş! Allah senin ….. versin! Diye bagırdı. Ağlayarak  hızla oradan uzaklaşan kızın arkasından koşan Yıldırım’a “sana göre birisi değildi zaten” diye de ekledi Tılsım. Bu durumdan büyük bir keyif almıştı. Saçlarına yapışmadıgı için şanslı olduğunu düşündü.

    Gururla merdivenlere doğru dönüp baktığında sarışın ela gözlü, birisiyle göz göze gelip, tanımaz umuduyla görmezden gelmeye çalıştı.  Bu kişi Atom du, gerisin geri indiği merdivenden hemen karşısına dikilmişti bile. Birkaç saniye, belki birkaç dakika süren bir sessizliğin ardından Atom dövecek gibi bir ifadeyle baktığı gözlerini Tılsım'ın üzerinden çekip konuştu.  “Ne bu şimdi? Ne yapmaya çalışıyorsun?” dedi sitem edercesine.

   “Anlamadım?”

   “Önce değişik bir kılıkta görüyorum seni, saçma sapan tipler. Sonra benden seni yiyecek mişim gibi gördüğün yerde kaçıyorsun. Şimdi de bu şekilde. Sen çok değiştin ya.. anlamıyorum ben seni. Bu şekilde beni kendinden soğutmaya filan mı çalışıyorsun? Ben sana bir şey mi yaptım, ne oldu da her şey bir anda değişti bu kadar? Okulu bıraktın hadi en son benim haberim oldu.. neyse dedim. Mesaj atıyorum, mail atıyorum, mesenger da zaten yoksun. Neden ya neden senin derdin ne! Ben seni üzecek hiç bir şey yapmamaya hep dikkat ettim!”

  “Atom.. açıklayabilirim aslında ama bilmiyorum. Üzgünüm gerçekten”

  Üzgün müsün dedi dalga geçer bir ifade ve ses tonuyla. Seni hiç bu kadar komik görmemiştim. Baya şakacı çıktın. Üzgünsün demek! Ben sana söyledim, bir gün beni sevmeyeceksin dedim.
  Atom tüm isyanın da haklıydı. Bu kadar üzüleceğini asla düşünmeden hareket etmiş, onu sevmesine rağmen sadece biraz ara vermek istemişti. Çünkü ona karşı ne kadar denese de yakın olmayı başaramıyordu. Bu konuda hiçbir zaman derdini anlatamamıştı ona. Şimdi yine kaçmalıydı! Yıldırım öfkeyle üzerine doğru geliyordu.
  “Sen hep böylesin işte! Kaç Tılsım nereye kadar kaçacaksan kaç…” derken arkasından bir çocuğun onu kovaladığını fark ederek. Uzaktan durumu anlamaya çalıştı.

   Yıldırım okulun arka bahçesinde kimseyi göremeyince kendi kendine söylenerek dönmeye karar vermişken, Tılsım’ın bina arasındaki boşlukta olabileceğini o an düşünemedi. Ve Bingo! “Sen ne yaptığını zannediyorsun! Şakamı bu… Senin derdin ne benimle acaba? Senin yüzünden kız arkadaşım beni terk etti!”

 “Daha iyi ya yenisini bulabilirsin bence.”
 “Sen manyaksın!”
 “Evet, tam on yıl sonrasından gelen bir manyak. Biliyorum inanılır gibi değil. Ama senin için geldim. Bana yardım…”
 “Yine aynı saçmalık! Kimsin sen ya! Kimsin! Hayatıma neden müdahale ediyorsun! Niye ben!” kaşlarını çatıp açıkla diye bağırdı.
“Evet, cevabın yok mu?”
“Biz evliyiz, yani gelecekte. Ben seni seviyorum.”
“Böyle bir deliliğe inanmamı bekleme.” derken kollarını iki yana açıp, arkasını döndü. 10 yıl diyor birde, diyerek söylendiğini duyabiliyordu. Ama ne olduğunu bilmediği bu yabancının peşini bırakmaya hiç niyeti yoktu.
 Tılsım arkasından koşarak onu inandırmaya çalışırcasına anlattı.
“Arabaları seviyorsun”
“Bunu bilmeyen yok.”
“Bilgisayar oyunlarını da, hatta futbol, modifiye. Gelecekte birden fazla iş yapabilirsin”
“Gerçekten çok ilgili bir eşsin. Kim anlattı sana bunları?”
Tılsım hala arkasından koşmaya devam ederken, Yıldırım arada bir duraksayıp cevap verme gereği duydu.
“Peşimi bırak.”
“Gidecek yerim yok!” diyen Tılsım’a duraksayarak baktı. Ardından üzerine doğru yürüyüp yüzüne pür dikkat bakarak söyledi. Bana ne bundan…
“Gidecek hiçbir yerim yok diyorum. Beni sokakta mı bırakacaksın. Eşini! Sen bana inanmazsan geleceğe dönemem. Tek şansım sensin.”
“Haaa, tamam o zaman. Ne yapmamı istiyorsun?”
“Beni bul.”
“Beni bulda ne demek? Oyun mu oynuyorsun.” Dedikten sonra, Yıldırım hışımla yola fırladı.
“Eve yürüyerek gitmeyi düşünmüyorsun inşallah, ben o kadar yürüyebileceğimi sanmıyorum!” karşı kaldırıma sesleniyordu. Bekler misin …
“Evimi nereden biliyorsun???” Yıldırım bu kez şaşırmıştı. Evini pek kimse bilmezdi. Buna pek gerek olunmazdı aslında.
“Sen söyledin. Yıllarca aynı yerde yaşamışız, ama hiç karşılaşmadık. Zaten biz neden bu kadar geç tanıştık ki….”
“Git gide ilginç bir hale geliyorsun, ama madem benimle evime geleceksin, sen bilirsin. Düşündüm de senin yerinde hangi kız evime gelmek istese kabul ederdim” diyerek imalı bir bakış attı.
  “Pekala Yıldırım Efendi beni bu şekilde vazgeçiremezsin.”
Yıldırım gülümsedi. “Şu hale bak neredeyse sana inanacağım.”
  
Yıldırım zorda olsa eve gizlice Tılsım’ı almayı başarmıştı. Daha ailesinin böyle bir şeye ne tepki vereceklerini bile kestiremiyordu. Hemen odasının kapısını kilitledi. Tılsım’ın ayakkabılarını çıkartıp bir kenara atması, yatağına uzanmasındaki inanılmaz rahatlığa hayretle baktı. Sanki uzun zamandır gerçekten tanışıyor gibiydiler.

 “Ayakta kaldın otursana” dedi Tılsım.
 “Yok ben böyle iyim de…” Tılsım lafını keserek hemen araya girme gereği hissetti. Ve konuşurken oturma pozisyonuna geçerek bağdaş kurmuş. Gözüyle etrafı inceliyordu. Gayet temiz ıvır zıvır olmayan bir odaydı burası. “Şey, 30 yaşın inanılmaz yakışıklı. Yani pek bi fark olduğunu söyleyemem aslında ama, bıyıkların…”
“Bıyık?”
“26 yaşındayım ben bu arada, sen benden iki yaş büyüksün sadece ama ben 30 yaşın sana pek bir fark getireceğini düşünmüyorum açıkcası… Acıktım.”
“Tamam ben sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım, sakın kıpırdama.”
“Birde kıyafet rica edecektim.”
Yıldırım duraksadı, bunu neden yapmam gerekiyor bilmiyorum ama yapmak zorundaymışım gibi hissediyorum diye söylenerek dolaptan eşortman takımlarından birini çekip Tılsım’a uzattı.
 “Bana bakmak zorundasın çünkü ben senin eşinim”
“Adını bile bilmiyorum!”
“Tılsım”
“Tılsım, Tılsım. Başımın belası Tılsım.” Diye söylenerek odadan çıktı. Elinde sandviç ve içeceklerle girmişti.  Hala yatakta oturan Tılsım’ın karşına bilgisayar sandalyesini çekip oturan Yıldırım ekmeğinden kocaman bir ısırık aldıktan sonra “Beni biraz anlatsana, nasıl bir eşim mesela” dedi.
 Hakkında pek bir şey bilmediğini fark eden Tılsım ne söyleyeceğini bilemiyordu. Hemen ağzını doldurup konuşmamaya çalışan Tılsım, pek kendinden bahsetmeyi, bahsedilmeyi sevmiyorsun aslında diyebildi.

  “Huy mu değiştirdim acaba...”

  “Bilmem belki ama çok iyi bir babasın. Senden daha iyisi olamazdı herhalde…”

 “Ona hiç şüphe yok!” dedi heyecanla ağzındaki lokmayı yutmaya çalışırken. Çocuklar benim canım, çok seviyorum onları gerçekten. Tılsım sahi mi diye mutluluktan yerinden sıçradı. Bu konuda dürüst davranmıştı demek ki. Ekmeğini bitirmiş, niye bu kadar şaşırdın anlamadım doğrusu diyerek ayağa kalktı. O sırada kapı çaldı. Gelen annesiydi.
 “Oğlum iyi misin içeriden sesler duydum sanki?”
 “Yatagın altına gir! Yok yok yoganın, çamaşırlarını al. Çabuk, çabuk… Yok bir şey anne müzik dinliyordum, kulaklık takılı. Biraz fazla bağırmış olabilirim.” Pekala öyle olsun dedikten sonra içeri girmekten vazgeçmişti.

 Yıldırım, evliliğin nasıl bir şey olduğunu, birlikte neler yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını bütün gece merak etti durdu. Çünkü Tılsım’ın hayal dünyasından uydurduğu aslında birlikte yapmak istediği şeyleri anlatmasından keyif almıştı. Yalanda olsa inanmak istiyordu ona, çünkü o farklı biriydi. Gerçekten hayallerinin kadını da olabilirdi kim bilir…

  Sabah telefonun alarmı çaldığında Yıldırım gözlerini açamaz halde telefonun ekranına bakmaya çalıştı. Kendini yorgun ve karmaşık hissediyordu. Acayip bir rüya gördüm herhalde diye düşünerek elini arkasına attığı an Tılsım’ın orada yanında olduğunu fark etti. Hemen panikle toparlanıp kızın duvara dönük yüzüne baktı. Hala uyuyordu. Aklına gelen şey olmuş olamazdı değil mi? Hemen yorganı aralayıp içine doğru baktı. Hayır, olmuş olamaz. Zaten olsa hatırlarım hiç kaçmaz diye düşündü. Emin misin? Tabii canım. Tabii tabii. O sırada Tılsım uyanmış Yıldırım’ın yüzündeki anlamsız ifadeden ne düşündüğünü anlamıştı.
  “Dün gece harikaydın.”
  “Neee, ben neden hatırlamıyorum. Ne gülüyorsun?!”
  “Saçmalama yerde üşümüşsün, bende sesine uyandım. Kıyamadım yanımda yatmana izin verdim sadece.”
  “Haaa iyi o zaman, teşekkür ederim üşütmeme izin vermediğin için. Ben gidiyorum”
 “Nereye?”
 “Nereye olabilir?”
 “Gitmesen… Konuşalım”
 “Gitmem gerekiyor, unuttun mu zaten iki yıl ara vermiştim. Gelince konuşalım, artık ne yapacaksak. Sakın kaybolma, dikkat çekecek bir şey yapma. Erken gelmeye çalışacağım. ”

  Tılsım üzülerek arkasından gidişini seyir etti. Belki de kendisini kandırıyordu bu böyle olacak bir şey değildi. Yıldırım’ın gidişini pencereden görebiliyordu. Bir süre ne yapabileceğini düşündü. Ve etrafı karıştırıp hakkında daha fazla bilgi edinmeye karar verdi. Ama bu böyle olabilecek gibi bir şey değildi. Olmayınca olmuyordu demek ki. Gelecekte birlikte hiç vakit geçirmemişlerdi. Bu yüzden, çok üzgünüm dikkatini çekebilmek için sana yalan söyledim diye mırıldandı. En sonunda kapüşonlu ceketiyle kendini gizleyip odadan çıktı. O arada kız kardeşinin spor ayakkabılarından birini giymesinin bir sakıncası yoktu herhalde.

    Gidebileceği en iyi yer kendi eviydi. Görmek istiyordu sadece, orada mıydı? Evin karşında çalıların arasına girip bir süre izlemeye koyuldu. Ölen köpeğinin ona doğru dönmüş havlamalarıyla bile huzurluydu o an.

   İtinayla düzleştirilmiş uzun siyah saçlarıyla bir kız belirdi. Köpeğinin orada neye havladığını anlamaya çalışıyor gibiydi. Muhtemelen de öyleydi. Hayvanların tek bir noktaya bakıp kudurmaları her zaman ilgi uyandırmıştır. Piercinglerin parıltısı ta buradan gözlerimi alıyor, hayır ne gerek vardı ki, tam bir ergenmişsin. Her dönem ayrı dert, ondan sonra bir mucize bekliyorsun. Neler kaçırdığını bir bilsen. Gözlerin hep Atom’u arıyor. Ama merak etme ödeştiniz, seni çok güzel terk etti. Tam olacağına inandığın anda…  Bunları düşünürken gözünden bir damla yaş süzüldü. Bu uğurda tüm saçlarını heba ettiğini hatırladı. Sonra tüm hayatı değişmişti ama tarih kendini yine tekrar etti. Her iki ilişkinin başlangıç ve bitiş arasında 7 yıl vardı.
  Bu yüzden burada olduğunu hatırladı.  Geriye hiç birinden iz bırakmamalıydı.

   O arada Yıldırım eve gelmiş, deliler gibi her yer de onu arıyordu. Nereye gitmiş olabilirdi. Bilemezdi, daha kim olduğunu bile bilmiyordu. Kimsin nereden geldin nere gittin lütfen dön diye sayıklayarak çaresizce evin önünde beklemeye başladı. Avucunda sıkıca bir kolye tutuyordu. Sinirlenmeye başladı kendine, salaksın işte nasıl böyle birine inanmak istersin ki! Dönmeyecek, dönmeyecek, dönmeyecek…

  “Döndüm. Benim tek adresim sensin”

  Yıldırım ani bir refleksle yerinden fırlayıp sıkıca Tılsım’a sarıldı. Tılsım2ın yüzünde küçük bir tebessüm oluşturdu bu durum. Kalbinin sesini duyabiliyordu.

  “Neredeydin?”

  “Eski beni görmeye gittim.”

  “Tamam hemen söyle yerini, gidip bulayım onu.”

  “Bu şekilde olmaz. Pat diye çıkamazsın zaten. Ayrıca o şuan gözü kimseyi görmeyecek kadar aşık. Yavaş yavaş sızmalısın hayatıma.”

   Tılsım tüm doğruları anlatması gerektiğini düşünerek, deniz kenarına doğru yürümek istedi. Yıldırım bunca yalanı kaldıracak biri değildi. Ama bir an önce tüm gerçekleri anlatıp eve dönmesi gerekiyordu.

  “Anlamıyorum! Gerçekten anlamıyorum. Önce gelecekten geliyorum senin eşinim diyorsun. Geçmişte birini seviyordum. Onun yüzünden bir başkasıyla evlenmek mantıklı gelmişti ama hata yapmışım. O kişi sen değilsin diyorsun. Ben neyim o zaman!”

  “Hiç kimse… Sadece yanlış zamanda yanlış yerde tanışmış olabiliriz. Eğer sen beni o kişiden önce bulmuş olsaydın ben seni seçmiş olacaktım.” Yıldırım oturduğu şezlongun üzerinde başını tamamen önüne eymiş sadece dinleyip, bu durum karşısında verecek bir cevap bulamıyordu.
  “Yüzüme bak. Ben şuan da seni seviyorum. Hepsi bu! Kızımın damarında senin kanının akmasını yeğlerdim…”
  Uzun bir sessizliğin ardından Yıldırım sordu; “peki biz seninle nasıl tanıştık?” Tılsım bu soruya anlam veremez gibi gözükse de bu sorunun cevabını biliyordu ve şimdi parçalar tek tek yerine oturuyordu. Sen beni buldun!

  “Yıldırım sen harikasın! Bunu nasıl düşünemedim tabii yaaa… Facebook!”
“Facebook mu? Oda ne?”

“Şuan bunun hiçbir önemi yok.” Dedi Tılsım heyecanla. “Beni tekrar bulacaksın. Ama bu kez mesengerdan. Sana olabilecek bütün adresleri yazacağım. Sadece ne olursa olsun pes etme. Bana kendini inandır. Gelecekte ne dediysen aynısını söyleyeceksin…”
 Yıldırım ne söylemiş olabilirim ki diye düşündü.

“Beni tanıdığını söyledin. Bense, hayır beni tanımıyorsun dedim. Israr ettin. Aynı lisede olduğumuzu söyleyen de sendin. Ben o yıl okuldan ayrılmıştım dediğimde, inanamadın. Sen beni gördün evet. Arkadaşlarımı görmeye geldiğimde görmüş olabileceğini söylemiştim. Böylelikle tanışmış olduk. Yine aynısı olacak!”
  
 Gece yarısı olmuş, Yıldırım ve Tılsım yine aynı odada ne olacağını bilemez halde bekliyorlardı. Bir şeyler eksik sanki, neden hala buradayım diye cevap alamayacağını bilerek sordu Yıldırım’a.
 “Bilmiyorum, tek bildiğim şuanda ömrümü burada seninle tüketebileceğim. Alıştım galiba…”
  Buğulanan cama kalp ve Yıldırım’ın baş harfini çizen Tılsım vazgeçmezsin değil mi dedi. Yıldırım düşünüyordu eksik olan bir şeyler olabilirdi.
  “Hiç yüzleştin mi onunla”
  “Kiminle?”
  “Seni şu hamile bırakıp, neyse işte söylettirme bana. Hatırladıkça sinirim bozuluyor”
  “Hayır, buna gerek yok bence. Zaten beni tanımıyor şuan, ben onu 2010 da tanımıştım…”
 “Beni de tanımıyordun ama şuan buradasın. Onunla halletmen gereken bir şeydir bu belki. Belki sen hala onu seviyorsundur. Kafan karışmıştır…”
“Kes şunu! Yine aynı şeyi yapıyorsun. Sevmiyorum! Sana çocuk gibi görünüyor olabilirim ama duygularımdan emin olmayacak kadar gerizekalı biri değilim!”
 “Sabah ilk iş onu bulacağız!”
 “Buna gerek yok!”
 “Neden bu kadar rahatsız oluyorsun o zaman!”

  Sabah erkenden okuduğu okula gidip beklediler, Tılsım bu durumdan hiç hoşnut değildi ama büyük ihtimalle onun orada olmadığını biliyordu. Düşündüğü gibi de oldu, kimse öyle birini tanımıyor gibiydi. Belki de o okula hiç gelmemişti. Hatta inşallah tepetaklak düşmüştü bir yere. Yıldırım’a göre tek çare yaşadığı yere gidip nerede olabileceğini öğrenmekti. Olabildiğince çok kişiye sordular, herkes tanıyordu ama kimse nerede olabileceğini bilmiyordu. Tılsım Yıldırım’a belli etmemeye çalışsa da bu köydeki insanlar eşinin akrabalarıydı. Ve neredeyse hiç birini bir gün olsun sevememişti. Çünkü kimse kimseye dost değildi. 

   Yıldırım boş boş gezmelerinden şüphe etmeye başladı. Ona göre Tılsım bir şeyler biliyor ve söylemiyordu.
  “Sen bence nerede olduğunu biliyorsun. Bir düşün istersen” dedi.
   “Yıllar önce Kavgacı bir kızın tüm köyde onu aradığından herkese sorduğundan bahsetmişti. Kim olduğunu bilmiyordu. Şuan o kişi ben oluyorsam. Mesleğin ilk yılları olması gerekiyor. Yani bu yere en yakın Alışveriş Merkezinde. Deli Kuaförün asistanı olabilir…”
  “Biliyordun ve söylemedin. Aferin!”
  “Şuan aklıma geldi…” diyerek arkasından koştuğu Yıldırım’ın elini tuttu. Amacı sadece onu biraz yumuşatmaktı. İşe yaradı da.

  Alışveriş merkezine girer girmez binanın orta tarafında kalan Kuaför salonunu fark ettiler. Köşede oturup telefonuyla oynayan ince uzun boylu çocuk o olabilirdi. Saçları uzundu. Tılsım bu halini gerçekte hiç görmemişti. Çünkü her zaman saçlarını makineyle keser, bu şekilde ciddi olduğunu düşünürdü.

 Tamam gördüğümüze göre artık gidebiliriz diyen Tılsım gerisin geri dönmeye çalışken Yıldırım onu kolundan yakalamıştı.
“Konuşacak bir şeyin olmayabilir evet. Ama yüz yüze geleceksin.”
“Saçmalıyorsun, kolumu bırak!”
“Neden bu kadar korkuyorsun o zaman.”
“O benim canımı yaktı. Sen olsan ne yapardın. Sana acı veren birini görsen, sen rahatsız olmaz mıydın?! Sen olsan ne yapardın! O benim eski sevgilim değil, bitti gitti diyerek olmuyor o işler. Ne kadar uzak olsam yine karşımda yine karşımda! Paçamı tam olarak kurtaramıyorum işte… Bu yüzden buradayım. Hayatımın sonuna kadar adını duyup rahatsız olmaktansa hiç tanımamış olmak istiyorum.”
“Bu şekilde kaçarak olmaz. Gelecekte yine karşına çıkarsa. O zaman gidip onun azgını burnunu kırayım ki, bu yüzü unutamasın! İyi izle.” diye sinirle kafasını kaldırıp karşıya baktı.

 O sırada Kavgacı bir sorun mu var diyerek Tılsım’ın arkasına dikilmişti bile. Yine kahramanlık ediyordu. Kendisi hiçbir kıza eziyet etmemiş gibi yine başkasının ilişkisine burnunu sokuyordu. Aslında söylenebilecek çok ağır sözleri olan Tılsım derin bir nefes alıp arkasına baktı. O anda yüz yüze gelip birbirlerine baktılar. Yine oluyordu, birkaç saniye beklide birkaç dakika. Kırk yıldır tanımıştık hissi. Bu his daha ilk buluşmalarında onlara evlilik kararı getirmişti. Demek ki yalandı.

  Kavgacı “ben seni nereden tanıyorum” diye sordu. Yıldırım ben sana nereden tanığını hatırlatırım diyerek üzerine yürüdü. Tılsım Yıldırım’ı sıkıca tutunca Yıldırım daha da sinirlendi.

  “Yanındaki kızamı lan artisliğin!”
  “Kavgacı yeter! Bıktım senin gereksiz kahramanlıklarından. Defol git!” diye bağıran Tılsım’ın karşında Kavgacı neye uğradığını şaşırmıştı.

“Yıldırım lütfen dönelim, onun sorunu ben ya da başkası değil! Kendisiyle. Annesi bile tanımazlıktan geldi. Ben cevabımı aldım. Geçmişinde ne hayır varda, geleceği olsun.”
 Artık ikisinin de pes etmeye niyeti yoktu. Kavgacı’ya yıllarca boşuna Kavgacı dememişti zaten. Onu ilgilendirmese de her olaya karışırdı.

 İkisinin arasına girmiş bağırırken nefes nefese çalıların içinde yuvarlanarak kendine geldi Tılsım. Güneşin ışıkları gözünü alıyor etrafı bir türlü göremiyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, korkmuş gibiydi. Eli istemsizce gögüs kafesine gitti. Parmaklarıyla boynunu yokladı. Kolyem… Yok! Lütfen buralarda bir yerde olmuş ol diye hışımla dönerek çalıların arasını yoklamaya başladı. O Yıldırım’ın görünce sana benzettim diyerek verdiği denizyıldızı kolyesiydi. Yoktu gitmişti. Belki de olmayacak bir hayale inandırmıştı Tılsım kendisini. Ne olursa olsun kaderine boyun eğmelimiydi? Belki de Yıldırım onu hiçbir zaman sevmemişti. Vazgeçti, yoktu işte gitmişti. Yavaşça ayağa kalkıp koşmaya başladı. Evin bahçesinden hızla evin içine daldı.

  “Çağrı! Çağrı nerede?”

 Annesi anlam veremez bir ifadeyle yüzüne bakıp, iyi misin diye sordu.
 Baba oğul sabah erkenden Banka’ya gittiler unuttun mu yoksa? Sana sürpriz yapacaklarmış artık neyse…

  O sırada iki yaşındaki küçük kız koşarak gelip annesine sarıldı. O çok şükür Çağrı buradasın.
Aylin annen kafayı bir yere çarpmış, yuvarlanmış, üstü başı toz içinde zaten!”
“Aylin mi?”
 Bu Atom’un ölen annesinin adıydı. Koşarak çatı katındaki odasına çıktı. Eşyalar farklıydı. Oda da asılı duran büyük tablo gözüne çarptı. İnanılır gibi değildi…
Aşağıdan gelen sesle kendine gelip. Tekrar koşarak salona indi. Gözlerine inanmalı mıydı? Yoksa hala rüyada mı?

“Hayatım sen iyi misin? Hasta gibi görünüyorsun.”

“iyim. Sadece biraz şaşkınım”

“Haa şu sürpriz meselesi. Seni çocukluğumuzun geçtiği bir yere götüreceğim… Herkes orada olacak. Tahmin etmeye çalışma bilemezsin.”


Şuan 27 sayfalık bir kitap okumuş oldunuz.
Teşekkür ederim.

4.12.2017

Bir Hikayem Var!

 

   Merhaba blogger halkı! Şimdi ben buraya niye çıktım? Çıkmışsam bir sebebi vardır, ama çıkmamış da olabilirim xD Sebepsiz çıkmış olmayım da :) bir süredir blogla ilgilenemiyorum deniyorum ama başaramıyorum. En azından bir süre önce yazılarımı düzenli olarak takip ettiyseniz hikayelerimi yani kitap formatındaki geçmiş günlüğümü okumuş bazılarının da hala devamının gelmediğini bilirsiniz.
  Bunları "yazmadığımı" sadece düzenleyerek ve bloga kısaltarak eklediğimi biliyorsunuz. Aslında aktarılacak çok şey var, takii bloğumdaki ilk yayınım olan Bay Bayan Problem yayınıma kadar.     Ancak bundan sonrası, yani bugünüm. Haliyle tıkalı...
  Geçmişimdeki hatalar, seçimlerim sakarlıklarımla güldürebildim yüzünüzü diye inanıyorum. Hala okumayan varsa Blogun sağ putonunda veya üst menüden Anılarım Bomboş yayınına kolayca ulaşabilir.
  Fazla uzatmadan, asla yapamam dediğim bir şey denedim. Asla senaryo yazamam, hikaye uyduramam kısaca yaşamadığım hiç bir şeyi hayal dünyamda kurgulayamam. Ben bu buyum. Ama geçmişe baktığımda nerede hata yaptığımı hep sorgularım. Olasılıklar üzerine düşünür, hatta bugün kendimi nerede gördüğümü hesaplar çıkan sonuçla eğlenirim. Bende böyle bir çeşit deliyim işte...

  Yaşadığımız her şeyin yaptığımız tercihlerle alakalı olduğunu biliyoruz. Ama bu tercihleri karşımıza çıkan fırsatlarla oluştuğunu da. KELEBEK ETKİSİ!  bende bunu yapmaya çalıştım. Tamamen hayatımdaki olaylar kişiler ve dialoğlarla kurgulanmış bir hayal dünyası oluşturdum. Çok eğlendim yazarken de. Geçmişe gitsem neleri değiştirmeye çalışırdım kimden yardım isterdim gibi bir düşünceyle oluştu. Ulaştığım sonuç beni bile şaşırtmaya yetti. O nedenle de yazmak istedim.

  Taslak hazır, kaç günde yayınlarım bilmiyorum. Ama emin olmadan size sunmak istemem. Çünkü ilk deneyimim olacak. Haliyle hatalarım olabilir ve en önemlisi "ya şu kısım saçma olmamış mı, fazla abartılı sanki, tam örtüştüremedim gibi" bir soru işareti bırakmak istemiyorum.
O nedenle de bunu açıklama gereği duydum. umarım beğenirsiniz, umarım benim içinde beklediğim mucize bir gün belki gerçekleşir. Beni bekleyin, size ihtiyacım var.

   Bu arada hikaye uzun olursa tahminim giriş gelişme sonuç olarak 3 bölümde yayınlamış olurum. O zamanda üst menü de, Yeni bir başlık açılır oradan kolayca ulaşabilirsiniz.

25.11.2017

Kendisinden nefret ettiğim kadar şarkılarının hastası olduğum sanatcı?


  Genç güzel dinamik görünümüyle yılların eskitemediği bir isim. Kendine bakıyor vallahi. Hemde iyi bakıyor. Sizde bakın. Hayat onlara güzel demeyin hiç. Tutun bogazi. Sıkı tutun ama. Bir daha mı geleceksiniz dünyaya? Tamam biliyorum. Bu mantıkla yiyip içip yatan insanımız da çok. Evlenmeden önce böyle değildim de... Öyle mi? Eşiniz sorunlu o zaman. Eee bende kendimden biliyorum ki diyorum.
Neyse, Sözlük yorumu yapmış olacağım ama instağram stories de "kendisinden nefret ettiğim kadar şarkılarının hastası olduğum şarkıcı diye bahsedince ayhh bunu niye yazmıyorum ki dedim. Sonuçta ister istemez yıllarım dinleyerek geçti bu kadını.

Hemen tekrar buradan gireyim;
Eşiniz sorunlu mu? Alttan alttan mesaj veriyor. Hem laf sokup hemde  çaktırmadan Beddua ediyor.
  Nasıl dinlenmesin ki? Günde iki parça net, beddua kotanızı karşılama için yeterli olabilir. Hatta Allah'ın hakkı üç diyelim.
Bakınız ne diyor Hande ablamız görelim;

  Doldur şimdi yerimi Başka ben varsa Hadi bul yoracak yeni birini Çok üzgünüm onun adına Yalan söyleyemem ben hiç Mutlu olma benden sonra Her gece gez dur ya da bir yuva kur Ama gün yüzü görme, benden sonra...

Yetmiyor!
  Deli bile Deli bile veriyor senden daha iyi kararlar, deli bile arasıra laf anlar!
   Derken o deliyle ayrı olmanız gerekmiyor. Yapma etme kocacım diyen kadınlarımıza gönderme yapıyor.

Yine yetmiyor!
  Kalp kırılır kokma, yapıştırıcısıda zaman. Taht alır adını üstüne oturandan. Seninki sandalye zaten fazlada yayılma düşersin filan bak iyi laf sokuyor.
Ve de oradan bana bir mektup yolla, ayniysa adresim degismediyse yerim.
Diyerek Atı alan Üsküdarı geçtigini çok güzel vurguluyor.
Buda aldatan eşlere gelsin. Gelsinnki kendinizi bi B*k sanmayın.

  Biraz da eskilere gidelim.
Özellikle bunu yüzüne karşı söyleyebilirsiniz.  Tükürün gitsin. Lanet pislik herif!

  Bir insan seviyorsa  Bu aşkla doyuyorsa durmalı  Yanımda durmalı  Ziyaret etmeden hep  Sürekli geliyorsa durmalı  Sözünde durmalı  Adın yok sanın yok  Unuttun aslında  Yalan çok dolan çok
Ben asla inanmam  Sağın yok solun yok  Ve sen tam karşımda  Lafın çok sonuç yok  Biraz daha rahat  Söylesene haydi şimdi  Çok sevmiştin di mi?????

  Eee Hande Yener hakkını veriyor bu parçaların. Arada teşekkür etmeyi de unutmuyor. Bakiniz;
Ayrılık aşkın sessiz kardeşidir Kim kimin bilmem kalpte son eşidir Bunca yıl seninle geçti ve son kez Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler Teşekkürler sana son kez teşekkürler

 Yinede siz inanmayın bu teşekkür o teşekkür degil çünkü. Baya acı çekme evresinde oldugundan bu şarkı bitmez.
Her türlü lafını sokmayı esirgemiyor sesini sevdiğim.

Niye sevmiyorsun derseniz? Çok denedim olmadı.
 40 kilo verdiği için öz güveni yerine gelen kadınlarımız gibi, kocasını artık beğenmeyen birinin egosu var bu kadında. Eee tabii haklı, sevgilisi genç ve yakuşuglu olduğu için kıskanıyorlar. 😝 artık yaşının kadını olmayışından mı bu parçalar doğuyor, yoksa şarkılardan dolayı mı bu özgüven patlaması yaşanıyor bilemiyorum.
Ancak 26 yaşında bir kız annesi olarak belirtmeliyim. 16 yaşında bir sevgili yapsam, abartiyor gibiyim ama 10 yaş var aramızda çok degil ki! Tamam tamam en azından reşit olsun. Kıskançlığınızdan çatlardınız biliyorum. Hadi itiraf edin 😆

Neysee, Benden bu kadar devamini siz getirin. Ya ya ya ben en özel, yaya ben çok güzel.. o zaman dansss..




21.11.2017

Tehdit davası ve şartlı ...

       
  Beni uzun zamandır takip edip hamilelik sürecinde yazdığım günlükleri okuyanlar bilir. Hamilelik süreci boyunca ve sonrasına kadar uzanan tehditleri. Önce kedimi sonra köpegimi zorla alıp gitmişti, öldürecegini söylemiş sessiz kalınca da aldigi gibi birakip gitmisti. Ama her defasinda da türlü hakaret ve tehditlerle psikolojik şiddet uygulamıştı. Sebebi ise "anlaşmalı boşanma" protokolünü imzalamayışım. En son adini çıkartır sana iftira atarım dediğinde bende tüm ipler kopmuş nefretle yayınlamıştım, ortak hesabimiz olan facebook sayfasında ekran fotograflarını.
  Sonrasında zaten rezil ettin beni sitemleriyle tamamen düşmanı olarak hedefledi beni. Ne derlerdi? Hem kel hem fodur mu? Hem suçlu hem güçlü mü?

  Derken zaman geçti dogum oldu, ben kimlik pesine düşüp boşanmak istemezken o bu süreçte hiç bir amacına ulaşamadı. Kızım 9 aylik oldugunda ilk kez, kendisi görmek istedigini babama mesaj atıp  söyledi. Herseye rağmen kabul ettik. Sırf onca zaman sonra çocuğuna olan tavrını görebilmek için. Sonuçta ilk kez görüyordu.
  Gördü aldı kucagina başkasının çocugu gibi, dedesiyle oynamalarını seyretti biraz kalkti gitti. Bir kaç gün sonra tekrar.
 Bu kez geldiğinde ne yapmaya çalıştıgını sordum. Babamla o arada dialogu nasil bosanabilirizden başka birsey değildi çünkü. Yani hala amaç "anlaşmalı boşanma".  Hayatina mani oluyormuşum, düzen kuracakmiş filan. 5 yıl iç güveysi yasarken bir kez olsun duymamıştım ben bu sözleri ağzından. Yani düzen kurmak bize nasip olan birşey değildi. Zoruma gitti. Boşanacaktım elbette imza istiyorsa birlikte kurduğumuz ama onun sattığı dükkandan olan hakkımı vermeliydi. Hiç birsey o kadar kolay değil yani.

  Babalık böyle karşıdan görüp gitmekle mi oluyordu? Saglik sorunu oldugunu biliyorken niye hiç birsey sormadı? Bir ihtiyaci var mi? Ben bile markete her gittiğimde elini boş çıkartmadığım çocuğumun babası gelirken neden hep boş.
Bilmezsin ama ögreteyim. Böyle mi baba olunuyor! Diyince, Aldığım cevap. "Neee birde birşeyler mi alacağım, zındık koklatmam! çocuga kim bakıyorsa masrafları o çeker. Şimdi böyle oldu tabii. Bakamıyorsan ver çocuğu hem ben senden para istemem" dedi.
Güldüm vallahi, ne diyeyim. Hadi bi s*ktir git, senden hediye dilenen yok burada...

  Anlamamış yine geldi. sinirden cıkmadım karşısına, rahat rahat agzına geleni  söyledi bu kez aileme. Tehditler hakaretler. Jandarmaya gidip durumu bildirdik. Çok surmeden uzaklastirma karari çıkınca sesi kesildi. Tabii bu durum mahkemeye teskil etmis, ciktik anlattik. İlk mahkemede gelmedi. Bir dahaki mahkemeye cikmasi zorunlu tutulunca hapiste oldugu için bugun tekrardan mahkeme yolu gözüktü bize de. Nasılsa hapiste davayı geri çekelim diye konuşmuştuk aramızda.
 Geldi adliye binasında oturdu karşımıza. Şasırdık,
Nasıl çıktı hapisten derken, işin aslını içerde ögrendik. 5 ayin sonu şartlı tahliye edilmiş. Yani serbest! 4 gün olmuş çıkalı. En ufak yanlışta paket. Dava sürüyor, serbest ama gözetimli. Bilmiyorum bu ülkede adalet nasıl işliyor ama suçluysa 5 ay az degil mi?. Tekrar girebilir evet ama ya suçsuzsa? Suçsuz bir insan için 5 ay da çok fazla. Bence suçlu ama kararlar hakkında bilmediğimiz seyler de çok. Sistem degişik be...

  Buna rağmen karardan dönmedik, çektik davayı. En ufak yanlışta içeri kuralı 5 yıl. Öyleyse o riski göze almak biraz sıkar. Kamuda çalışacak, yıgınla bekleyen para cezaları uzayıp giden mahkemeler birde icralik olusu uzun bir süre yeterde artar diye düşünüyorum. Son olarak doğumda görmezlikten gelebilirken, salon çıkışı yol boyu tam arkamızdan yürüdü geldi. Sigaraya başlamış gördüm. Eee gösterdi. Bananeyse bundan, gözüme gözüme soktu sanki. Önceden savaş çıkartırdım da, ne alaka!
Ben gene çenemi tutamadım. Kahrolmam mi lazimdi? Güle oynaya bakıp sırıtarak geldiğimiz durumla dalga geçip yola devam ettim. Baba Güner hiç öyle şeyler yapmaz dimi?

Düzenleme:
Eklemeyi unutmuşum. Boşanma davam bu ay yani Kasımdı. Yıl başından sonra yeni kimliğimi alıp iş bakma hayalleri kurarken davanın 2018 Nisan  ayına uzatıldığını öğrendim. Yani büyük ihtimalle yine Temmuz ayında dogum günümün bana getirdikleri olacak. Seneye ne güzel erkek arkadaş yapmiş olurum diyordum ama evlilik psikolojisinden çıkamıyorum bu şekilde. 😂 sinirlerim bozuldu. Keşke bu kadar uzamasaydi... 😞 Yakın zamanda işe başlıyorum. ama önce mesleğim dışında ne iş yapacagıma karar vermem lazım tabii. Süper market? Butik? Kafe? Fotoğrafçılık?....

28.10.2017

Yok bebek


Bu hayatta çocuk sahibi olmaktan daha önemli birşey varsa oda kimden olduğudur.
Kadınlar; işte ben bu adamın çocugunu doğururum! Diyebileceğiniz adamlarla evlenin.
Ne olduğu belirsiz birine kollarınızı açarsanız "yok bebek" doğurursunuz. Ölüden tek farkı, yaşar ama sizden başka kimse görmez onu.
Ne yaşar nede ölü...

24.10.2017

Kahvaltılık Müsli Yapımı


Paketlere girmiş müslilere güvenmediğiniz için sevmiyorsanız size çok karışık bi müsli tarifi verebilirim!. Çok karışık oldugu için ben bunu kahvaltı olarak sütle birlikte tüketmenizi öneriyorum. Diger türlü ağır gelebilir!

500 gram kahvaltılık Yulafı derin bi kaba koyarak işe başlıyoruz.
Ardından her biri 200 gr fındık, fıstık, kayısı çekirdegi, ceviz ve bademi blanderda toz haline gelmeyecek ayarda çekin.
10-15 adet kuru kayısıyı dogradıktan sonra bir avuç kuru üzüm ekleyin.
Bir avuç kavrulmuş bugday. 
İki yemek kaşıgı Chia tohumu ve Çedene

Bal ve Pekmez
Tüm bu malzemeler bi kenarda beklerken bir çay bardagı keçi veya üzüm pekmezini kucuk bir tencereye katın, bir su bardagı balı üzerine ekleyerek 5 dakika kaynatın. 
Kaynayınca hazırladıgınız malzemelerin üzerine ekleyip güzelce karıştırın.
Yaglı kağıt serdiginiz fırın tepsisine güzelce yayın 20 dakika 200 derecede kuruduktan sonra sogumasını bekleyin. 
Soguduktan sonra kırıp buz dolabı posetine koyduktan sonra dolaba kaldırarak dileginiz zaman süte katıp tüketebilirsiniz.

Not: Tüm bu malzemeleri bire bir eklemek zorunda degilsiniz. Tercih sizin.
Ayrica ' yulaf ceviz badem kayısı ve kuru üzümü balla karıştırıp kurutarak daha sade müslide yapabilirsiniz. 😊

23.10.2017

Bu hafta sonu ne yaptım?

En son hamileligimin 7 'inci ayında cenaze için gitmiştim Nevşehir'e. Sabahtan gidip baş sağlığı diledikten sonra akraba evinde bir geceligine (Kayseri' de) kalıp eve döndük. Planlı degildi yani. Tekrarı planlı olup en azından bir hafta gezip dolaşmaktı hayalim. 
Bu kez Otelde kalıp keyifle dolaşabilmek için yer bile baktık ama yola cıkmamızın önceki günü alısveriş sırasında, abimin 4 aydir istedigi bir işten arkadaşı arayıp 3-4 gün sonra onu ise çağırabileceklerini, yanii gitmemesi gerektigi söyledi. 
Biz gene de hazırlık yaptıgımız için çıktık tabii ki yola, çağırdıkları gün dönebilirdik de. ..

Yola çıktıgımız ilk anda Çağrı'yı koltuguna bağlayıp sorumlu bir birey olmayı çok istedim. Ama sanırım tüm 6 saatlik yolu cadı kızım ayakta tamamladı. 
Oyalanmasi uslu durması için defter boya kalemleri bile getirmiştim ama nafile. 
Yarım saatte tüm evi altını üstüne getirebilen Çağrı'ya araba dar geldi. Aynı koltuk üstünde tepinip durmaktan sıkıldı,  bağırdı ağladı ve herkesin tansiyonunu çıkartmayı başardı. Rezil bi yolculuk geçirdim yani!! dur yapma düşeceksin otur derken yorgun bitap düşüp çocukla yolculugun iğrenç oldugunu şöyle onaylamış oldum.
 Anlatayım 😒😂

İlk hedefimiz Konya Mevlana türbesiydi. Burada da Çağrı'yı kovalamaktan hiç birşey yapamadıgımı, hatta etrafıma bakmaya bile söylememe gerek yok sanırım. Bi ara meydandan gelen Mehteran ekibi sesini duyunca o yöne gittim. Çağrı kucagımda bir süre keyifle izledik. Ardından gelen bi telefonla tüm büyü bozuldu ve oto parka dogru yol aldık. Küçük bi alışverisin ardından pideciye (kendi adıma) pide yememek üzere karnimi doyurmaya girdim. 
Böyle yerlerde çok zormuş yiyecek birseyler bulmak. 😄 Getirdikleri salatanın domatesini hangi etin yanından veya üstünden alıp bana servis ettiyseler! Ağzıma alır almaz et aromasıyla birlikte irkilip  igreç diyerek yerimden hopladım. Yemedigim yemegin parasını ödeyip açlık ve yorgunlugun verdigi sinirle de Konya'dan ayrıldım.

 Çok şükür hava karardıgında Çağrı arka koltukta uyuyup kalmış ve  Nevşehir'de en küçük teyzemin evine varmıştık. Orada babamın tembihiyle ilk kez o gece babaanneme gitmiş bulunduk. Bi kaç akraba ziyaretinden sonra da Kayseri'ye ölen dayımın eşinin ve çocuklarının yaşadıgı eve geçtik. Sabahlara kadar uzayan muhabbetler sonunda 5 saatlik uykuyla tekrar Nevşehir'e geçtik. 
Yer altı şehri eşimle gitmek istedigimiz bir yerdi, gereksiz birinin müdahalesiyle göremeden dönmüştük yıllar önce.
 İlk kez kızımla görmek nasip oldu ☺oradan da annemin yaşadıgı yayla evi dedikleri taş evi görmeye gittik. Tam bu evin önünde Çağrı'nın resmini çekiyordum ki Çağrı düştü ve resim işide yalan oldu. 😂😵
Talihsizlikler burada bitmedi tabii. Ardından Avanos çarşına geçtik, gölün karşında yemek yedikten sonra cafeye geçmiştik. İçtigim kahveyle birlikte mide bulantılarım başladı. Ay fenayım şu bu desemde, gittigim her yerde önüme sirf hamur isi ve tatlılar ve et geldigi için aç ve susuz kalan bana inanan olmadı. 😒Arabada fenalasıp kusunca aksama kadar benimle ugrasmak zorunda kaldılar. 😂😂Gece Tekrar Kayseri'ye geçip iki saat yollarda devam sütü aradık! Carrefour ve Migros yok. Sonunda bulduk da Çağrı'nın süt krizi geçer gecmez, uyumayı başardı.
 Sabahında abimin ertesi gün ise gideceği haberi geldi (yalan habermiş, bu arkadaşınında bizimle ne derdi varsa bilemiyorum) diye erkenden yola ciktik.
 Ve yolda eve gidene kadar "ben eve gidicem indirin beni arabadan" diye Çağrı akşama kadar ağlayıp tepinip durdu. Allahtan bi yerde komşularımızda Konya'ya gitmiş de dönüşde Konya yolunda karşılaşıp biraz mola verdik. Çağrı da Emek teyzesini görür görmez rahatlayıp eve gittiğimize ikna oldu.
 Ufff başım kazan, ben bittim. Ben pes ettim bir daha tövbe 😄 resim bile çekemedim. 😠
İnstagramda şunları paylaştım...

Kuzenimin kızı Nergiz, gece Kayseride evlerinde uyku sersemi beni ve Çağrı'yı görünce parmagıyla işaret ederek "babaanne bak onun annesi var" dedi. Hepimizin boğazını düğümledi. İlk kez gerçekten anne oldugumu ve tam olduğumu hissettim. 
   (Baba ilgisiz, anne ise onu öldürmeye çalıştığı için ayırdılar. Babaanne istemeseydi Nergiz suan devlet korumasında olabilirdi)

Çağrı gibi benim babaannem de yoktu, çookk yaşlanınca özleyip merak eder oldu. Beni hiç sevmedi ama Çağrı'yı şimdi torunum diye çigerine basa basa seviyor. ☺ 
(Hayat pişmanlıklarla dolu ama ben 80'den sonrasına ecel diyorum... )

12.10.2017

Ferah Zeydan

Zanneme Hiç Bitti Her Şey
Diyip Gitmek Çok Kolaydır
Bazen Acı Öyle Bir Şey
Yaşaması Zor Olaydır
 
Hatıralar Dalga Dalga
Vurup Vurup Fırsatıyla
Kalır Kalır Durur
İntikamı Var
 
Bir Gün Geçse Bir Gün Geçmez
Ben Affetsem Seni Aşk Affetmez
Aman Aman Yine Yalan
Demek Ki Biz Boşa Yanmışız Senle

8.10.2017

Chia nasıl tüketilir?


  Benim gibi tatsız tuzsuz ne olduğu tam olarak bilinmeyen otun çöpü meraklılarına chia nasıl tüketilir, tadı faydaları olduğu kadar zararları neymiş kısaca bahsetmek istedim.
   Öncelikle süt ve meyveye katılıp en az 2 saat süre gibi bekletilip jöle gibi bir sıvı yayması sağlanılan Chia tohumunun tadı "cevizle" aynı. inanmayan var. Bir yemek kaşığı Chia'yı sade yağsız sütü üzerini bir tık geçecek kadar ekleyip dolapta beklettikten sonra jöle halini alınca " ilave hiç bir şey katmadan" çiğneyerek deneyin. Bence hafif bir taze ceviz tadını alacaksınız. Katkılı tükettiğinizde Chia tatsız kokusuz.

Günde iki yemek kaşığından fazla tüketilmesi önerilmeyen bu yiyeceğin içeriği oldukça zengin.
***
A, B, D ve E vitaminlerini içerir. Aynı zamanda demir, iyot, magnezyum, kükürt, manganez gibi mineraller ile linoleik asit ihtiva eder. Demiş..
Lif içeriği yüksek, doğal kan şekerini dengeleyici özelliği ve bağırsaklarda bulunan probiyotik bakterilerin büyümesini destekler.
Kolesterole ve Şeker hastalığına iyi gelirken, karın bölgesinde yağ dokusu oluşumunu engeller. Metabolizmayı hızlandırarak, zayıflamaya yardım eder.
Omega 3 yağ asitleri, alfa lineik asit bakımından zengindir. Yapılan araştırmalara göre, kanser hücrelerinin büyümesini sınırlandırdığı ortaya çıkmıştır. Özellikle meme kanseri ve rahim ağzı kanserine karşı koruma sağlar.
Protein kaynağı. Performans arttırıcı ve enerji verici özelliği var.
***
Dikkat ettiniz mi bilmem ama Cevizle akraba gibi. 

  Ögün veya ara ögün olarak Süt, meyve mısır gevreği yulaf karışımlarıyla veya yoğurda katılarak yine meyveler zengileştirip keyifle yiyebilirsiniz. 

  Gel gelelim her şeyin fazlası zarar değimiz bu Tohum aşırı tüketimde, bağımlılık yaparken. Gaz ve şişkinliğe sebep olabiliyormuş. Alerjik bir reaksiyon gösterebilirken! ilaç kullananlarda gebelerde farklı etkileşimleri olabilir. Hatta bende olduğu gibi tansiyonunuzu yükseltip baş ağrısına da sebep olabilir! benden söylemesi tini minicik bir tohum diyip geçmeyin. 


Çağrı için kullandığım ürünler

Chicco şampuan ve Vücut yağı
  Doğduğu ilk andan beri bu şampuanı kullanıyorum. Her seferinde kokusu verdiği temizlik hissini öve öve bitiremesem de. İki yaşına gelmek üzere olan Çağrı'nın her iki taraftan da gelen genlerini düşününce saçlarının hala sıklaşmamasını bu şampuana bağlamaya başladım. Yaşıtları baya saçlı olunca, eee tüm sülalesi de sık saçlı bu niye tuturuk kaldı diye düşünmeden edemiyorum.
Vücut yağını ise saç yağı olarak kullanıyoruz. Yani bende. Vucutda özel bir rahatsızlık gibi bi durum olmadığı sürece çocuklarda krem yağ gibi şeyleri duştan sonra uygulanmasını desteklemiyorum. Çünkü vucut alıştıgı herşeyi istiyor. Vermediğinizde zararlarını göstermeye başlıyor. Çağrı'nın ileride cildim kuruyor geriliyor pul pul oluyor demesini hiç istemem.

Bunlara ne deniyor bilmiyorum. Şurup kaşıkları gibi bebekler için üretilmiş değişik ilaç verebilme aparatları hepsi hikaye. Hiç bir şey yoksa normal bi şiringa  şurup ve hap içirmekte en kolay yöntem olabilir. Bunlarla tanışana kadar en azından ben öyle yaptım. Çok nadir şurupların içinden çıkan bu aparatlar bence bebek ve çocuklar için üretilen tüm ilaçlardan çıkmalı. Üzerinde çocuğun kilosuna göre verilecek miktarın göstergesi var. Biraz karışık bir konu ama doktora gittiğinizde ilaç verdiklerin zaman bebeğinizin kilosuna bakarlar. Oradan anlamanız mümkün. 

Paranox Fitil ve Ateş ölçerler
Kesinlikle ilaç önermiyorum, memnun kaldım derim. Ancak her bünye farklı olduğundan doktora danışmadan önerme ilaç kesinlikle kullanmayın.
Eminim ki her annenin korkulu rüyası ateş. Düşüncesi bile korkunç geliyor artık bana sabahı sabah ediyoruz. ne yapsak fayda etmiyor bazen. Elimde bi ateş ölçer dijitallere güvenemiyorum bir eksik bir fazla gösterebilir de dediklerinden iki ayrı ateş ölçer mutlaka önerebilirim. Ve Paranox fitil doktor her halikarda rahatlıkla kullanılabilir sorun olmaz dediğinden beri en büyük kurtarıcı oldu. Şurup içirmek bile ayrıca bi işkenceyken bunu hiç çaktırmadan halledebiliyorum.
 Calpol Ateş düşürücü ve Motilium Bulantı şurubu
  Calpol Dolvene göre daha etkili gibi, sanırım piyasa da yaygın kullanılan iki farklı çocuk ve bebekler şurup var. Calğol pembe ve kırmızı meyveler içerirken Dolven portakal yoğunlukta. Her hangi bir yan etkiyle karşılaşmadık. aşı öncesi ve hafif ateşli durumlarda ilk kurtarıcımız.
 Motilium dr önerisiyle veya her hangi bir tedavi amaçlı kullandığımız bir ilaç olmadı. Çağrının ilk aylarında çok fazla kusması, komşumuzun "benim yığınla hastalığı olan prematüre bebeğime bile bulantı ve kusmalarına karşı profesör bunu önerdiyse kullanabilirsiniz "  demesiyle verdim. içerisinden çıkan çubuk sayesinde daha önce bahsettiğim gibi kilosuna göre miktarını ayarlamaya yardımcı ama ben her zaman kilosundan daha az kullanmayı tercih ediyorum. Bizlerde aynı şekilde, gerekli durumlar da yemek kaşığı ayarında kullanabiliyoruz.
İnfantum Multivitamin  
 Çağrı'nın ilk aşısında sağlık ocağında D vitamini damlasını verdiklerinde  kalça çıkıklığı kontrolüne gidene kadar o ilacı kullanım zorluğu sebebiyle verememiştim. Arkadaşıma sen nasıl kullanıyorsun diye sorup kaşığa döküp yalatıyorum çocuğa diyince hepten soğudum. Kontrolde bebek doktoru infantum Damla anlamamızı önerince baya bi rahatladım. içeriğinde damla başlığı çubuk mükkemmel bir kullanım kolaylığı sağlamış oldu. ayrıca sadece D vitamini değil A-C ve çinko da bulunuyor. kokusu ve tadı da harika. Çağrı şişeyi gördüğü anda kuş gibi ağzını açıp bekliyordu :) yaşına gelince daha zengin içeriğe sahip olan bu şuruba geçtik.
içeriğinde;

Cool Baby Soğutucu Bant ve Otri Bebe
 Soğutucu bant diyip geçmeyin bütün bir gece düşmeyen ateşe karşı büyük bir destekçi. Bu bantları çok seviyorum bittikçe de alıyorum. Ancak henüz kolay bulunan bir şey değil.
Çağrı'nın ilk burun tıkanıklığı kuru bi tıkanıklık olunca burnunu çekip çekip rahat rahat nefes almayı başaramayan Çağrı sinir kırizi benzeri uzun bi ağlama nöbetine girmişti. Hemen koştur koştur eczaneden bunu aldığımı hatırlıyorum. İçeriğindeki tuz normal pompalı bi burun temizleyicisinin yapamadığını yapıyor. nefes yöntemiyle de çekiş gücünü kendiniz ayarlayabiliyorsunuz. Daha etkili bir yöntem henüz görmedim.

SudoCrem
Bu kremin seveni kadar sevmeyeni de çok, nasıl oluyor sa bazı dönemler fayda ediyor bazı dönemler de etmiyor. Yine de kullanmaktan vazgeçmediğim ilk tercihim olur kendisi. Kendim haricinde özellikle de bez değiştirme de oluşan kızarıklar pişik gibi durumlar da bolca sıvıyorum. En çok iki kullanımda eser bile kalmıyor. Bence her halikar da buna bir şans verin. Ama farklı bir pişik kremi de bulundurmayı unutmayın. 

Bizim ekipmanlar bu kadardı. siz de neler var?

1.10.2017

Doyurucu Salata Tariflerim

Rice Stick Salata


Akşam hafif ama doyurucu bir şeyler yiyerek 8'den sonra ağzına lokma bir şey koymak istemeyenler için özellikle bahsetmek istedim. Öncelik RİCE STİCK - bilmeyenler için glutensiz hiç bir katkı maddesi olmayan sadece pirinç ve sudan oluşan makarna. Benim tükettiğim çok ince ve erişte şeklinde olan iki uzun çeşidi var.
  Normal makarna olarak da suda haşlayıp haşlanan suya tuz yağ, tercihe göre baharat sebze ve tavuk gibi besinlerle zenginleştirerek tüketebilirsiniz.  Bu şekilde normal bir makarnadan tat olarak hiç bir farkı olmayacaktır. Bana göre ağır ve Ramen gibi tüm gece hazmetme ve su içme sorunu yarattığından o şekilde tüketmenizi çok fazla öneremeyeceğim.  Sadece küçük bir kase tüketmek benim için yeterli olabiliyor. Gerçekten çok doyurucu olduğunu göreceksiniz.

Pirinç makarna (rice stick) 
 (10 dk kaynar suda bekletin veya haşlanmış suda 5 dk kaynatıp çatalla sudan çıkartıp yiyeceğiniz) tabağa aktarın
Haşlanmış Mısır
İki avuç kadar çiğ karnabahar başı
Ton balığı tercihe göre tavuk göğüsü de olabilir
Salatalık
Domates
Rendelenmiş havuç
Rendelenmiş turp
Tercihe göre tuzda efelenmiş kuru soğan 
(sonradan ağızda kötü bir tat bıraktığı için ben tercih etmiyorum )
ve
Zeytin yağ

Miktar yok neyi ne kadar sevdiğinize kendiniz karar verip dilediğinizce katabilirsiniz. Ben karnabaharı bol tutuyorum çünkü ona çiğken bayılıyorum :)

Ton Balıklı Avakado Salatası

  Gelelim ikinci tarife;  Başta anlaşalım ben yumuşak hiç bir şeyi sevmiyorum. Olgunlaşması gereken her meyveyi hamken, olgun sevenlerin tabiriyle tatsız tuzsuz kütür kütür yerim. Artık aklınıza ne gelirse, yok artık şu meyveyi de yeşilken yiyemezsin demeyin. Yerim. Avakado da bunlardan biri. Böyle krem gibi olunca ekmeğe sürmüyorlar mı deli oluyorum fıttırıyorum. Bir de yağlı olunca düşüncesi bile korkunç geliyor. Ben bunu böyle sertse manav tezgahından alıyorum, soyup salatalık gibi elimde çatır çatır yiyorum. olmadı mı? rendeleyip salata olma yoluna. 

Tek başınıza tüketecekseniz
Rendelenmiş yarım Avakado 
Rendelenmiş Turp
İri kıyılmış bir Domates
Yeşil Zeytin
Limon
İnce kıyılmış Marul
Küp şeklinde doğranmış Salatalık
Ve dilediğiniz kadar Ton balığı ekleyin
Tercihe göre kaldırabilirim acı severim derseniz Sarı biber turşusu  

 Not : Dilediğiniz gibi kendi yaptığınız balığı da  kullanabilirsiniz. Bence daha sağlıklı da olur. Ben balık yemediğim için tercih etmiyorum, ancak babam nasıl başardıysa çok küçük yaşta ton balığını bana sevdirdi. Gerçeğini görsem korkarım da, :P konserve olunca az da olsa tüketebiliyorum arada :)

Düzenleme: madem tariflerim sevildi, uydurduğum yeni bi tarif daha eklemeye karar verdim.

Tavuklu Grechka (kara buğday) Salatası

 Pişirmeden 7 saat gibi suda bekletilerek salata ve çorbalara katılıp hatta pilav gibi tüketilebildiği belirtilmiş. Grechka- kara buğday olarak geçse de bildiğimiz Kara buğdayla hiç alakası yok.  Tohuma benzerliğiyle dikkat çekiyor. Buna rağmen faydaları oldukça fazla.
 Kaynar suda iki saat gibi bir sürede hazır hale geliyor. Dilerseniz geceden ıslatıp dolaba koyarak ertesi gün salatalarda rahatlıkla kullanabilirsiniz. 
  Ayrıca denemeyen için şaşırtıcı olabilir, Kokusu yanık gibi! Evet suda ıslattığınız anda bi yanık kokusu sarıyor ve tadı da ayni şu meşhur yanıksı dondurmalar dan farksız. Bundan nefret etmem gerekiyor ama baskın değil. Salata olarakta bu tat zaten tamamen ortadan kalkıyor.

Malzemeler: Bir çay bardagı Grechka
Rendelenmiş Yarım sert Avakado
Soya filizi
Zeytin yağı
Tuz
Dilediginiz kadar Roka, sevmeyenler yerine marulda katabilir.
Son olarak küçük lokmalar halinde doğranmış tavuk gögüsünü hafif yağda kara biber tuz ve nane ekleyerek tavada pişirin. Soguyunca salatanıza ekleyebilirsiniz. Afiyet olsun... ☺


10.09.2017

Topuklu ayakkabıdan yüzük organizeri yapımı

İnternette böyle bir fikre ulaşamadım ama ben bunu yapabilirim diye düşündüm. Çünkü biliyorum ki her kadının atmaya kıyamadığı manevi degeri olan veya cok begenerek aldığı fakat giyemedigi bir topuklu ayakkabısı vardır. Benimde onlardan biri Vogue dergi kapağı desenli ayakkabı. Sanırım hiç bir topuklu ayakkabı beni bu kadar rahat ettiremedi. Motor kazasında benimle birlikte ayakkabılarda hasar gördügü için sonrasında giyemedim. Üzerinde renginden dolayı çok belli olmayan sıyrıklar oluşsa da, artık topukları sallandığı için belki tamir ettiririm düşüncesiyle 2011 den beri depoda tutuyordum. Sonunda artık kenarlarının tamamen gevremeye başladığını görünce tam atmak üzereyken aklıma topuklu ayakkabı şeklindeki yüzüklükler geldi.  


Dilerseniz hasarlanmış ayakkabılarınızı şu şekilde de değerlendirebilirsiniz'


Yüzüklük için malzemeler;
Parça sünger, yoksa bulaşık süngeride olur.
Ayakkabıyla uyumlu bir parça kumaş
Makas
Yapıştırıcı veya silikon tabancası


Yapılışı;
*Süngeri göz kararınca dikdörtgenler halinde önce kesin.
*Ayakkabınıza uygun renkteki kumaşı veya kalın kurdelede olur süngerin etrafında iki tur dönecek şekilde aynı ebatta kesin.
*Ayakkabının önüne kalan parça süngerleri koyabilirsiniz.
* Minik rulolar haline getirdiğiniz süngerleri aşagıdan yukarı dogru sıkıca dizin.
* Son olarak tüm kenarlara yapıştırıcı sıkıp süngerleri ayakkabıya sabitleyin. Ve elinizle  iki yandan sıkıp bir süre kurumasını bekleyin.
İşlem bu kadar basit.


  37 numara ayakkabıya on parça sünger ve kumaş kestim. Kumaş olarak çanta kesesini keserek kullandım. Ama o olmasaydı muhtemelen siyah bi eşarp şal tişört filan kullanabilirdim. ☺ En son dilediğiniz gibi süsleyebilirsiniz. Gelinlik ayakkabılarda bu işlem bence harika olacaktır 😉

***
    Yüzükleriniz olmasa bile, mutfak banyo yatak odası gibi alanlarda dekor olarak bulundurup temizlik esnasında alyansınızı koyabilirsiniz.  

7.09.2017

Çağrı'nın İlk kırtasiye alışverişi

Binnur Miniç -Kara köpek Tango sanırım suan 3 kitaplık bir seriymis fakat ben rafta öyle birsey görmedigim için almadım. Zaten hiç birinede bakarak almadım. Aceleyle 5 farklı hikaye kitabı olarak düşünmüştüm. Öyle de oldu, hepsi birbirinden bagımsız hikayeler. 31 sayfa. Üstelik her biri sadece 2 tl. Daha ne olsun :) keske devamıda olsaymıs. 
Digerleri; Mustafa Balel ait, Kırmızı Benekli Tırtıl- Benek Buzagı - Üşengeç Amcanın Ayakkabıları ve Yatık adında bir kedi.. Hikayeler üzerinde henüz fikir sahibi değilim. Çağrı izin verirse ona okumayı düşünüyorum. Çizimleri güzel bence 1 ve 2'inci sınıfların okuyabileceği tarzda kitaplar olmus. Yazara ait benim rafta görmediğim 6 kitap daha var. 
Uzun zamandır bebek kitabı arayışındaydım fakat Çağrı yer korkusuna ilk etapta ucuz olsun istiyordum. Nitekimde öyle oldu 😄 Sayılar renkler şekiller üzerine karton bebek kitabı. Hayvanlar sebzeler ve tasıtlar üzerine olanları cok basarılı bulmadım. Eksik parça yayınları Migros 8 tl fiyatı vardı.
Ucuzluk marketi alısverisi yapılmadan olur mu. Aslında özellikle degilde zaten alısverise gittiğim sırada görüp aldıgım ürünler oldu. 200 sayfa aktiviteli boyama kitabı henüz cok erken olsa da 8 tl gibi bi fiyatı gorunce lacırmak istedim. Keçeli kalemlerde 4-5 tl gibi cok uygun bi fiyat aralıkları vardı. Çocuklugumdan hatırlıyorum su gibi tüketiyorduk bunları. Henüz Çağrı için uygun olmayacaklarını bilsemde bir süre saklamanın bi sakıncası yok diye düşünüyorum. 
15 tl lik mini bir kırtasiye seti sizcede tatlı degil mi? 6 lı basma kalem ve not defterini ben kullanağım tabii ki. 😄 sans mı normal de öyle mi bilmiyorum ama kursun kalemin içi boş cıktı. Bende toka olarak kullanmaya karar verdim ☺
İceriginden; 2 adet yapıstırma, not defteri, 6 renk basma kalem, ruj silgi, kalem arkası silgi, açacak, makas, 6 renk keceli kalem ve kursun kalem cıkıyor.
Kolay Boyama, başlangıç için  içlerinde en çok sevdigim bu oldu aslında. Sarı mavi kırmızı ve yeşil olmak üzere 4 renkte özellikle zararsız oldugu belirtilen bi damgayla birlikte pastel boya koymuşlar. Bunuda a101 den aldım fiyatını hatırlamıyorum ancak aynı ürünü ve cesitlerini kırtasiyede de görmüştüm. Gönül rahatlıgıyla alınabilir. 

28.08.2017

Çocuklugun favori 10 filmi -MiM

  Filmlere bir servet harcayıp koca bir kaset plak ve Cd arşivi yapan bir babanın kızı olunca en az onun kadar film tutkunu bir çocuk olarak büyüdüm. 
Gelenek gibidir sevdigin filmleri alıp baş köşeye koymak. Tekrar tekrar izlenir ve o oyuncuların senaryonun hakkı verilir. İnternet yok, haliyle emek hırsızlığı yok. Ya o filme gidilir yada kasedi çıkacak diye aylarca beklenir. Kiralar izlersin, arşivine layık görürsen de satın alırsın. 
Hakkını vereceksin hakkını!
Nerede o eski günler...  Madem öyle çocukluğunuzda etkilenip tekrar tekrar izlemelere doyamadığınız filmler hangisi? 
İlk 10 'a girenleri siz düşünürken bende ilk kez bir "MİM"başlatmış olayım. 
Buyurun...

1 Jumanji
Hayatımda izlediğim ilk film olabilir??? 1995 yapımı.  Her seferinde korku ve heyecanla izlerdim. Yıllarca öyle bir oyun var zannederek korkuyla yaşadım. Ahh nelere inanmadık ki... Şuan izleyince saçma bir çocuk filmi olduğunu düşünüyorum. Yine de benim için anlamı büyük  tabii, unutamıyorum ki. 
Başrolde- Robin Wiliams, Bonnie Hunt, Kirsten Dunst, Bradley Pierce var.
Kitaptan uyarlanmış fantastik gerilim filmi

2 Kazaam
Baş rolde siyahi oyuncu Kazaam rolüyle Shaquille  O' Neal.  Francis Cabra Max rolüyle. (Bu cocukta ne cirkinlesmis be)
1996 yapımı komedi filmi başı belada olan Max kaçtığı bi binada gürültü bi kutu bulur merak eder ve açar. Kutunun cini oldugunu söyleyen Kazaam evine dönebilmek için Max den dilek hakkını kullanması gerektigini söyler. Bu duruma inanmayan Max pesine takılan Kazaam birlikte bi maceraya atılırlar.
Max ciniyle dalga gectigi ve öyleyse yiyecek yagdır dedigi sahne benim için bi efsaneydi. Ayrıca her sahne çokca espirili. Hala izlenilebilir aslında 😃

3 Grinch
Bir Jim Carry filmi. Bu adama hayranlıgım sonsuz. Mutsuz Grinch in Trajikomik halleri epey bir güldürücüydü . Filmin konusu çok cocukca ama çocukluk filmi işte yılbaşı temalı masal tadında eglenceli bir film. 2000 yılında yani ben 10 yasındayken gösterime girmiş. Ve çocuk kitabından uyarlanmış Fantastik film.

4 Maske
Wuuu bi Jim Carry daha. Bunu bilmeyen yoktur. Sanırım çocukken Foxkids de oynuyordu çizgi film olarak. Abimle her sabah izlerdik. Tısss okeyy. Cok cılgın bi çizgi diziydi gerçekten. Aynı konu ve karakterle 1994 yapımı olan filmi kesfettik. İzlemelere doyamadık.

5 Ajan cody banks 1- 2
Bu filmi izleyipte ajan olmak istemeyen bi çocuk yoktur herhalde. Filmin ilk çıktıgı yıllarda çocuk dergisinde ajan kayıt, nasıl ajan olunur gibi bilgilere rastladığımı hatırlıyorum. Filmde bi yaz kampında ailelerden habersiz gizli ajanlar yetistiriliyordu. Hayal ürünü oldugunu düşünsemde gercekte cocuk ajanlar yetistiriliyor olabilir miydi? Arastırdım klasik toplum ahlak kuralları bitkileri agaçları korumaktan hayvan sevgisine çevrecilik yaşlılara yardım etmeye kadar uzanan kurallar oluşturulmuş ve tüm bunları yaptıgın taktirde ajan olabiliyorsun. Peh peh bize sökmedi tabii, ajan olma fikri yalan olsa da Frankie Muniz sempatikligine olan hayramlıgımla filmi yüzlerce kez izlemeye devam ettim. Cok eski bir film sayılmaz, kullanılan teknolojik aletler bugune çok daha yakın. 2003 yılında yani film ilk cıktıgında ayrıca hayranlık uyandırsa da bugun bu teknolojiye fazlasıyla sahibiz.

6 Seni koca yalancı
Frankie Muniz demişken aynı yoldan devam edicem tabii ki. Seni Koca Yalancı! Büyük bir yalancı daha büyük bir yalancıyla karşı karşıya geldiginde çomagını saklar 😜😄 Tabii ki zarar gören taraf yalanın ne kadar kötü bir durum oldugunu anlayacaktır. Üstelik ilk kez doğru söylediği bir anda. Jason Sepherd ve ünlü film yapımcısı Marty Wolf arasında geçen çılgın kapışma. 2002 yılında cıkan bu filmi ilk Digitürk salon kanallarında salondan cıkana kadar hergün izlemiştim.

7 Küçük vampir
Ahh benim bebeklerim. Nerede o zaman alacakaranlık filan. Ailesiyle birlikte İskoçya'ya göç eden Tony vampir  arkadaş edinir. Artık tek ugraşı bacak kadar boyuna bakmadan vampirlere insan olmaları için yardım etmektir. Çünkü bulundukları şatoda onlara ait birsey var.  2000 yılında çıkan filmin aynı isim altında birde kitap serisi var. Serinin ilk kitabında film ile benzerlikler olsa da tamamen bagımsız. Ayrıca hayatımda İlk okudugum kitap serisi.

8 Frankenstein
1994 yapımı filmde Robert De Niro, Kenneth Branagh ve Helena Bonham var. Babamın arşivinden korku filmi olarak izledigim sonrasında duygusal oldugunu anlayıp agladıgım tek film. 😄 Dikkat! Diger Frankenstein filmlerinin konusu alakasız derecede farklı. Hala severek izledigim filmler arasında.

9 David Copperfield
100 temel eser olarak bu hikayeyi okumasa da bilmeyen yoktur. Ben Daniel Radcliffe ilk bu film ile tanımıstım. Yine digiturk sayesinde. Eşsiz hikaye de David Copperfield'ın çocuklugunu Daniel yetiskin dönemlerini ise oynayan oyuncunun bilgisini bulamadım. Neyse Film 1999 yapımı, BBC ait bi tv programı olarak geçse de ben hala Dvd sini saklıyorum.
Sanırım sinemaya girmemiş, o nedenle tv programı olarak geçiyor olabilir.

10 Harry Potter
Geldik son filme. Küfretmiş gibi olmak istemiyorum bu yüzden filmle ilgili hiç bir detaya girmeyeceğim. Bu film ile beni tanıştıran babam hayatının en büyük pişmanlıgını yaşamış olabilir. İlk okul 5'de süpürge üzerinde uçan sihir yapan bi çocukdan bahsediliyor. Konuya hakim degilim ama babamın aldığı tişörtün üzerinde yazan Harry Potter yazısını okumaya çalışıyorum. "Hepi potır" babam her defasında düzeltiyor beni. Herry poter kızım o.... Niye öyle yazmamışlar o zaman? Sekiz dil bilen babam bana hiç yabancı dil ögretmedi ama bu film için ilk kez arkadaşlarımla sinemaya yolladı. Veee perde... Gözlerimi ayırmadan manasızca izledigimi hatırlıyorum o filmi. Hiç bir şey anlamamış da olabilirim bu yüzden bir kaç ay sonra Cd'ye gidip filmi istedim. Çıkmamış, bir ay sonra parasını önceden ödedigim film elime ulastı ve okuldan döner dönmez filmi heyecanla izledim. Tekrar ve tekrar o gün 3 kez izledigimi hatırlıyorum. Hayal sınırlarımı zorlayan nu filme aşık oldum. Artık hergün izlemekten derslerimle olan ilişkim bitmişti. Durumun henüz bilincinde olmayan babam filmin ikincisi geç cıkar diyerekten kitabın ikicisi olan sırlar odasını alıp gelmişti. Her bir kitabı filmi kac defa hatim ettim bilmiyorum. İsimler sihirler iksirler her bir karaktere ayrı ayrı bagımlılıgım vardı. Hergun en az bi doz almazsam uyuyamadıgımı ancak bu cileyi cekenler bilir. Abartmıyorum hayatımın daha dogrusu ergenligimin dönüm noktası oldu. Cok fırsatı bunun için kaybettim. Çok seyden yine bu merakım yuzunden vazgectim. Harclıklarımla koca bir servet harcadım ugrunda. Sonunda lisenin ilk yılında bunalıma girip herseyin yanmasına sebeb oldum. Ama yeni başlangıclar iyidir diye kaybettiklerime üzülmedim. Hala da hayatımda gördügüm en iyi  film. Ötesi yok.

ip ucu vereyim, benim için bu liste böyle uzar gider...
Evde tek başına
Gelecege dönüş
Şehir Komandosu
Peter pan
Kanca
Ben Robot
Sivri Kafalar
Ninja kaplunbagalar
Max Taşınıyor
Çılgın Çocuklar
Çılgın Marslılar
Adams Ailesi
Gremlinler
Çatlak profesör
Talihsiz serüvenler
Taş Devri
Minik Kahramanlar
Hayalet Avcıları
Afacanlar iş başında
Kediler ve Köpekler
101 Dalmaçyalı
Garfield

Not: 3 gün önce bilgisayarım yandı, bu nedenle yazılarımı telefondan hazırlıyorum. Haliyle mimleme link yapamıyorum. 
Bu yazıyı okuyup yorum bırakan herkes mimlenmistir. O kadar! 😄