“Bu işi yapacaksan gittiğin her yerde manikürcüyüm de, hayatına bundan sonra böyle devam etmeni öneririm. Üstelik evleneceğin adam bi bayan kuaförü.”
Aziz abinin söyledikleri aklımdaydı, düşünmeme bile gerek yoktu aslında. Çok haklıydı ve neye karar verdiğimi söylemeliydim.
Aslında kuaförde neden olduğumu bile bilmiyordum. Bu işi severek yapamıyordum. Yaptıklarımı da hep küçümsüyordum sanki. Bunu kim olsa yapar diyerek geçiştiriyordum. Sonraları gördüm ki, bazı kadınlar kaşlarını bile alamıyordu. Demek ki o kadar da yeteneksiz biri sayılmazdım da... Ortaokuldan beri kendime manikür bile yaptığımı düşününce, olması gereken de buydu galiba. Kuaför olmak için doğmamış olabilirim ama sonuçta onlar benim oyuncağımdı.
Sade ve sadece manikürcü olmak istediğimi söyler söylemez, Aziz dükkana genç ve bakımlı bir adam getirdi. Neden getirdiğini söylememişti ama sadece arkadaşı olduğunu biliyordum. Yarım saat boyunca sürdürdükleri muhabbetin ardından beni dışarıya yanlarına çağırdı ve benden o adama önlerindeki masada duran pensle manikür yapmamı istedi. Malzeme olarak ne su nede başka bir şey olduğundan şaşırdım, pensi alıp adama doğru yöneldiğimde tamam diyerek güldüler. Adam pensi almamla tutmam arasındaki estetiğe bakmış sadece. Bu işi gerçekten yapıp yapamamam konusunda net bir şey söylemek için bu bile yeterliymiş. Şaşkın ördek gibi bakıp kalmıştım. Sadece üç gün dedi, üç günde profesyonel bir manikürist olmak ister misin? Benim için kulağa gerçekten iğrenç ve mantık dışı geliyor ama neden olmasın. Bunun için üç günlüğüne Sorgun’da kaliteli otellerden birinde ders verecekti. Büyük ihtimalle Kavgacı gitmeme izin verecekti ama ona sormadan çekip gitmek istemedim. Bu durumu haber vermek için ayağa kalktığımda cadı patron gidemeyeceğimi söyledi ve bu yüzden Aziz ile saatlerce tartıştı Adam adresi verip gitti ama ben o işe gitmedim! Neden gitmedim diye hala öyle kızıyorum ki kendime. Öyle bi kadının sözünü tabii ki dinlemedim ama Aziz abiyi o şekilde görünce konu uzasın istemedim. Ayrıca döndüğümde yeni bir iş yerinde yeni bi başlangıç yapmam gerekecekti.
Yeni bir işe başlamanın verdiği gerginlik o kadar iğrenç ki, yıllarca da istemeye istemeye bu duyguyu defalarca yaşamak zorunda kaldım. Başkasının işinde çalışmaktan gerçekten nefret ediyordum!
Kadının derdi neydi bilmiyorum fakat tek bildiğim bu kadın da pisliğin tekiydi. Çok zengin bir sevgilisi varmış, sanırım başkasıyla da evliydi. kaliteden ödün vermez, dört dörtlük giyinir, ince uzun taş gibi bir hatundu. Altında son model arabası, otelin birinde de müdürdü. Bu dükkanı da keyif için açmış, tamamen gösteriş yani! Üstelik başkasının üstüne açmak gibi bir hata yapmış. O adam da bunu dolandırıp kaçmış. Buda Aziz’in çalıştığı yerden çıkmasına fırsat bilip onu oraya bir şekilde getirtmiş.
Sevgilisiyle olan planlarını gerçekleştirebilmek için büyü yaptırdığını duydum. Müşteri olarak gelen bir kadına saatlerce fal baktırıyordu. Bir gün kadın yine gelmiş ben kahve yapmak için yukarı çıktığımda o oturmuş salonda patronu bekliyordu. Bir süre sonra sıkılıp ağda odasına çıktık uğraşırken bir bir Kavgacı’yı bana kendi isteğiyle anlattı durdu. Ortada bir kahve filan yoktu, güneşlenir gibi uzanmış öylece bana bakıyordu. Bilmediğim bir şey söylemedi belki ama “kızım o çocuğun ardında koca bi umman var pislikle dolu, onu oradan uzak tutamazsan sende boğulursun” demişti.
Arkası yok, kimsesi yok, ailesi bile yok bunun. Fakat evleneceksiniz, kendi birikiminizle de bir yerlere geleceksiniz, epey bir zaman sonra.... Ta ki o güne kadar sen çok çekeceksin, ömründen ömür gidecek. Aşırı sinirli bu çocuğun gücüne de inanma." En sonun da "ne varsa sende var, istiyorsan sıkı tut kullandırtma bu adamı kimseye" diyince uyandım.
Güç herkesin sevdiği bir şeydi ama emrindeyse…
Ben bu düşünceyle yana durayım. Tüm bu olanlara rağmen Aziz’in uğraşları bitmedi. Bir gün yıkama setinde uyuya kalmış Eşek ve Uzun’un suratını karalayıp o anı saniyesi saniyesine kayıt edip Facebook atarken bahsetti. Aşırı derecede titiz, orta yaşlarda avukat bi bayanı maniküre ikna etmiş.
Ne yaptın? ne yaptın? Vallahi tırstım suratım düştü. gelmesin diye dualar ettim.
Neden elinden hiç ıslak mendil düşmeyen, suratı mahkeme duvarı gibi olan bu kadını bana bulaştırma gereği duymuştu ki! Zor bela işimi bitirir bitirmez merdivenin yanındaki boya dolabının önüne sinerek oturdum . Mıymıy kız çocukları gibi karşımda oturdu durdu zaten, onunla da yetinmedi yaptığım işe iyice gözlerini dikti. Sayesinde nefesim daraldı. Laf söz edecekse de benden uzakta etmeliydi, ancak tek kelime etmeden çıkıp gidince duvarın arkasından eğilerek Aziz’e doğru baktım.
“Kız senden bu kadarını beklemezdim kızzz! Bak bakalım bu ney?”
“Para…”
“Ne demek öyle, para… Sevin sene manyak. Kadın seni beğendi işte, hem de bu kadın! Daha ne olsun. Yarın yine gelecek.”
"Deme, bundan daha kötü ne olabilir di ki!"
Yüzüme saf saf bakıp, sen bilirsin dercesine randevu defterini alıp yarın için üç tane kaş yazıyorum sana istediğin saatte ne dersin diye sordu.
Aziz her zaman bi kadını gösteren en önemli unsur kaş derdi. Bi kadının kaşı çok önemlidir, en ufak bir hata güzelliğinin önüne geçer. Ne eksik ne fazla olsun yeter ki doğal dursun. Söylediği bu mantıkla ilerleyen kuaförlerin epeyce bi başarılı olduklarına çok kez şahit olmuşluğum vardı aslında.
Oda onlardan biriydi işte, çok kişiye faydası dokunmuş ancak çok kişiden de zarar görmüş, haksızlığa tahammül edemeyen gerçek bi eğiticiydi Aziz. Onunla çalışmaya başlayalı henüz bir ay olmak üzereyken, patronun dolandırıldım peş kuruş param yok diyerek kimseye ödeme yapmamış olmasına ve buna rağmen herkesten gizli olarak sevgilisi ile Brezilya’ya tatile gittiğini falcı kadından öğrenilince olanlar oldu. Tatilden döndüğü anda söylediği her yalana karşılık karşısına dikilerek son noktayı koydu.
“Bu çocukların hakkını sana yedirtmem Hanımefendi! Kimse senin kölen değil anlıyor musun?”
“Sana hesap verecek değilim be!”
“Sen sürtüksün! Burada herkese hesap vermek zorundasın sen! Dua et kadınsın, bu yüzden elimde kalmayacaksın ama bi şekilde hesaplaşacağız! Toplanın çabuk gidiyoruz!”
Kadın avaz siktir git o zaman ulan, ödemiyorum paranızı filan diye bağırırken üçümüz bir yandan hemen eşyaları toplamaya başladık. Sonunda dükkan içerisinde neredeyse malzeme dahi kalmamıştı, çoğunluğu meğer Aziz’e aitmiş. Hiçbir ücret almaksızın bu kadar emek verdiği halde nasılda dayanmıştı bu kadına hayret etmiştim. Üstelik çevrede birçok kuaför salonları onun kazancını biz kaldıramayız diye düşünüp iş teklifinde bulunmaya bile korkarlarken!
En son çantamı kaptığım gibi sinirle dükkandan çıkan üçlünün peşine takıldığımı hatırlıyorum da, bir süre ilerledikten sonra kuaför toptancısına girdik. Aziz söylene söylene oturup zor sakinleşti, bizde yanında tek kelime etmeden dikildik.
“Gençler inanın kısa bir süre sonra dükkânımı açacağım. Her şeye rağmen yanımda olduğunuzu biliyorum ama vakit kaybederseniz üzülürüm. Uzun sen eski mekâna git oğlum, delinin burnu yeterince sürtmüştür bi süre orda rahat edersin. Eşek sende sağda solda takılmaya devam et. Bende şu işlerimi bi halledeyim. Tılsım sen? Seni de işinden ettim kusura bakma…”
“Aman abi senin olmadığın yerde tövbe, o kadın beni çiğ çiğ yerdi... Hem bahane oldu, bitirmem gereken bir iş vardı...”
Kavgacı ile ilişkimizin ciddi olduğunu öğrenen ailesi, Kavgacı'yı benden ayıra bilmek için türlü mücadelelere girmişti. Çalıştığı yerde kıdemli olduğu için dükkanla ilişkisini bir anda koparamayan Kavgacı'ya bir süredir oradan ayrılması için baskı yapıyordum. Ancak her geçen gün bu iş uzadıkça uzamış ve oranın Müdürü bizi ayırma konusunda son kozunu da oynamıştı.
Bir gün bizi bir yere davet etti. Kabul etmemiş olsam da Kavgacı yolumuzun üstü olduğunu belirterek geçerken uğrayabiliriz diye ısrar etti. Gidip oturduk, beş dakika da kalkacaktık ve ne olur ne olmaz diye Kavgacı'nın kolunu sımsıkı tuttum. Zaten zil zurna sarhoş olan Kel içmeye devam ederek bizimle dost olmak istediğini, ilişkimize karışmayacağını sırf ailesi istemiyor diye desteklememek zorunda kaldığını gibi şeyler söyledi. ikide birde durup durup Tılsım bundan sonra benim bacım diye sayıklıyordu. Hiç samimi bulmadım belli ki yeni bir oyun vardı işin içinde ve söylediği her cümlenin sonunda çaktırmadan sakın inanma anlamında kolunu sıkıyordum Kavgacı'nın. O nokta da kendine gelip tamam abi diyerek geçiştiriyordu. Kalkmak üzereyken inanmazsan Kavgacı, Tılsım da bizimle çalışabilir bile demişti. Bu durumda Kavgacı inandırıcı bulduğunu, bizden ne çıkarı olabilir ki diye sordu.
"Anlamıyor musun? Bu adam seninle olmadan önce zorla beni yanına çağırıyordu. Gelip çalışsın diye birilerini yolluyordu arkamdan. Bu durumdan hiç hoşlanmadım, sonra seninle gördü beni suratı değişti. Sana söylediklerini ayna yansımasından gördüm. Kafasını sallayarak sapıkca bir imada bulundu. Sende asla abii ben onunla evleneceğim dedin. Ondan sonra senin telefonundan ayrılalım bitti bu ilişki diye mesaj atmalar. Senden hiç şüphe ettim mi, o mesajı senin atmadığını o an anlamıştım. Yetmedi iş çıkışı seni beklediğimi görünce yanıma gelip sırf o mesaja "hazır telefon elindeyken oku, bunu da oku o*ruspu çocuğu" diye cevap attığım için dövmekle tehdit etti," diye konuştum. Kavgacı yine de durumu algılayamıyordu ancak o dükkanda ki işine artık son vermeliydi.
Evet, bitirmem gereken bir iş vardı. Artık hayatımıza engel olmak isteyenlerden kurtulmalıydık. Aziz abinin en yakın zamanda yeniden buluşma temennisiyle dört bir yana dağıldık. Bense Kavgacı'nın bulunduğu kuaför salonunda işe başlamak üzere ara sokaktan çıkıp ilerlemeye başladım.
Öncesi
-Anılarım Bomboş yayınından^^
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^